Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KÖTÜLERE KARŞI TAVIR ALMAK
Önce öğren. Hemen peşinden de, öğrendiğinle amel et. İhlâslı ol. Gerek kendi nefsâniyetinden ve gerekse insanlardan sıyrıl. Ve: – Allah! De. O'nun yolundan sapanları bırak. İçine daldıkları çirkefde oynasınlar. İbrâhim aleyhisselâmın dediği gibi de. O, şöyle demişdi: Hiç şüphesiz, onlar benim düşmanımdırlar. Fakat âlemlerin Rabbi böyle değil. (Şuarâ sûresi, âyet: 77). Halkdan ayrıl. Onların, senin ihlâs ve tevhîdine zararlı olduklarını gördüğün müddetçe kendileriyle haşır - neşir olma. Önce kendini iyice düzelt. Tam bir ihlâs ve güzel bir ahlâk sâhibi ol. Tevhîdin kemâle erdiği ve kalbindeki şirk pisliği çıkdığı zaman ise halkın arasına dön. Onlarla karışıp - kaynaş. Sâhip bulunduğun ilim - irfân ile kendilerine faydalı ol. Azîz ve Celîl olan Rabblarının kapısına gidebilmelerine delâlet et, kılavuzluk et. Havâs - seçkinlerin ölümü, fânî varlıklara dayanıp güvenme hatâ ve zilletinden sıyrılmakdır. Allah'ın irâde ve ihtiyârını unutarak kendi irâde ve ihtiyârına güvenme hatâ ve zilletinden kurtulmakdır. Havâs, yâni Allah'ın seçkin mümin kulları, fânî insanlara ve diğer varlıklara dayanmadıkları ve güvenmedikleri gibi, kendi irâde ve ihtiyârlarına da dayanıp güvenmezler. Sâdece ve yalnız Allah'a ve O'nun irâde ve ihtiyârına dayanıp güvenirler. İşte bu, onların ölümüdür. Kim ki bu ölümle ölürse, onun, Azîz ve Celil olan Rabbi ile ebediyyen yaşaması tahakkuk eder. Onun, bildiğimiz zâhirî ölümü; bir lâhzalık bir sekteden, bir anlık bir hareketsizlikden, bir anlık bir gâiplikden, bir anlık bir uykudan ve sonra da bir uyanışdan ibâret olur. Eğer böyle bir ölümü istersen, senin, ma'ritetullah şerbetini içmen, Allah'a yakın olman ve O'nun eşiğinde uyuman gerekir . Tâ ki; rahmet, lûtuf ve ihsân eli seni tutsun ve ebedî bir hayât ile diriltsin... Nefsin yiyeceği vardır. Kalbin yiyeceği vardır . Sır - öz'ün yiyeceği vardır . İşte bunun içindir ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyururlar: Ben; Rabbımın yanında olmakda devam ederim. O, beni yedirir, içirir. Hadîsin îzâhı şudur: – Allah benim özüme ma’nâları yedirir. Rûhuma rûhâniyet yedirir. Beni, bana hâs gidâlarla besler. Resûl Aleyhisselâm, önce hem kalbi hem de kalıbı ya'ni bedeni ile mîrâç etdi. Daha sonra, beden bu mîrâçdan alıkonuldu ve kalbi ve sırrı ile mîrâç etmeğe yâni yücelmeğe başladı. Bütün bu esnâda o, hep insanlar arasındaydı. İşte, onun; ilim ile ameli, ihlâs ile halka öğretmeyi bir arada götüren hakîkat vârisleri de böyledir... EY AHÂLÎ! Allah dostlarının yediklerinden kalanları yeyiniz. Kaplarındaki içecek bakıyyelerini içiniz. Ey, ilim erbâbı olduğunu iddia eden kişi! İyi bil ki, amelsiz ilminin hiç bir değeri yokdur. İhlâssız amelinin de bir değeri yokdur. Zîrâ ihlâssız amel, rûhsuz bir cesedden ibaretdir. Senin ihlâslı oluşunun alâmeti, insanların seni övmelerine veya yermelerine aldırış etmemendir. Eğer ihlâs sâhibi isen, insanların seni methetmelerine de, zemmetmelerine de aldırmazsın. Onların elindekine göz dikmezsin. Bilakis, rubûbiyyete hakkını verirsin. Nîmet için değil, nîmeti veren için, mülk için değil, mülkün sâhibi için, bâtıl için değil, hak için amel edersin. İnsanların sâhip bulundukları mâl, mülk, servet vesâir imkânlar, aslında bir kışır - kabukdan ibârettir. Allah'ın indindekiler ise usâre - özdür. Allah yolundaki sadâkat ve İhlâsın kesinleşdiği ve O'nun huzûrunda duruşun devam etdiği zaman, o, bu öz - usârenin yağından sana yedirir. Seni; özün özüne, sirrin sırrına, ma'nânın ma'nâsına muttalî kılar. İşte o zaman, mâsivâdan, yâni Allah'dan gayrı varlıklara bağlanmakdan