Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

264 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Beklentim yüksekti ve ziyadesiyle karşılayan bir kitap oldu. Feyza Altun’u ünlenmeye başladığı ilk zamanlardan beri biliyorum, kucağında bebeğiyle adliyeye gittiği zamandan beri ilgimi çeken bir kadın. Sonraları kendisine sempati de antipati de beslediğim zamanlar oldu lakin yazarla ilgili düşüncelerim genel olarak nötr bir çizgide diyebilirim, kitabı ise çok sevdim. Feyza Altun kitapta kadın olmanın meşakkatli hikayelerinden, toplum baskısı ile daralan hayatlarımızdan, anne olduktan sonra yaşadıklarımızdan bahsediyor. Okurken kendimi hiç yabancı hissetmedim, Türkiye’de yaşayıp da anlatılanlara yabancı bir kadın çıkacağını da hiç zannetmiyorum. Ta çocukluğumuzdan bu yana “sen kız çocuğusun, edepli uslu ol, bebeklerinle oyna,” alt metni ile başlayan hayatımız, ergenlik döneminde iç dünyamıza hata yapma (ki hata tanımının ne olduğu da tartışılır olmakla beraber genellikle bu düzlemde oldukça riyakâr gelir bana, kadınlar ergenlikte hata olarak addedilen şeyleri yapma korkusuyla tir tir titrerken erkeklerin çoğunlukla sırtı sıvazlanmaktadır) fobisinin tohumları ekilerek bastırılmış onlarca duyguyla yetişkinliğe itekler bizi. Yazar da kitabında yer yer bu durumlara, yer yer anne olduktan sonra toplumun o çok kutsallaştırdığı anneyi yıpratmak, korkutmak, bazen de dışlamak adına -belki kötü niyetli olmayarak ama sanmıyorum- elinden geleni yaptığına, kadının çocukluktan başlayan yalnızlığa itilme serüveninin, kutsal görülmesine rağmen annelikten sonra da devam etmesine değiniyor. Tüm bunlar aşina olduğumuz, yaşadığımız şeyler aslında, haliyle Feyza Hanım kendisinin veya arkadaşlarının, takipçilerinin anılarını anlatırken “vay be” demiyorsunuz. Bir dostunuzla sohbet eder gibi okuyorsunuz kitabı ki yazarın söyleşileri veya televizyondaki konuşmaları da bu şekilde zaten, öyle ya da böyle akıcı konuşan ve kendini dinletebilen bir insan. Kadınların çektiği ve gidişat o ki ilanihaye gibi duran, iyileşeceğini, değişeceğini umut ettiğimiz cefalar malum ancak Altun toplumca erkeklere yüklenen rollere de değiniyor. Yazar gibi benim de oldum olası canımı sıkan bir durum bu. Daha 7-8 yaşındaki erkek çocuklarına dahi “sen erkek adamsın oğlum, erkek adam ağlar mı lan,” diye diye tüm duygularını içinde yaşamak zorunda bırakılan, her koşulda güçlü durması beklenen ve tıpkı kadınların maruz bırakıldığı durum gibi neticede insan olduğu unutulan erkekler… Keşke toplum cinsiyetlere bunca rolü yüklemese. Sadece bizim toplumumuz değil gerçi, dünyada da durum çok farklı sayılmaz. Kitapta özellikle dünyanın dört bir yanından verilen -hukuki, istatiksel, psikolojik- örnekleri çok sevdim. Bir dostla sohbet eder gibi hissetmek bir yana bilmediğim şeyleri öğrenmek -öğrendiğim şeyler tatsız da olsa- hoşuma gitti. Kitabın sonunda ise Altun’un kadınlar adına daha iyi bir Türkiye için olan önerileri var. (Bunu sadece kadınlar için olarak nitelendirerek sınırlamak biraz sığ olabilir gerçi, aileler demek daha doğru olurdu lakin tüm yük genel olarak kadınlarda olduğu için cümlemi değiştirmek istemiyorum.) Okurken bir ütopyada gibi hissettim kendimi. “Yok artık Feyza Hanım,” dedim. Böyle düşündüğüm için kendime ve ülkeme üzüldüm. Ama belki bir gün diyorum, belki bir gün birazı bile olsa daha güzel olur her şey. Zira Altun ütopik şeylerden değil, her sosyal, hukuk devletinde olması gereken şeyleri talep ediyordu.
Kadının Fenni
Kadının FenniFeyza Altun · İnkılap · 20151,057 okunma
·
142 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.