Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Daha asıl hikâyeye gelmedim. — Anlat artık! Alyoşa devamla: — Hâlâ bugün başımdan geçenlerin şaşkınlığı içindeyim, dedi. Önce şunu söyleyeyim ki, mahut evlenme işi babamla Kontes arasında kararlaştırılmış olduğu halde henüz tam resmileşmedi; yani bu iş bugün bozulsa hiç de gürültü kopmaz. Meseleyi yalnız Kont Nainski biliyor. Onunla hem akraba oluruz, hem koruyucumuz sayılır. Öte yandan şu iki hafta içinde Katya’yla birbirimize iyice yakınlaştık ama, bu akşama kadar ne geleceğimizden, yani evlenme işinden, ne de... şey... aşktan söz açtık. Evlenme için bizimkiler her türlü destek ve torbalarca altın umdukları Prenses K.’dan izin istemeyi uygun buluyorlar. Kadının dehşetli nüfuzu var; herkes onun ağzına bakıyor, bir dediğini iki etmiyorlar... Bizimkiler ille sosyeteye girmem, yükselmem peşindeler. Bunda en çok Katya’nın analığı ısrar ediyor. Yurtdışındaki marifetleri yüzünden Prenses’in onu evine kabul edeceği bile şüpheli. Prenses kabul etmeyince de kimse ona kapısını açmaz. Katya’yla evlenmem onun için bulunmaz fırsat. Bu yüzden başlangıçta evlenmemize hiç razı değilken bugün Prenses’in salonundaki başarılarıma pek sevindi. Ama neyse, bunları geçelim de esas konuya gelelim: Katerina Fyodorovna’yı tanıyalı bir yıl oluyor ama o sıralar pek çocuktum, henüz bir şeye aklım ermiyordu, onu takdir edemedim... Nataşa: — Beni daha çok seviyordun da ondan, diye sözünü kesti. Oysa şimdi... — Rica ederim sus Nataşa! Hem çok yanılıyorsun, hem bana hakaret ediyorsun!.. Sonuna kadar dinle de ondan sonra hüküm ver. Ah, şu Katya’yı bir de sen tanısan! Ne temiz, ne şefkat dolu ruhu var! Zaten sonuna kadar dinlersen anlayacaksın! İki hafta önce analığıyla yolculuktan dönüşlerinde babamla birlikte onlara gitmiştik. Katya’yı iyice inceledim. Onun da benimle ilgilendiği gözümden kaçmadı. Bu durum merakımı büsbütün artırdı. Zaten babamın mahut mektubundan sonra onu daha iyi tanımaya karar vermiştim. Şimdi ondan uzun uzun söz edip övecek değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim, Katya çevresinde az rastlanır kişilerden biri. Kendine has bir varlık. O kadar sağlam, dürüst bir ruhu var ki, henüz on yedi yaşında olduğu halde ben yanında kendimi küçük kardeşiymişim gibi duydum... Bir özelliği de, hep hüzünlü, sanki bir sırrı varmış gibi, durgun oluşu. Konuşkan değil, evde çoğu zaman hiç sesi çıkmıyor. Ürkmüş, derin düşüncelere dalmış bir hali var. Bana babamdan korkuyor gibi geliyor, analığını da sevmiyor; bundan eminim. Oysa Kontes –kim bilir ne maksatla– sağa sola üvey kızının kendisini çok sevdiğini yayıp duruyor; bence Katya, sadece aralarında anlaşma varmış gibi Kontes’e itirazsız boyun eğiyor, o kadar. Bütün o incelemelerden sonra kendi kafama göre hareket etmeye karar verdim ve bu akşam istediğimi yaptım. Niyetim Katya’ya durumu anlatarak her şeyi açıkça söylemek, bizimle birlik olması için kandırmaktı, böylece iş kökünden halledilmiş olacaktı... Nataşa endişeyle: — Ne anlatıp neyi itiraf edecektin? diye sordu. — Başından sonuna kadar her şeyi. Bu nasıl olup da aklıma geldi