bütünüyle sıyrılır, kurtulursun. Hemen ifâde edelim ki, bu mâsivâdan sıyrılma işi bedene değil, kalbe yâni rûha mahsûsdur. Zühd, bedenin değil, rûhun husûsiyetidir. Masivâdan yüz çevirme, beden ile değil özle olur. Ítibâr ma’nálaradır, muhtevalaradır. Bedenlere değildir, duvarlara değildir. Bakıp îtibâr etmek, İzzet ve Celâl sâhibi Allah'ın hakkıdır. Kulların hakkı değildir. Mihver esas, senin, halk ile beraber değil, Allah ile beraber olmandır. O derece Allah ile berâber olacaksınız ki, sizin nazarınızda dünyâ da, ahiret de yok olacak. Ne dünyâ kalacak, ne âhiret. Sözün kısası, Allah'dan gayri hiç bir mevcut kalmayacak... İzzet ve Celâl sahibi Allah’ı seven hâs kulları, sırf bedenleri bazı dertlere müptelâ olduğu için nîmetlere garkolurlar. Düşman silâhlariyle katledilen şehîdler, sırf bedenî acılara maruz kaldıkları için nîmetlere garkolurlar. Ya sevgi - muhabbet silâhları ile katledilenler nelere nâil olmazlar ki? Evlere, ailelere ve beldelere yıkıntı ve felâketler, maʼsiyetler sebebiyle gelir. Vîrâne hâline gelmiş yerleri görmez misin? Vaktiyle o diyârlarda oturanların işledikleri ma’sıyet ve günahlar oraları tahrîp etmişdir. Zîrâ maʼsiyet ve günahlar beldeleri vîrân, sâkinlerini de helâk eder. İşte sen de böylesin. Senin bedenin de bir beldedir. Sen de o beden beldesinde günah işlediğin zaman orası da harâp ve vîrân olur. Allah'a isyân etdiğin ve günah işlediğin zaman senin bedenine vîrânlık gelir. Önce bedenine vîrânlık gelir. Sonra da dîninin bedenine körlük, kötürümlük, sağırlık ve dermansızlık gelir. Sana çeşitli hastalıklar gelir, fakîrlik gelir. Senin malının evini tahrip eder. Seni düşmanlarına meyletdirir... Hayf sana ey münâfik! Azîz ve Celîl olan Allah'ı aldatamazsın. Bir amel işliyorsun. O'nu sırf Allah rızâsı için işlediğini söylüyorsun. Halbuki o, Allah için işlenmemiş, bilakis insanlara gösteriş için işlenmişdir. Onlara karşı mürâîlik ediyorsun, münâfıklık ediyorsun, yaltaklık ediyorsun. Fakat İzzet ve Celâl sâhibi Rabbını unutuyorsun. Pek yakında dünyâdan müflis olarak çıkacaksın... Ey, içi hasta olan kişi! Sana ilâç lâzım. Bu ilâç ise, ancak Allah'ın sâlih kullarının yanında bulunur. İlâcı onlardan al, kullan. İşte o zaman sana dâimî âfiyet ve ebedî sıhhat gelir . Senin ma’nâ âlemine, kalbine, özüne, halvet hâline dâimî âfiyet ve ebedî sıhhat gelir. Rabbının huzûrunda kalb gözlerin açılır. Onlarla, Azîz ve Celîl olan Rabbina nazar edersin. O'nu sevenlerden, O'nun kapısında duranlardan olursun. Onlar ki, másivadan başkasına nazar etmezler. Bir kalb ki, onda bid'at vardır. Azîz ve Celîl olan Hakk'a nasıl bakar!... EY AHÂLÎ! Allah'ın dînine uyunuz. Bid'atlar îcât etmeyiniz. Muvâfakat ediniz, muhalefet etmeyiniz. İtaat ediniz, isyân etmeyiniz. İhlâslı ve samîmî olunuz. Allah'a eş - ortak tanımayınız. Azîz ve Celil olan Hakkı tevhîd ediniz. O'nun kapısında O'na kafa tutmayınız. Yalnız O'ndan isteyiniz. O'nun gayrinden istemeyiniz. Yalnız O'ndan yardım talep ediniz. O'nun gayrinden yardım beklemeyiniz. Yalnız O'na tevekkül ediniz, O'na güvenip O'na dayanınız. O'ndan gayrine tevekkül etmeyiniz, güvenmeyiniz, dayanmayınız... Siz, ey, Allah’ın hâs - seçkin kulları! Kendinizi O'na teslîm ediniz. O'nun, sizin hakkınızdaki takdîrine, idâresine, tedbîrine rızâ gösteriniz. O'ndan isteyip durmakla değil, O'nu zikredip durmakla iştigâl ediniz. Azîz ve Celîl olan Allah'ın, geçmiş peygamberlere indirdiği kitaplardan birinde ne buyurduğunu hiç duymadınız mı? - Kim ki, benden bir şey istemeğe vakit bulamayacak derecede beni zikirle meşgul olursa, durmadan isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm. Ey, Allah'ı zikirle iştigâl eden