Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

372 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
Devlet tüm bölümler (ELEŞTİRİ VE İNCELEME) spoiler içerirr!!!
1.Bölüm Kitabi okumaya başlamam biraz zaman aldı. Başlayıp bıraktığım oldu defalarca. İlk okuyanlar içinde böyle olacağını düşünüyorum. Anlaşılması zor bir kitap, bir roman gibi olaylar zinciri yok. Karşılıklı konuşma şeklinde ilerliyor. Konuşulanları anlamak da oldukça zor. Okuyup geçmek yetmiyor, söylenilenleri düşünmekte gerekiyor. İlk bölümü anlamak için 2 3 defa okuduğumu da itiraf etmek istiyorum. İlk bölüm Sokrates ve Kephalos'un yaşlılık ve zenginlik konusu üzerine konuşmasıyla başlayıp, doğruluk ve eğrilik konusuna kayıyor. Konuşmalar kavga ve sataşma şeklinde değil karşılıklı, fikirleri açıklama ve çürütme şeklinde nezih bir yöntem ile ilerliyor. Günümüz şartlarında, devirler atlanmış ve insanlar gelişmiş olmasına rağmen bu şekilde kaliteli sohbetlerle karşılaşmak çok zor. Günümüz insani fikre saygı duymak yerine kendi doğrularını dayatma peşinde. Başkalarının fikirlerini doğru açıklamalar ile çürütmek yerine yalanlamayı tercih ediyorlar bu da karşıdaki kişinin kabullenmesini zorlaştırıyor. Sokrates’in izlediği yöntem ise karşıdaki insanın fikirlerini yalanlayıp inkar etmek yerine onlara sorular sorarak fikirlerinin yanlış olduğunu düşündürerek doğruyu kendilerinin bulmasını sağlıyor. Sokrates ”Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim” diyor. Bu söz Sokrates’in düşündürerek öğretmeyi amaçladığını gösterir niteliktedir. Devlet kitabını Platon yazmıştır. İçinde ki ana karakter Platon'un hocası olan Sokrates’tir. Platon hocasının sohbetlerini kaleme almıştır. Fakat yazdıkları tamamen Sokrates’e mi ait yoksa kendisi de bir şeyler kattı mı bilemiyorum Kitap 10 bölümden oluşmakta. 1.bölüm, Doğruluk nedir? , Doğruluk kişinin işine gelen midir? , Doğru olmak mi daha kârlıdır, olmamak mı? , Eğrilik nedir? , Doğrular eğrilerden daha mı mutludur? , gibi sorulara karşılıklı cevaplar verilerek ilerliyor. İlk bölümde pek fazla devlete değinildiğini düşünmüyorum. Yöneten ve yönetilen kavramlarının bahsi doğruluk ve eğrilik ile beraber kullanılıyor. Sokrates’in ilk bölümdeki asıl tartışması Thrasymakhos ile doğruluk üzerinedir. Thrasymakhos sorularıyla Sokrates’i ne kadar sıkıştırsa da , Sokrates cevapları ve sorularıyla Thrasymakhos'un düşüncelerini çürütüp onu doğru düşünemeye yöneltiyor. Thrasymakhos, Sokrates’in insanlar üzerindeki yöntemini anlamış olmalı ki sohbete girerken bizim fikirlerimizi sorular sorarak çürütüyorsun mademki bizim dediklerimiz doğru değil, doğu cevabı sen söyle, diyor. Doğruluğu birbirinize sorular sorarak, mütevazilikle, birbirinizin önünde eğilip bükülerek bulamazsınız diyor. Sokrates güzel bir cevapla karşılık veriyor. Eğer aradığımız altın olsaydı, böyle birbirimizin önünde eğilip bükülerek altını gözden kaçırmaya razı olur muyduk? Ama aradığımız doğruluk, altından bile daha değerli olan doğruluk. 