diye Tanrı’ya şükrediyorum ama bir dinleyin hele, dinleyin! Dört gün önce sizden uzaklaşıp meseleye bir çözüm bulmaya karar vermiştim. Kendi başıma kalmadıkça kararsızlıktan kurtulamayacağımı ve bir türlü harekete geçemeyeceğimi anlıyordum. Kendi kendime her an, bu işi halletmem gerektiğini, bunu yapmak zorunda olduğumu tekrarlıyordum. Sonunda bir gayret ettim, işi bitirdim! Yanınıza meseleyi halletmeden dönmemeyi kararlaştırmıştım, dilediğim gibi yaptım! — Ne yaptın? Anlatsana şunu artık. — Çok basit. Apaçık, mertçe, hiçbir şey saklamadan konuştum... Ama bundan önce size beni son derece şaşırtan bir olayı anlatayım. Katya’ya, gitmeden önce babama bir mektup geldi. Odasına giriyordum, kapıda durduğumu fark etmedi. Mektup onu öyle şaşırtmıştı ki, bir yandan odada dolaşıyor, bir yandan bağıra bağıra konuşuyordu. Daha sonra mektubu elinde sallayarak bir kahkaha attı. Birden içeri girmeye cesaret edemedim, biraz bekleyip öyle girdim. Babamın çok sevinçli olduğu belliydi. Önce tuhaf tuhaf konuştu, sonra ansızın susuverdi ve dışarı çıkmak için hazırlanmamı söyledi, oysa henüz vakit pek erkendi. Şey, Katyalarda bugün kimse yoktu, kararlaştırılmış bir toplantı değildi, sana yanlış anlatmışlar Nataşa... — Rica ederim Alyoşa, konudan konuya atlama! Katya’ya her şeyi nasıl söyledin, onu anlat. — Talih yardım etti, iki saat baş başa kaldık. Bizi evlendirmeye çalıştıkları halde, bunun imkânsız olduğunu söyledim. Kestirmeden söyleyiverdim. Onu çok cana yakın bulduğumu, yardımlarını beklediğimi de ekledim. Hepsini olduğu gibi anlattım. Düşün bir kere Nataşa: Serüvenimizden zerre kadar haberi yokmuş! Nasıl duygulandığını görecektin. Önce sarsılır gibi oldu, sarardı. Hikâyemizi baştan sona anlattım: Benim yüzümden aileni nasıl bıraktığını, nasıl beraber yaşadığımızı, şimdi ne sıkıntılar içinde olduğumuzu bir bir söyledim, senin adına da konuştum, bizden yana çıkmasını, üvey annesine bana varmak istemediğini söylemesini rica ettim ve biricik umudumuzu kendisine bağladığımızı tekrarladım. Son derece merakla, candan dinliyordu. O anki bakışlarını görmeliydin! Sanki bütün varlığı gözlerinde toplanmıştı. Gök mavisi gözleri var. Gösterdiğim güvene teşekkür etti, elinden geleni yapacağına söz verdi. Sonra seninle ilgilendi, tanışmak istediğini, seni kardeşiymiş gibi sevdiğini, senden de kardeşçe sevgi beklediğini söylememi rica etti; hele beş gündür yanına uğramadığımı duyunca hemen gitmemi söyledi... Nataşa duygulandı. Alyoşa’ya sitemle baktı. — Bunları anlatacak yerde, kalkmış sağır Prenses’teki başarılarını hikâye ediyorsun! Ah Alyoşa ah! Peki, Katya seni gönderirken nasıldı, neşeli miydi? — Evet, iyilik yaptığına seviniyordu ama bir yandan da gözyaşlarını tutamıyordu. Çünkü o da beni seviyor Nataşa! Sevmeye başladığını itiraf etti; çevresinde iyi insan göremediğini, çoktandır hoşuna gittiğimi söyledi. Hile, yalan dolu çevresinde beni samimi, namuslu bir genç olarak gördüğü için seçmiş. Ayağa kalkarak, “Tanrı sizi korusun Aleksey Petroviç!” dedi. “Ben de neler umuyordum...” dedi ve sözünü bitirmeden ağlamaya başladı, dışarı kaçtı. Onun hemen