Tecavüz, erkeklerin sorunudur.Herkese merhaba arkadaşlar.
Bugün çok tatsız bir konu hakkında tabi ki kitabın da yardımıyla birkaç cümle bir şey söylemek istiyorum.
Tecavüz, kadınların en çok koktuğu saldırıların başında geliyor. Bu korku, kadınların yaşamlarını etkiliyor.
Nasıl mı etkiliyor?
Mesela en basitinden bu korkuyla büyütülüyoruz .
Hava karardıktan sonra dışarı çıkmak istersek bir değil iki kere düşünüyoruz. Oysa gece dışarı çıkmak bir erkeğin nasıl en doğal hakkıysa bir kadının da bir o kadar doğal hakkıdır. Doya doya yaşayabiliyor muyuz? Tabi ki hayır.
Herhangi bir kadın gibi ben de, özellikle tanımadık birine tecavüz edildiğinde, kurbanın nasıl seçildiğini merak ediyordum diyor yazar ve ekliyor, kadının kurban olarak seçilmesine yol açan şey neydi, görünüşü veya tavrı mıydı? Bu soruya verilecek yanıt, kesinlikle hayır'dır. Bir kaç istisna dışında kadınların hepsi, günlük yaşamlarının olağan işlerini yapmaktaydılar. Ya evdeydiler ya da işteydiler, ama daha çok eve, işe, alışverişe ya da okula gitmekteydiler. Bu da demek oluyor ki kadınlar ne kadar tecavüze karşı önlemleri de alsak, evden dışarı çıkmasak da açıklandığı üzere evde de olsa bu saldırıyla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Ne demişti tecavüzcü mahkumun biri: "Kurbanın o olması gerekmiyordu, tek suçu, yanlış zamanda yanlış yerde olmasıydı." Sonuç olarak cinsel şiddetin sona erdirilmesi için kendini değiştirmesi gereken kadınlar değil, bizzat erkeklerdir.
Bu araştırma birkaç yıl boyunca, yarı-açık ve kapalı erkek ceza evlerinde 114 mahkum tecavüzcü ve 75 diğer grup suçluyla gerçekleştirilmiş bir görüşmenin sonucudur. Dolayısıyla kitapda kullanılan her bir veri bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Mahkumları tecavüze iten nedenlerden, o anda tam olarak ne hissettiklerinden daha doğrusu nasıl bir hissizlikle bunu yaptıklarından, tecavüzcü mahkümların kendi ağzından aktarıyor. Ben kesinlikle herkes tarafından okunması gerektiğini düşünüyorum ve son olarak kitapda ki bir alıntıyla incelememe son vermek istiyorum.
Biz, eylemler düzenledik, karşı çıktık, savaştık, danışmanlık yaptık, birlikte ağladık, yürüdük, efsaneleri yıktık, "geceleri geri almaya" çalıştık, otoriteye meydan okuduk, kendimizi savunmayı öğrendik, acil yardımlaşma hatları oluşturduk, yasaları değiştirdik, para topladık, sığınaklar kurduk ve ciltler dolusu yazdık. Bir tek şeyi yapmadık; o da şiddet eylemlerine girişmekti. Bütün bu çalışmalara karşın bugün inanıyorum ki, erkekler cinsel şiddetin kendilerinin bir sorunu olduğunu kabul etmedikçe, kökten bir değişiklik olmayacaktır. Dilerim bu kitabın bu amaca ulaşmaya ufak da olsa bir katkısı olur.