2.Bölüm İlk bölümde ki tartışma ne kadar bitmiş gibi de gözükse, halâ kafasında soru işareti kalan kişiler vardır. 2. bölümde ise Glaukon ile Sokrates arasında “adalet” kavramı tartışması başlar. Glaukon eğri insanın hayatını savunur, Sokrates'in ise adil insanı savunmasını ister. Glaukon'a göre en başta güçlü olan insanlar diğer zayıf insanları eziyorlardı adaletsiz davranıyorlardı. Herkesin haksızlık etmeye gücü yetmediğinden dolayı yasalar ve adalet kavramı ortaya çıkmış oldu. Glaukon Gyges örneği vererek en iyi insana bile fırsat verilirse adaletsiz davranacağını söyler. Gyges, Lydia'lı bir çobandır. Bir gün koyunlarını otlatırken deprem ve sağanaktan dolayı yer çatlar. Aşağıda bir ceset ve parmağında altın bir yüzüğü vardır. Gyges bu yüzüğü alıp yukarı çıkar. Çobanlar her ay sonunda olduğu gibi bu ayda da krala hesap vermek için toplanmışlardır. Gyges toplantıya bu yüzük ile gider. Yüzük parmağındayken onu avuç içine doğru çevirince birden görünmez olur, yüzükle oynarken çevirince ise tekrar eski haline döner. Bu tılsımı öğrenen çoban, saraya girmenin yolunu bulur ve kralın karısını baştan çıkarıp, kralı öldürerek tahta geçer. Glaukon eğrilik ve doğruluk hakkında şöyle der: Eğri insanlar gizli saklı haksızlıklar ederek kendisini ele vermez. O en büyük haksızlıkları yaparken bile en adil bir insan gibi görünebilir, bir yanlış yaparsa da parası, çevresi ya da diline güvenerek ört bas edebilir kendisini. Adil insanlar da olduğu gibi gözükmez çünkü mütevazi insanlardır. Adil insan, eziyet de edilse, haksızlığa da uğrasa sesini çıkartmaz. Bu durumda da adil olmak değil, adil görünmek önemlidir. Eğri insanlar tam tersine hayatını çok güzel yaşayacaktır ve hayatta daha kârlı olacaktır. Yani doğru olmak kişiye saygınlık kazandırır ama haksızlıklara da uğratır ancak eğri olup doğru gözükerek daha iyi yaşanır. Adeimantos ise; insanların, tanrıların, şairlerin bahsettikleri övgüleri almak ve ün sahibi olmak için adil davrandıklarını ekler. Ayrıca bütün şairler de adil olmanın zorluğundan, eğri birisi olmanınsa kolay olduğundan bahsederler ve haksızlık ettikten sonra tanrılara yalvaran insanların hayatta ya da öldükten sonra affedildiklerini söylerler.Ya tanrı gibi yaratılmış olan ya bilgeliğe ermiş olan ya da yaşlanan ve ya başka bir yetersizliği olan insanlar adil olmayı seçer der ve bu sözleri söyledikten sonra Sokrates'in adaleti övmesini içtenlikle bekler. Sokrates; adalet varsa bir insanda olduğu kadar bütün toplumda da vardır. Daha büyük olan şey ise adalet daha çok olacağına göre ilkin toplumda adaleti arayalım sonra bir insan da araştırmaya geçeriz der. Toplumun, insanların birbirine ihtiyaç duymalarından doğduğunu söyleyerek baştan bir toplum yaratmaya başlar. İlk olarak kendi ihtiyaçlarına yetebilen bu toplum zamanla büyür, insanlar çoğalır, ihtiyaçlar artar ve başkalarının topraklarına saldırır. Bu durumda ise savaşlar doğar. Savaşta yer alacak olanlar askerlerdir, (koruyucu) nitelikleri bu bölümde verilmektedir. Koruyucular; çevik, güçlü, yiğit, azgın ama aynı zamanda yurttaşlarına karşı yumuşak (filozof