yarın analığına benimle evlenmek istemediğini söylemesini kararlaştırdık. Ben de babama her şeyi çekinmeden, kesin olarak bildireceğim. Babamla daha önce konuşmadığım için beni azarladı. “Mert insan hiçbir şeyden çekinmemeli!” diyor. Çok asil kız! Babamı o da sevmiyor, hilekâr, para canlısı adam, diyor. Babamı savunayım dedim ama inandıramadım onu. Yarın onu kandıramazsam –Katya başaramayacağımı sanıyor–, o zaman Prenses K.’ya başvurmamı öğütledi. Ona hiç kimsenin karşı koyamayacağını biliyor. Kardeş olmaya karar verdik. Bilsen ne kadar talihsiz bir kız. Analığıyla yaşadığı hayattan, ortalıkta dönenlerden son derece nefret ediyor... Bana karşı biraz çekingen, açıktan açığa söylemiyor ama yine de anlaşılıyor. Ah Nataşa’cığım! O da seni görse hayran olur! Çok, çok iyi kalpli. Onun yanında insanın içi ferahlıyor sanki. İkiniz kardeş olmalıydınız, birbirinizi pek severdiniz. Hep bunu düşündüm, içimden ikinizi yan yana getirip karşıdan sizi seyretmek geçiyor. Aklına bir şey gelmesin Nataşa’cığım, ama izin ver de ondan biraz söz açayım. Sana ondan, ona da senden söz etmek istiyorum. Biliyorsun, seni herkesten, ondan da çok seviyorum... Sen benim her şeyimsin! Nataşa tatlı bir hüzünle, sessiz sessiz bakıyordu. Alyoşa’nın sözleri ona hem hoş geliyor, hem üzülüyordu. — Katya’yı iki hafta önceden beğenmeye başladım. Her gece gidiyordum onlara. Eve dönünce ikinizi düşünerek kıyaslamalar yapıyordum. Nataşa gülümsedi: — Hangimizi daha iyi buluyordun? — Bazen seni, bazen onu. Ama sonunda hep sen üstün geliyordun. Onunla konuşurken de kendimi daha iyi, daha akıllı, neredeyse daha asil hissediyordum. Eh, artık yarın, yarın her şey belli olacak! — Ona acımıyor musun Alyoşa? Seni seviyor, sevdiğini demin kendin söylüyordun. — Acıyorum Nataşa, acımasına acıyorum. Fakat üçümüz de birbirimizi seveceğiz. O zaman... Nataşa mırıldanır gibi, yavaşça: — O zaman elveda! dedi. Alyoşa ona şaşkın şaşkın baktı. Konuşmamız hiç beklenmedik bir şekilde kesildi. Giriş yerine kullanılan mutfaktan, bir gelen olmuş gibi, hafif bir gürültü duyuldu. Bir an sonra Mavra kapıdan Alyoşa’yı işaretle dışarı çağırdı. Hepimiz ona bakıyorduk. Mavra’da sanki esrarlı bir hal vardı. — Seni istiyorlar, dedi. Azıcık gel. Alyoşa hayretle bize döndü: — Kim acaba? Gidip bakayım. Mutfakta babasının resmi elbiseli uşağıyla karşılaştı. Prens, eve dönerken arabasını Nataşa’nın evinin önünde durdurmuş, oğlunun orada olup olmadığını sordurmuştu. Uşak haber vermek için efendisinin yanına döndü. Alyoşa tuhaflaştı. Bize dönerek: — Tuhaf, dedi, şimdiye kadar hiç yapmamıştı bunu. Neden gerekti? Nataşa ona endişeyle bakıyordu. Birden Mavra tekrar oda kapısını açtı. Telaşla: — Kendisi geliyor, diye fısıldadı. Prens geliyor! Nataşa sarardı, ayağa kalktı, birden gözleri parladı. Masaya hafifçe yaslanarak duruyor, beklenmedik misafirin gireceği kapıya heyecanla bakıyordu. Biraz bozulduğu halde, metin görünen Alyoşa: — Korkma Nataşa, yanında ben varım, dedi. Sana hakaret etmesine izin vermem. Kapı açıldı, eşikte Prens Valkovski göründü.
·
516 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.