Az kişinin bildiği mükemmel romanlardan biri.
İnsanlığa dair inancını kaybetmiş oradan oraya savrulan alkolik bir kadının yaşanmışlıklarla dolu şehri Paris'e gelmesi ile hafızasında canlanan anılarını okuyoruz. Kitap oldukça kasvetli bir havaya sahip. Fakat bunun yanı sıra satır aralarında çarpıcı tespitlerle dolu bir metin. Yazar hakkında araştırma yaptığımda okuduklarımdan anladığım kadarıyla roman otobiyografik ögelere sahip.
Jean Rhys'in tüm kaygılarını güçlü görünmek kisvesi altına gizlemeden olduğu gibi aktaran üslubuna alışmak biraz zaman alsa da sonrasında okurken çok keyif aldım. Benim için merak uyandıran depresif bir yazarla tanışma kitabım oldu. Herkesin daha çok tanımasını ve okumasını dilerim.
Kitabı okurken kafamda sürekli Damien Rice'ın Grey Room şarkısı çaldı, kitap bir film olsa benim için müziği bu olurdu herhalde. Okumayı düşünenlere nacizane tavsiyemdir:)
Günaydın, Gece Yarısı!
Dönüyorum yuvama,
Gün benden bıktı
Nasıl dayansam yokluğuna?
Güneşin olduğu yer güzeldi,
İsterdim kalayım orada
Ne ki sabah sevmedi beni sonra
Öyleyse, Gün, iyi geceler sana!
-Emily Dickinson
Keyifli okumalar.