Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

18. yüzyıl sonundan bu yana işkence bir azalma sürecine girmiş ve 19. yüzyılın Komūn'deki toplu idamlar gibi siyasal çalışmalarına rağmen hortlamamıştı. 20. yüzyılda ise hükümetlerin gündelik kullanım alanına girdi. Amnesty International'in yıllık raporlarında da belirttiği gibi, işkence pek çok ülkede uygulanmakta ne var ki kesinlikle yadsınmaktadır. Zaten etkisinin bir bölümü de işte bu gizli yapısından kaynaklanmaktadır: Yurttaşlar tutuklanırlarsa işkence görebileceklerini bilmektedirler. İşkencenin amacı sanığı konuşturmak değildir. İşkence kurbanların canlarını yakmaya, onların onurlarını kırmaya ve dirençlerini yıkmaya yöneliktir. Dehşete düşürmeyi; yakınları, komşuları, arkadaşları ve giderek bütün bir toplumu dehşete düşürmeyi amaçlar: Halkın, işkence merkezlerinin va rolduklarını, buraya düşen insanların kaybolabileceklerini, bazen sonsuza dek bulunamayabileceklerini ve bu duruma herkesin düşebileceğini bilmesi gerekmektedir. Kaybolmak demek, bir insanın bir gün, hiç varolmamış birisi oluvermesi demektir. Hükümet tarafından uygulanan işkence bütün pisliklerinden arınır ve birdenbire "tertemiz" oluverir: İşkenceciler birer cellat olmaktan çıkar, elektrot kullanan birer teknisyen, ruhsal etki, duygu sömürüsü, koşullandırma ve duyumdan yoksun bırakma uzmanı birer doktora dönüşür. Sonuç aynıdır: Toplumsal alanın parçalanması, kamu yaşamının yokolması, yurttaşlar arasında kuşku ve korku yayılması, insanların sıkıntı ile kendi içlerine kapanmaları... Aristoteles, devletin bu boyutlarda uygulanan terör siyasetini zorbalığa özgü olarak nitelemektedir. Sonuç ise hep aynıdır: Yaşamın siyasetten soyutlanması...
Sayfa 51
·
103 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.