Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

80 syf.
5/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Öncelikle diğer birçok incelemeyi incelediğimde çok beğenilmiş bir kitap. Baş yapıt olduğunu söyleyenler var. Ben incelememi birkaç farklı açıdan yapacağım. Kitabı tek başına her şeyden bağımsız olarak, şu an içerisinde bulunduğumuz topluma göre ve insanın biyolojik ve evrimsel doğasına göre.Sonuna kadar okuyanlara şimdiden teşekkür ederim. Kitap kısa fakat oldukça etkili bir distopya. "Ben" kelimesinin asla olmadığı, kullanılmadığı, yalnızca "biz" kavramının olduğu bir distopya. Hatta karakter kendisinden bile biz olarak bahsediyor ve başta anlamakta zorlanıyor insan fakat okudukça anlıyorsunuz ki "biz" kavramı doğdukları andan itibaren benliklerine işleniyor ve "ben" diye bi kavramı zaten bilmiyorlar. Daha bir çok kural var. Kendi başına bir şey yapmak ve bunu istemek hatta düşünmek bile suç. Yaptığın her şey kardeşlerin içindir ve herkes kardeştir. Kadın erkek ilişkilerinde dahi belirlenen tarihlerde eşleştirilen insanlar belirli sürede çiftleşip ayrılmaktadır. Günlük hayatta konuşmaları da yasaktır ve ayrı yerlerde yaşamaktadır. Ve böyle uzayıp giden daha bir çok kural var. 80 sayfaya göre oldukça etkileyici ve derin bir distopya. Bana biraz Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler kitabındaki Anarres gezegenindeki Shevek karakterini hatırlattı. Zira iki kitapta da karakterlerimiz yeni bir şey keşfediyor topluma faydalı olabilecek. Fakat toplum tarafından dışlanıyor. Özetle kitabı tek başına incelediğimizde başarılı bir distopya. Karakterin "biz" toplumu içerisinde "ben" kavramına ulaşma çabası, bu sürecin kitaba yayılımıyla birlikte oldukça etkileyici bir distopya yaratılmış. Ayrıca karakterin bile kendine "biz" diye hitap etmesiyle beraber okuyucuda distopyayı yaşatıyor. Kitabın başında ön sözünde yazarın kendisi de tepki aldığını belirtiyor. "Hikayeyi ilk yazıldığı vakit okuyan bazı kimseler bana "kolektivizm fikrine karşı insafsız olduğumu" söylemişlerdi. Kolektivizmin hiç de yazdıklarım gibi olmadığı kanaatindeydiler. Onlara göre kolektivistler böyle şeyleri; ne düşünürler, ne ifade ederler ne de müdafaasını yaparlardı. Oysa daha bugün de, bu düşüncelerin bazıları zararlı meyvelerini vermeye başlamıştır." Aslında ne toplumun belirttiği gibi asla böyle bir şey düşünülmüyor değil ne de yazarın belirttiği gibi zararlı meyveler var. Üstelik yazar bir durumu aşırı abartarak anlatmış kanımca. Fakat verilmek istenen mesajı verebilmek ve etkileyici olması için bu abartıyı da yapması gerekiyordu (tabii yazar abarttığını düşünüyor mu derseniz sanmıyorum). Benim kişisel görüşüm toplumun görüşlerine daha çok katılmak durumunda. Şu an içinde bulunduğumuz toplumda "biz" kavramı ve kolektivizm insan yaşamını olumsuz etkileyen bir durumda değil. Hatta asıl olumsuz etkileyenin "ben" kavramı ve egoistlik olduğunu düşünmekteyim. Tabii ki de yazarın bahsettiği egoist olun, sadece kendinizi düşünün demek değil. Röportajlarını da dinlerseniz insanın "öz saygısı" olması gerektiğini söylüyor. Fakat benim bahsettiğim bu değil. Ayrıca insanlara bencilliği aşılamak için de gerekli bir ortamın olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar şu an yeterince bencil zaten. Hatta biraz "biz" kavramını öğrenmelerini gerekmekte. Yazar Bencilliğin Erdemi kitabında da "bencil" kelimesinin olumsuz algılandığını söylüyor. Evet kesinlikle öyle ama bazı algılar da boş yere öyle değildir. Bu zamana kadar insanın ve toplumun başına ne geldiyse bencilliği, egoistliği ve açgözlülüğü yüzünden geldi. Siyasette bile yönetimin başında olan insanların sözde toplumun ifadesi olması gerekirken eninde sonunda açgözlülük ve bencilliklerine yenik düşmektedirler. Bir düşünün; en çok üzüldüğümüz, kalbimizin kırıldığı durumlar başkalarını düşündüğümüz durumlar ve bu düşündüğümüz insanların bencillikleri olmadı mı? Aslında onlar da biraz kendilerinden kafalarını kaldırıp başkalarını düşünse hiçbir sorun olmayacaktı, belki de kalpler kırılmayacaktı. Bahsettiğim narsistlik değil. Safi bencillik. Peki şöyle bir soru duyar gibiyim. "E o zaman yazarı dinleyip bencil olmak daha mantıklı ve güvenli yol değil mi?" Ki zaten kalbimiz bu durumlardan dolayı kırıldığında artık bencil olma, sadece kendimizi düşünme ve başkalarını düşünmeme kararı alırız çoğunlukla. Bu kararın ne kadarını uyguladığınızı söylemeyim siz zaten cevabı biliyorsunuz. Tam olarak uyguladığınızda gerçekten mutlu olduğunuz da şüphe götürür zaten. Ya da sizi üzen insanlardan ne farkınız kaldığını da sormak isterim. Burada tekrardan özellikle dipnot düşmek isterim. Bahsettiğim "öz saygı" kavramı değil. Bu zaten sağlıklı ve normal bir hayat için olması gereken bir şey. Ya da kendi haklarınızı ihlal edecek bir durum ya da fazla fedakarlık değil. Bahsettiğim safi bencillik, başkalarını düşünmeden hareket etmek, davranmak, bir şeyler yapmak. Kitapta yazarın tamamen karşı çıktığı "kardeşlik" kavramı. Sadece kendi seçtiği ve sevdiği insanları kardeş görmek ve onların da kişinin sevgi ve saygısını kazanabilmesi durumu. Evet bu zaten istemsiz hayatımızda yaptığımız bir şey zaten. Bazı insanlara kendimizi daha yakın hissederiz, herkesle dost olamayız tabii ki. Ve tekrar evet insanlar bizim saygı ve sevgimizi hak etmeliler. Yalnızca var oldukları için bizim sevgi ve saygımızı hak etmiyorlar. Fakat burada katılmadığım kısım şurası: Sadece kendimize yakın hissettiklerimizi ve sevgi-saygımızı hakettiklerini düşündüklerimizi sevip diğerlerini yok sayamayız. Burada aklıma Osho'nun bir öğretisi geliyor. "Yabancıya ve dostuna farklı şekilde aynı ol." Hepsini sevebilir ve saygı gösterebilirsin fakat farklı düzeylerde, eşit değil. İstesek de eşit olabileceğini sanmıyorum zaten. Peki neden "ben" değil de "biz" kavramını özellikle öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum? Bu sorunun cevabının bir kısmını yukarda veriyorum fakat açıklamak istediğim bir kısmı daha var. Evrimsel olarak Homo Sapiens'in diğer bütün türlerden daha üstte olmasının sebebi "biz" kavramıdır. 