Fransız Devrimini hepimiz tarih derslerinden az çok biliriz. Mutlak monarşi yıkıldı yerine cumhuriyet geldi, milliyetçilik akımı tüm dünyayı etkiledi… Bu cümlelerin ötesinde Fransa’da halkın içine karışıp Paris sokaklarında neler yaşandığına tanık olmak gerçekten farklı bir deneyimdi.
Kitap devrimin biraz öncesinden başlayarak adım adım ilerliyor. Soyluların yaşadığı şatafatlı hayatın karşısında halkın hayatının hiçbir değerinin olmaması, kıtlık, açlık, ve vergilerle mücadele etmek zorunda olan Fransız köylüsü… Toplumun böyle keskin bir şekilde ayrı hayatlar yaşaması kanla sulanacak bereketli topraklara devrimin tohumlarını ekiyor. Ve devrim filizlenmeye başladığında her şey tersine dönüyor. Acımasızca yok sayılan halk acımasızca intikam alıyor. Suçlu suçsuz tüm soylular “fettan dilber”le randevuya mahkum ediliyor. Adaletsiz yargılamayı sorgulayanlar, suçsuz şekilde öldürülenlere acıyanlar bile “Milli Ustura”yla tıraş ediliyor.
Kahramanlarımız Paris - Londra ekseninde yaşadıkları olaylarla bir gün devrimin kahramanı gibi muamele görürken ertesi gün giyotinin yolunu tutabilecekleri kaygan bir zemindeler. Bir baba-kız, bir karı-koca, bir kara sevdalı, arkadaşlar, sadık yardımcılar…
Sayfaları bazen üzülerek, bazen sevinerek genellikle kanım çekilerek çevirdim. Sonu biraz başından belli olan bir hikaye de olsa okuduğuma çokça memnun olduğum bir eseri bitirdim.
Herkese iyi okumalar…