Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

331 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
. . . . KÖRLÜK, J.Saramago . . . .
BİR SOSYO-DİSTOPİK BAŞYAPIT KÖRLÜK Spoiler içerebilir Korona salgını başlayınca bir anda değeri anlaşılan ve popülerleşen bir kitap oldu Türkiye’de. Elbette, bu kitabı daha önceden okuyan geniş bir entelektüel bir kitle olsa da genel durum böyle tasavvur etti. Kırmızı Kedi Kitabevi, sunumu ve pazarlamasını da gayet güzel yapınca kitap bir anda hakettiği ilgi alakayı görmüş oldu. Ben de böyle bir dönemde bu vesileyle kitap ve yazarıyla tanışmış oldum. Aslında tam da böyle zamanlarda okunması gereken bir kitap. Kitap alırken ‘’zamanlama’’ da önemli. Etkiyi arttırıyor. Kırmızı Kedi Yayınlarından ‘’Körlük’’ ve ‘’Görmek’’ romanlarını kombin olarak aldım. Sizlere de bu şekilde satın almanızı tavsiye ederim. Zira, ‘’Körlük’’ bittikten sonra ‘’Görmek’’ romanı ile devam etmeniz gerekecek. Şimdi tahlillere gelelim; Orijinal metne sadık kalınarak yapılan tertemiz kusursuz bir çeviri. Çevirmeni çok iyi bir iş çıkarmış. Dil, çok akıcı. Bundaki en önemli neden, romanda virgül ve noktadan başka noktalama işaretlerinin bulunmaması. Merak etmeyin başta garipsense de bir süre sonra alışacaksınız. Hatta iyi ki böyle yazılmış roman daha akıcı hale gelmiş diyeceksiniz. Ancak başlarda biraz sabır lütfen. Ayrıca paragraf da beklemeyin. Metinleri, sayfaya bir blok gibi küt küt koymuş Saramago. Nefes aldırmayan satırlar serisi, sizi bekliyor olacak. Kitap ve yazar, her şeyiyle baştan sonra ‘’Ben orjinalim’’ diyor. Karakterlerin isimleri yok. Sadece sıfat tamlamaları var. Doktorun Karısı, Koyu Renkli Gözlüklü Genç Kız, Gözyaşı Yalayan Köpek…vs. Bu gibi sıfat tamlamalarını kitabın en başından itibaren hafızanıza kaydedin. Kitabın son sayfasına kadar böyle devam edecek. Tasvir ve diyaloglar çok canlı, atmosfer sizi girdap gibi içine çekiyor ve bir daha kafanızda şekillenen o atmosferden çıkamıyorsunuz. Çekim gücü oldukça yüksek. Konu ve genel tema, araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşir. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm etik değerleri yok eder. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Sadece 4 duyu ile kurulan yepyeni bir hayat başlar. Hükümet bu salgını, ‘’Beyaz Felaket’’ olarak tanımlar. Lakin körlük rengi, siyah değil beyazdır. Her şeyi süt beyaz gören bir körlüktür. Hiç hesapta olmayan bir felaket ile karşılaşan insanoğlunun nasıl ilkelleştiğini – aslında özüne döndüğünü -, hayatta kalma ve açlığa direnebilme mücadelesiyle nasıl vahşileşeceğini ve insanı insan yapan bütün etik değerlerin bir anda nasıl kaybolacağını, zorda kalınca ve ortak menfaatler gerektiren bir durum oluştuğunda nasıl dayanışma içinde birbirileriyle iş birliği yapabileceklerine şahit olacaksınız. Aslında normal hayattakilerle çok da yabancı bir konu değil. Körlük denilen salgın, hazırda zaten mevcut. Modern insan, kendisinden başkasına kör zaten. Sanki alttan alta bir modernite, bir kapitalizm eleştirisi göze çarpıyor gibi. ‘’Kitle Psikolojisi’’, dibine kadar romanda anlatılmış. İyi körler, kötü körler, ahlâksız körler…vs sıfatlandırmalar…Herkes orada tam kadro. Aynı günlük hayat gibi. İnsan doğası, gücü eline alanın vahşileşmesi romanda nakış gibi işlenmiş. Ayrıca okurken kitap ünlü ‘’Hayvan Çiftliği’’ romanını da akla getiriyor. Flashback yaşatıyor gibi geldi bana. Ancak pek tabii ki birbirinden farklı özgün iki roman. Distopyasever bünyeler için şaheser niteliğinde. Ezcümle, ‘’Körlük’’ romanı için ille de zorlama bir tanımlama bulmak gerekirse; ‘’Sosyo-Distopik bir roman’’ denilebilir. Kör kitlelerin yaşantıları tasvir edilirken sürekli karantinadaki hapishane yurt karışımı yerde yaşananlar, oraya