Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Vahşetin Çağrısı, Jack London
İLKEL ATALARDAN KALMA KALITSAL BİR DÜRTÜ ''Bir Öze Dönüş Hikayesi'' YABANA ÇAĞRI Vahşi doğa ile hiç tanışmamıştı. Tanışması da o ana kadar zaten imkansızdı. Hiç akla gelmeyecek bir ihtimaldi. O ana kadar bol güneşli Santa Clara vadisinde varlıklı bir adamın büyük bir evinde keyifli, huzurlu bir yaşam sürmekteydi. Güneşin ısıttığı sıcacık çimlere uzanıp keyif yaptığı bu Güneş Ülkesinde ona sunulmuş devasa konforun keyfini sürmekteydi. Ta ki ’’Yaban, Onu Çağırana Kadar…’’ Yaban hayata türlü badirelerle alıştıktan sonra ise artık eskiden keyif sürdüğü Güneş Ülkesi ona çok uzaklarda, silik bir silüeti ile kafasında canlanan bir hafıza kırıntısı olarak kalacaktı… Eski atalarından sonra unutulmuş, o güne kadar hiç duymadığı ilkel içgüdüleri canlanacak, vahşetin pençesini kendine ata toprağı edinecekti… Doğanın acımasız yasalarını deneyimleyerek anlamıştı. Bir seçim yapacaktı, iki seçenek vardı: Ya efendi olacaktı ya da köle. Ancak ilkel hayatta atalarından gelen genlerinde kölelik kodlanmamıştı. O halde tek seçim için mücadele edecekti: ‘’Efendilik’’. Efendilik Yasasında ise merhamete asla yer yoktu. Merhamet gösterilmesi acizlik belirtisiydi. Hele ki böyle vahşi bir doğada bir efendi asla aciz duruma düşemezdi. Acizlerin sonu ölümdü. Atalarından devraldığı tüm ilkel dürtüleriyle fiziksel ve ruhsal gücünü tüm azgınlığıyla perçinleyecek ve tüm benliğini bu zıvanadan çıkmış azgınlığa teslim edecekti. SERT İKLİMLERİN ADAMI: ‘’Jack London’’ Orijinal adı ile ‘’The Call of the Wild’’, ABD’de en çok bilenen rağbet gören Jack London romanıdır. Bir dönemin tasviri resmedilmiştir. O dönem sadece kızak köpekleri için değil insanlar için de hatta ve hatta sert iklim koşullarından dolayı doğadaki tüm canlılar için zor koşullar içerir. Ağır sert iklim koşulları, Jack London’ın hem çok sevdiği hem de romanlarında kullandığı güçlü bir metafordur. Onun hayat mücadelesinin alt zemini, bu metafordur. Olaylar, bu sert iklim zemin üzerinde geçer. O dönemin sefil, çaresiz insanları, Klondike bölgesinde altın bulunmasıyla birlikte 1896 ile 1899 yılları arasında bölgeye akın eder. 100.000 insanın göçüne sahne olan altına hücum hareketidir bu. Kısa sürede zengin olma hâyalini taşıyan fırsatçıların izdihamı birçoğu için trajediye dönüşecektir. 100.000 kişilik devasa göç dalgasından sadece 4.000 kadarı altın çıkarabilecektir. Yaban, dişe diş bir mücadele adamı olan Jack London’ı çağırmaktadır. Yabanın vahşi kurtları uzaktan ulumaya başlamış ve er meydanına davet gelmiştir. Jack, bu davete kayıtsız kalmayacaktır. Altın madenciliğinin heyecan yarattığı yıllar…Klondike Altına Hücum döneminde (Gold Rush) sahipli, tasmalı, keyfi gayet yerinde bir bahçe köpeğinin, bir kızak köpeği olarak sahibinden habersiz çalınması doğal vahşi ortama sokulması, adapte olması ve doğada yaşadığı olayları konu edinir. Kitaba genel itibari ile bakıldığında bu sadece evcil sahipli bir köpeğin vahşi doğa ile imtihanı değildir. Daha büyük bir resim karşımızda durmaktadır. Roman kahramanı kurt köpeği Buck üzerinden bu sert mücadele anlatılmıştır. Hiç karşılaşmadığı ortamlarda yabanın acı kurallarını törelerini öğrenecek, bir kere de olsa yıkılmamaya çalışacaktı. O da biliyordu ki: ‘’Bir kere yıkıldın mı, sonun geldi demekti. Öyleyse hiç yıkılmamaya bakacaktı.’’ ‘’BİR BÜYÜK KENDİNDEN GEÇME HALİ’’… Jack London demek, bambaşka bir şeye evrilmek/dönüşmek demektir. Mevcut limitleri ile yetinmek asla bu tarz kişilere göre değildir. Bu limitlerin çemberi içinde kalmak, onlara sıkıntı verir, kendileriyle barışık olma halini kaybettirir. Bu da doğalarına aykırı bir durumdur. Kendi limitlerinin en uç noktasına ısrarlı çabalar sonucunda ulaşmak, bununla da yetinmeyip o en uç noktayı aşmak ve hayallerinin de ötesini zorladıkları yer, mutluluk kaynaklarıdır. Bu nokta onların sıcak yuvalarıdır. Bu mükemmeliyetçilik değildir. Mükemmeliyetçilikte bir üst sınır vardır. İnsan, bir amaç uğruna bir üst sınır belirler. Bu sınıra geldiğinde onun en üst noktası olduğu varsayımına inandırır hep kendini. Bir üst ideal belirlenir, bu ideale sahip olununca amaca ulaşılmıştır. Artık onurlu bir kabuğuna çekilme hakkı görür kendinde. Ancak Jack London’daki bambaşka bir şeydir; Onda yükselmenin, kendini aşma halinin sonu yoktur. Sürekli devam eden ileri dönük bir mücadele vardır. Öz benliğinden sıyrılıp ruhunun dahil olduğu yırtıcı bir mücadeledir bu. Ayakları yere basmaktadır ancak yaşadığını unuttuğu için bedeni zeminde de olsa ruhu başka yerlerde çetin mücadeleler veriyordur. ‘’Üst-insan’’ kavramından feyz alarak yola çıkmış ve gözünü sınırlarının son noktasının da ilerisine, yukarı dikmiş özgür bir ruh, sadece Jack London gibilerde mevcuttur. Onların ruhunun omuzları sırtı dik, kanatları gergin ve gözü hep yukarıdadır. Beden yerde; ruh ise yukarıda mücadele eder. Böyle insanlar için limit yoktur. Bu yüce yukarı tırmanış hali, son nefesini verene kadar sürer. Bu yüzden böyle insanların öldükleri yer, hep zirvedir. Bir büyük kendinden geçme hali, böyle bir onurlu ölüm şeklinin ilk dönüşüm hareketidir. Peki bu hali, romanında kendisi nasıl açıklamaktadır? ‘’Yaşamın doruğunu belirleyen ve ötesinde başka yücelik bulunmayan bir büyük kendinden geçme vardır. Ve yine yaşamın öylesine bir çelişkisi vardır ki, bu kendinden geçme, bireyin en yaşam dolu olduğu anda, yaşadığını tamamen unutmasıyla gerçekleşir. Bu kendini kaybediş, bu yaşamı unutuş, benliğinden sıyrılıp bir alev tabakasına dalan sanatçıda ; bombalanmış bir alanda savaş çılgınlığına kapılan ve düşmana aman tanımayan askerde görülür; işte Buck da, sürünün başını çekerek, eski kurt çığlığını haykırarak ay ışığında hızla önünden kaçmaya çalışan canlı yiyeceğin peşinden seğirten Buck da o kendinden geçme , o her şeyi unutma noktasına geldi. Varlığının derinlerinden, varlığının kendinden de ötedeki derinliklerinden, zamanın döllendiği yere kadar uzanan derinliklerden gelen sesi haykırıyordu. Onu yöneten, yaşamın ileri atılan dalgası, varoluşun önüne geçilmez yükselişiydi. Onu yöneten, bütün kasların, eklemlerinin ve sinirlerinin ayrı ayrı duydukları mutlak bir mutluluktu. Onu yöneten, hareket içinde anlamını bulan, yıldızların altında ve kıpırdamayan ölü toprağın üstünde uçarcasına giden parlak, şahlanmış ve içinde ölüm olmayan herşeydi.’’ ‘’Bir büyük kendinden geçme hali’’, bir anda olacak bir şey değil elbette. O bireyin olumsuz şartlar tarafından zorlanması, başka seçenek kalmadığı için köşeye sıkışmış olması gerekir. Bu her ne kadar hayatın insanlara yaptığı bir gaddarlık olarak gözükse de aslında insanın mücadeleye girişmesi ile kendi özünü/gücünü tanıması için bir altın fırsattır. Ancak genelde insanoğlu, bunu bu şekilde yorumlamaz. SON: Özellikle anne-babalar, çocuklarını erken yaşlarda Jack London eserleri ile tanıştırmalı. Bu hayat yolunda çocuklarınıza yapacağınız en büyük iyiliklerden biri olacaktır. * * * * “Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu farkedeceksiniz.” - Freud
Vahşetin Çağrısı
Vahşetin Çağrısı
Jack London
Jack London
Vahşetin Çağrısı
Vahşetin ÇağrısıJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202332,4bin okunma
··
388 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.