1792'de İstanbul'a gelen Fransız elçisi Olivier şöyle diyor:
"Karagöz'ü ilk seyrederken, bizleri en ziyade hayrete düşüren şey, genellikle çok sükûti (konuşmayan) ve ağırbaşlı olan Türklerin bu oyunun saçma sahnelerini seyrederken, büyük bir neşe ile bol bol attıkları kahkahaları oldu. Kendi kendimize ne büyük çelişki diye düşündük. Hem geleneklerden, örf ve adetlerden en küçük bir sapmayı kabul etmezler, ahlaka yapılan saldırıları bazen ölümle cezalandırırlar, fahişelerin varlığına tahammül edemezler, hem de kahvelerde, umumi yerlerde Karagöz perdelerinde böyle sahnelerin oynanmasına göz yumarlar!"
Söz konusu tarihten bir yüzyıla yakın süre sonra, 1874'te Osmanlı başkentine gelen İtalya'nın ünlü yazarı Edmondo de Amicis de Karagöz'ün Türk yaşamındaki yerini şöyle belirtiyor:
" Başka bir şey olmasaydı bile, tek başına Karagöz, Müslüman ciddiyetinin peçesinin altına gizlenen derin bozulma üzerinde hem bir fikir verebilir, hem de bir delil olabilirdi"