yeni hastaların gelmesi, havasızlığı, pisliği, tecavüz tasvirleri..vs sürekli konuların bunun etrafında dönmesi insanı okurken insanı bunaltıyor. Bu sayfalar okurken mide bulantısı yaşayacaksınız. Aralarda odanızın penceresini açıp nefes alın derim. Metaforlara gelince; Körlüğü, metafor olarak kullanmak dahiyâne olmuş, metafor bombardımanına tutulacağınız bir kitap. Asıl aydınlanmanız ise daha çok okurken değil de okuduktan sonra tek tek yaşananları düşündükçe olacak. Lakin körlük rengi, siyah değil beyazdır. Her şeyi süt beyaz gören bir körlüktür. Yazar, insanların gözünün önünden hayata dair unsurları çıkarmış sadece ışığı bırakmıştır. Burdan da şu sonuç çıkıyor; insanlar, kör olmadan önce zaten gözünün önündekileri göremeyen ‘’gören körlerdir.’’ Kitap, tamamen yoruma açık. Yazar, aslında bir çok konuyu okuduktan sonra okuyucunun yorumuna açık halde bırakmış ya da kasıtlı olarak subjektif düşünmeye sevk etmiş. ‘’Kendi kendinle başbaşa kalıp kendine bir sor bakalım’’ demiş. Okuduğumda kafamda oluşan bir takım kalıntılar ve aklıma getirdiği sorular şunlardır; Birebir canlı empati. Gerçek körlük durumunda yaşayabileceklerinizi istemsizce sorgulatıyor. Önce ya ben kör olsaydım ne yapardım? Sonra en yakınımdakiler kör olsaydı ne yapardım/yapardık? Daha sonra herkes kör olsaydı ne yapardım/yapardık? Kimsenin sizi görmediğini bildiğiniz bir dünyada neden korkarsınız, neden utanırsınız, hangi ahlaki değerleriniz elinizde kalır, hangilerini göz ardı edebilirsiniz? Romanda herkes kör iken, bir tek doktorun karısı neden görebilen tek karakterdi? Kitapta kilise olayı neyi anlatmaya çalışıyor? Kitapta cevaplanmıyor bu soru. Kilisedeki resim sahnesini kim neden yapmış olabilir? Ne amaçlanmış? Neyi/Kimi eleştiriyor? Birçok düşünce var kafamda ama malesef bu kısmı somutlaştıramadım. BENİM ANLADIĞIM Beyaz körlük, çok güçlü ağır bir metafor burada. Biraz açalım bu kısmı; Körlük rengi, normalde siyahtır. Yani, görme yetisinin/duyusunun kaybedilmesi sonucu oluşan bir kararma halidir. Ancak buradaki körlük tam tersi. Yani, körlük rengi siyah değil beyaz. Şimdi diyalektiğin tartışmasız olarak çuvallamadığı noktadan birine geliyoruz; Karanlık, ışığın yokluğudur. Karanlık, ışık olmadığı için vardır; ışığın varlığı, karanlığın yokluğudur. İç içe bir girift oluşturan sonsuz diyalektik, ‘’karanlık ve ışık’’. Bu durumda, daha önceden karanlık kavramını bilen birisinde ışık bilgisinin de var olmasını gerektirir. Işığı hayatında hiç tanımamış birisi, karanlıkta olduğunun bilincinde sayılamaz. Şimdi kitaba dönelim; Sadece ruhu bir kere bile olsa aydınlık olmuş insanlar için kullanılabilir "kör" sıfatı kullanılıyor. Beyaz körlük, aslında nesneler (yaşamda her görülebilen/tutulabilen somut şeyler) görülüyor ama gözün içini beyaz ışık kapladığı için beyaz ışık kümelerinden dolayı hiçbir şey görülemiyor. Gözün içine bembeyaz bir set/perde çekilmiş. Normal körlükteki gibi görme yetisini tamamen kaybetmek gibi değil bu durum. Mevcut görülebilen her şey önünde olduğu halde ‘’görememek’’ olayı var burada. Nitekim, kitabın sonunda gözün içindeki yoğun beyaz ışık kitlesi çekilmeye başladığında nesneler..vs her şey görülmeye başlanıyor. Korku, kendisi hakikatleri ile yüzleşemeyen insanları/insan kitlelerini körleştirir. Aslında körlük, umudun tükendiği bir dünyada yaşamak. Lakin kitabın sonunda körlük, umut sayesinde yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Körlüğü, gözün ışıktan yoksunluğu (tamamen kararma) ya da bu kitaptaki gibi sadece ışığın gözü tamamen kaplaması (tamamen bembeyaz görme hali) sonucu oluşan görememe hali de değil gibi gözüküyor. Buna mukabil ‘’Spiritüel Kısıtlanma’’ var gibi. Beyaz bir istila sanki. Ruhun bizzat ‘’beyaz karanlık’’ tarafından istilası. ‘’Beyaz