“Yoldaşlar, dün gece garip bir düş gördüğümü hepiniz biliniyorsunuz.
Düşe sonra geleceğim. Size daha önce başka bir şey söylemek istiyorum.
Yoldaşlar, fazla bir ömrüm kaldığını sanmıyorum.
Onun için, bugüne kadar edindiğim bilgileri,
deneyimleri sizlere aktarmayı görev biliyorum.
Çok uzun yaşadım, ağılımda bir başıma yatarken düşünecek
çok zamanım oldu; bu dünyanın düzenini, yaşamakta olan
her hayvan kadar kavradığımı söyleyebilirim.
Bugün sizlerle konuşmak istediğim de bu işte.
“Evet yoldaşlar, yaşadığımız hayat nasıl bir hayattır?
Açıkça söylemekten korkmayalım:
Şu kısa ömrümüz yoksulluk içinde, sabahtan akşama kadar
uğraşıp didinmekle geçip gidiyor.
Dünyaya geldikten sonra yaşamamıza yetecek kadar yiyecek verirler;
ayakta kalanlarımızı canı çıkana kadar çalıştırırlar;
işlerine yaramaz duruma geldiğimizde de korkunç bir acımasızlıkla boğazlarlar.
İngiltere’de, bir yaşına geldikten sonra, hiçbir hayvan
mutluluk nedir bilmez, hiçbir hayvan dinlenip eğlenemez.İngiltere’de
hiçbir hayvan özgür değildir. Hayatımız sefillikten, kölelikten başka nedir ki!
İşte, tüm çıplaklığıyla gerçek budur.
“Peki, bu durum, Doğa’nın bir yasası mıdır?
Ülkemiz, topraklarında yaşayanlara düzgün bir hayat sunamayacak
kadar yoksul mudur? Hayır, yoldaşlar, asla!
İngiltere toprakları bereketlidir; havası suyu iyidir yurdumuzun;
bugün bu ülkede yaşayan hayvanlardan çok daha fazlasına
bol bol yiyecek sağlayabilir. Yalnızca şu bizim çiftlik bile
bir düzine atı, yirmi ineği, yüzlerce koyunu besleyebilir;
besleyebilir ne demek, onlara bugün bizim hayal bile edemeyeceğimiz
kadar rahat ve onurlu bir hayat yaşatabilir.
Öyleyse, bu sefilliğe neden boyun eğelim?
İnsanlar, emeğimizle ürettiklerimizin neredeyse tümünü bizden çalıyorlar.
İşte, yoldaşlar, tüm sorunlarımızın yanıtı burada.
Tek bir sözcükte özetlenebilir: İnsan.
Tek gerçek düşmanımız İnsan’dır.
İnsan’ı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın
temelindeki nedende sonsuza dek silinecektir yeryüzünden.