150 bireyden fazla topluluk olarak yaşayabilen tek türüz. En gelişmiş şempanzeler bile maksimum 120-150 şempanze ile birarada yaşayabilmekte. Üstelik onlar da aralarında lider seçmektedir. Evrimsel olarak üzerinde durmak istediğim bir başka konu ise gülümsemek. Gülmek vahşi doğada benden sana zarar gelmez anlamına gelmektedir. Ayrıca dedikodu sayesinde insanların birbirlerine daha yakın oldukları gözlenmiştir. Üstelik bu dedikodu durumu şempanzelerde de görülmektedir. Peki bu yakınlaşmanın faydası neydi de besin piramidin de en üste çıkabildik. Birbirlerinin arkasını kollayabiliyorlardı, ağaçta yaşayan atalarımızın arkalarında görmedikleri kısmı arkadaşı görebiliyordu. Bu sayede daha uzun süre yaşayabiliyordu. Görev paylaşımı yapılarak daha rahat ve refah içerisinde bir hayat yaşanıyordu. En keyifli anlarınızı düşünün. Arkadaşlarınızla geçirdiğiniz anlar hatta belki yeni insanlarla tanıştığınız zamanlar değil mi? Yalnızlıktan alınan keyif sınırlıdır. Ayrıca üzgünüm ama bencil insanlar yalnız kalmaya mahkumdur. Çünkü bu bir alma verme dengesidir. Herkes kendini düşünürse bu çarklar işlemez. Yazar kolektivizmin çürük meyveler vermeye başladığını belirtiyor, ben aksini belirtiyorum. Bencillik çürük meyvelerini vermeye başladı çoktan. Modern hayatın bizi sürekli yalnızlaştırdığından bahsediyoruz ve bundan şikayet ediyoruz sürekli. Çünkü modern çağda insanlar kendi ihtiyaçlarını çok rahat karşılayabilmekte, başkalarına ihtiyaç duymadan var olabilmektedir. Fakat sadece var olabilmektedir. Var olmak mutlu ya da huzurlu bir hayat garantisi vermez. Alfred Adler insanların ancak topluma faydalı oldukları zaman yaşamlarını anlamlı hissettiklerini söyler. Aynen katılıyorum bu görüşe. Çünkü insanda daima bi üretme çabası ve içgüdüsü vardır. Üretmeyen insan ölü insandır. Kendisi de içten içe öyle hisseder. Hatta işe yaramaz olduğunu hisseder ve sırf kendilerini işe yaramaz hissettikleri için ya da kimsenin umrunda olmadıklarını, değersiz olduklarını düşünüp sevilmediklerini hissettikleri için intihar eden insanlar vardır. Ve bir çok nevrotik hastalığın tedavisi sosyal hayat ve sevgidir. Bencillik değil. Ben de şu an yazarın abarttığı gibi tam tersi görüşü abartarak anlatmış olabilirim fakat yukarıda da belirttiğim gibi verilmek istenen mesajı verebilmek ve etkileyici kılmak için mübalağa gerekmekte. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki insanlar bencil olmasaydı ve "biz" kavramına yeterince önem verseydi dünyada bu kadar çok acı, kötülük, savaş ve açlık olmazdı. Biraz da olsa "biz" kavramını öğrenmeye ne dersiniz? En azından gücümüzün yettiği insanlardan başlayabiliriz. Fakat bunu dengeli bir şekilde yaparak, öz saygımızı yitirmeden ve kendimizden fedakarlık yapmadan. Zira ne olursa olsun insanın bir egosu, sürüngen beyni vardır, eninde sonunda kendisini düşünür her zaman. Örneğin intihar etmemizi durduran içimizde bir güç, bir benlik, ego vardır. Yazarın distopyasının da gerçekte çok uzun sürebilecek bir yaşam olduğunu düşünmüyorum zaten. Çünkü ana karakterimizde de olduğu gibi "ben" kavramı eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Çıkana kadar da kitaptaki gibi diğer insanlar mutsuz olur, sürekli ağlar ve çökmüş halde olurlar. Bunu "biz" kavramı ile dengeleyip, birbirimize destek olmak hem bireyi hem toplumu daha iyiye götürür diye düşünüyorum.
Ego - Hayatın Kaynağı, Manası ve Haysiyeti
Ego - Hayatın Kaynağı, Manası ve HaysiyetiAyn Rand · Plato Film Yayınları · 20071,388 okunma
·
649 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.