karanlık’’… Bu tanımlama tam uydu sanırım. ‘’Bakan Körler/Gördüğü Halde Görmeyen Körler’’ var, aynı şu andaki biz insanlar gibi…Tıpkı kitabın sonunda doktorun karısının söylediği gibi: ‘’Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, gördüğü halde görmeyen körler’’ * * * ALINTILAR ‘’Körlerin içinde yaşadığı karanlığın sonuçta sadece ışığın yokluğu anlamına geldiğini, körlük dediğimiz şeyin, varlıkların ve nesnelerin görünüşünü örtmekle sınırlı kalıp, onları bu karar erdemin ardından el değmemiş halde bırakan bir şey olduğunu da düşünmüştü zaman zaman. Şimdiyse, aksine, öylesine aydınlık, öylesine kesintisiz bir beyazlığın içine gömülmüştü ki, bu beyazlık sadece renkli değil, nesneleri ve varlıkları da emmekle yetinmiyor, yutuyor , onları iki misli görünmez hale getiriyordu.” (Sayfa 14) ‘’Körlük, onlar içini basit bir karanlık içinde değil, parlak bir ışık içinde yaşamaktı.’’ – sy.9 ‘’Sizin askerler herhalde en son kör olanlardan herkes kör oldu, Herkes, bütün şehir, bütün ülke mi kör, gözleri gören birkaç kişi kalmış bile olsa, onlar da gördüklerini söylemiyorlar, susuyorlar..’’ - sy. 224 ‘’Ne yapacaklarını bilmeden sokaklarda dolaşıyorlar, volta atıyorlardı, ama bu uzun sürmüyordu, onlar için yürümek de bir yerde durmak da aynı şeydi, yiyecek bulmaktan başka hedefleri yoktu, müzik yoktu, dünya hiç bu kadar sesssiz olmamıştı.’’ – sy 243 ‘’Ölümsüz değiliz, ölümden kaçamayız ama hiç olmazsa kör olmaktan kaçınmalıyız, dedi doktorun karısı, nasıl yapacağız bunu körlüğümüz somut ve gerçek, dedi doktor, ben bundan pek emin değilim, dedi doktorun karısı, ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana, bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, gördüğü halde görmeyen körler. (Sy. 330) * * * ️Son Bir Not: ️ Filmi de var. Roman okunduktan sonra - içiniz kaldırıyorsa - filmi de izlenmeli. Ancak filmdeki oyunculuk çok yavan kalmış. Böyle bir başyapıtın filmi ve oyuncu kadrosu, daha iyi olmalıydı. Film, kitabı haketmemiş.
Körlük
Körlük
José Saramago
José Saramago
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022103,5bin okunma
··
754 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Sıla okurunun profil resmi
Hoş bir inceleme olmuş kaleminize sağlık.İçimden hep kör olmayan o tek kişinin yani doktorun karısının bu kadar iyi olmasını garipsedim yani öyle bir ortamda öyle bir iğrençlikte bu kadar iyi olunmaz dedirtiyor keşke en son dayanamayıp isyan etseydi ve sonra herkes görmeye başladığında da o kör olsaydı dedim içimden ama kitap hoşuma gitti aslında çok beğendim
Engin Mavi okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim
Sıla
Sıla
🙏🏻 İncelememi beğenmenize sevindim. Körlerin arasında görebilen tek kişi olması, Doktorun karısını “zorunlu doğal lider” konumuna sokuyor. Bu özellik, normal şartlarda art niyetli bir insanın eline geçse sonuna kadar kötü emellerine alet edebilecek şekilde kullanabileceği bir şey. Ancak Doktorun Karısının bu özelliğini istismar edici bir şekilde hiç kullanmadığını görüyoruz. Bir nevi iktidarı ele geçiriyor, toplumları yönetiyor, onlara önderlik ediyor ancak tüm bunları saf tertemiz insani duygularla yapıyor. Özünde hiçbir bozulma olmadan vicdanlı ve merhametli bir insan olarak kalmaya ısrarla devam ediyor. İktidarın getirdiği kirli argümanların herhangi birini kullanmak, aklının ucundan dahi geçmiyor. Bu kadar iğrençlik içerisinde Doktorun karısının iyi kalabilmesi, insanlık adına her zaman bir umut olduğunu simgeliyor romanda bence. Her şey, bir kişinin görebilmesi ile başlar ve tüm topluma yayılır. Lakin bu romanın devamı niteliğinde olan “Görmek” adlı kitapta “Aydınlanmış/Akıllanmış, Bilinçlenmiş” toplumları görüyoruz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.