kişi! Ey, kalbi sırf Allah yolunda mahzun olan kişi! Allah'ın, durmadan sana bir şeyler vermesindense, seninle birlikde bulunan bir arkadaş olması daha iyi değil mi? Bak, İzzet ve Celâl sâhibi Allah, bazı kudsî hadîslerinde ne buyuruyor: Ben, beni zikredenle berâber bulunurum. – Ben, sırf benim için gönlü mahzun olanların yanındayım. EY OĞUL! Allah'ı anman, kalbini O'na yaklaşdırır. O'nun yakınlık evine girersin. O'na müsâfir olursun. Müsâfire ise ikrâm edilir. Hele bu müsâfir, bir de hükümdârın müsâfiri olursa... Kâinâtın sâhibi gerçek hükümdârı bırakıp da fânî varlıklarla iştigâl etmen daha ne zamana kadar sürecek? Yakında, o fânî mülk de, onun sâhibi de senden ayrılacak. Yakında âhiret hayâtın başlayacak. O zaman, dünyâ hayâtının sanki hiç varolmadığını, sanki orada hiç yaşamadığını sanacaksın. Ahiret hayâtı ise hiç bitmez. Fakîr olduğum için benden kaçmayınız. Benim yanımda öyle bir zenginlik vardır ki, sizin zenginliğinizden de, şark ve garp ehlinin zenginliğinden de büyükdür. Ben sizi, yine sizin menfaatiniz için istiyorum. Sizin iplerinizi eğiriyor, dokuyorum... Azîz ve Celîl olan Allah'ın dîninde bulunmayan bir âdeti oraya sokuşdurma. Bid'at ehlinden olma. Ortada iki tâne âdil şâhid var. Biri Allah'ın kelâmı Kur'ân. Diğeri de Resûlüllah'ın sünneti. Sen, işte bunlara uy. Zîrâ hiç şüphe yok ki, o ikisi seni, Azîz ve Celîl olan Rabbina ulaşdırır. Fakat bu iki âdil şahidi bırakır da bid'atçılığa kalkışırsan, o zamanki iki şâhidin de aklın ile hevâ - hevesindir. Hiç şüphe yok ki, bu ikisi de seni cehenneme ulaşdırır. Firavun'a, Hâmân'a ve avanelerine ulaşdırır. Kaderi ortaya sürerek, “Ne yapayım. Kaderim böyle imiş!” diyerek işin içinden sıyrılmağa kalkışma. Böyle bir bahâne kabül edilmez. Senin mutlaka, önce ilim - irfân öğrenmen, sonra bu öğrendiklerinle amel etmen, hem de ihlâsla amel etmen lâzımdır. Kendiliğinden sana hiç bir şey gelmez. Binâen’aleyh, senin mutlaka çalışman, didinmen, gayret sarfetmen gerekir . Öncelikle, behemehâl ilim - irfân öğrenmeli, hemen peşinden de, ihlâsla amel etmelisin. İlmi, dünyâlık elde etmek için değil, hakkın yolunu bulmak için öğrenmelisin. Bir müddet sonra çalışamaz, öğrenemez hâle gelebilirsin. O duruma düşmeden, sana faydalı olacak ilim - irfânı öğren... (Bu sırada, birisi ayağa kalkdı. Vecd'e gelmişdi. Dedi ki: Şu gelin için lâzım olanı da söyle. Tâ ki ona bir uğur getirsin. Geylânî Hazretleri de ona cevâben şöyle dedi: Delikanlının aşkı zifafdan öncedir). EY OĞUL! Davran. Azîz ve Celîl olan Allah'ın senden râzî olmasına ulaş. Zîrâ hiç şüphe yok ki, eğer O, senden râzî olursa, bil ki seni sevmişdir. Rızık ve geçim endişesini kalbinden çıkar. Zîrâ sen gönül huzûru içinde çalışdığın müddetçe zorluksuz ve sıkıntısız olarak, senin rızkın Allah'dan gelecekdir . Kalbindeki düşünceleri, tasaları, endîşeleri at. Bir tek tasan olsun. O da, Allah'a lâyık bir kul olup - olamama endişesi olsun. İşte bu mertebeye ulaşabildiğin an, bütün diğer tasalarına Allah kâfîdir. Onları O karşılar ve senden yok eder. Senin tasan, senin ulvî gâyen, senin için en mühim olandır. Eğer bütün tasan dünyâ ve dünyâlık ise, bütün himmet ve gayretini dünyâya hasrediyorsan, sen dünyâ ile berabersin. Dünyâ ile haşır-neşir olursun. Eğer bütün tasan âhiret ise, bütün himmet ve gayretini âhiretini kazanmağa hasredersen, sen âhiretle berâbersin. Eğer bütün tasan insanlar ise, bütün himmet ve gayretini onlara harcıyorsan, sen onlarla berâbersin. Eğer bütün tasan Allah ise, bütün himmet ve gayretini O'na lâyık bir kul olmağa hasrediyorsan, sen, dünyâ ve âhiret O'nunla berâbersin...
·
613 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.