ruhlu) olmalılardır. Bu insanlar beden eğitimi ve müzikle eğitileceklerdir. Müziğin içerisine söz sanatı da girer. Sokrates, çocukları ilk masallar ile eğittiğimizi söyler. Bu nedenle de uygun olan masallar anlatılmalıdır. Tanrıların iyi gösterilmesi gerektiğini söyler, yalnızca iyilik tanrıdan gelmelidir ve tanrıların kavgacı, kılık değiştirip insanların içinde dolaşan şekillerde betimlenmesine kızmaktadır. Tanrıların yalan ile işi yoktur bu nedenle çeşitli kılıklara girip insan kandıramazlar. 3.Bölüm İkinci bölümde kurulmaya başlayan devlet, bu bölümde şekillenip, ideal devlette olması gereken özellikler de eklenerek devlet daha da büyür. İkinci bölümde bahsedilen bekçilerin üstünden devam eder konu. Bekçilerin yiğit olabilmeleri için ölümden korkmamaları gerekmektedir bu nedenle Hades’ e dair korkunç hikayeler ya da kahramanların ölümleri anlatılmamalıdır. Bekçiler aşırı gülen insanlar da olmamalı bu nedenle Tanrıları kahkahalara boğulur halleri de anlatılmamalıdır. Yalan söyleme yetkisi Tanrılar için geçerli olmasa da insanlar arasında yalnız devlet yönetenlerinde olmalıdır. Devletin yararına düşmanlarına ya da yurttaşlarına yalan söyleyebilirler. Gençlerin eğitimine geldiğimizde ise onlarına akıllı uslu olmaları gerektiği bu nedenle de İlyada’ da geçen konuşmalar gibi isyankar mısraların ya da mitolojide tanrıların birleşmelerinin anlatılmaması gerektiği kanısındadırlar. Gençler, “hediyeler tanrıları bile yola getirir” gibi sözler duymamalıdırlar. Kurulacak olan devlette herkes bir konuda uzman olacaktır. Bekçilerin eğitiminde müziğin önemi 2. Bölümde söylenmişti. Bu konuda da Sokrates bir takım yasaklar getirir. Müzik ne ağza yakışmayacak laflar içeren ne miskinlik ve hüzün veren makamlar içermelidir. Makam ve sözün dışında müzikte ritim de önemlidir ve ritim de söze uygun olmalıdır. Bekçiler için müzik kadar beden eğitimi de önemlidir. Bunun ilk basamağını doğru beslenmek oluşturur. Bir hekim pek çok hasta görmüş tecrübeli, kendisini kafasıyla tedavi edebilen bir insan olmalıdır. Kötülüklere savaşacak olan yargıç içinse bu durum tam tersidir. Yargıç çocukluğundan itibaren kötülerle düşüp kalkmamış ve yaşlı, çevresindekileri gözlemleyerek iyi ile kötüyü ayırma tecrübesine ulaşmış olan, bir kimse olmalıdır. Devlette yönetenler “yaşlılar” yönetilenler ise “gençler” olmalıdır. Yöneticiler ise hayatları boyunca toplum için iyi şeyler yapmış olan, akıllı, değerli kimseler olmalıdır. Bu nedenle bu tarz kişiler sürekli gözetleneceklerdir. Devletin önemli bir tanımıyla burada karşılaşırız; Bir Fenike masalından yola çıkarak kiminin ruhunun altından, kiminin gümüşten, kiminin bakırdan, kiminin tunçtan oluştuğunu söylenir. Burada hiyerarşik yapı karşımıza çıkar. Ama bu yapı açık bir toplumu simgeler çünkü Sokrates altından doğanların gümüş, gümüşten doğanların altın çocuk yapabileceklerini eklemeyi ihmal etmez. Bekçilerin yaşayacakları yer hakkında ise Sokrates onların ilk olarak mülk sahibi olmadan birlikte yaşamaları gerektiğini bu sayede mülk edinme hırsından uzak kalacaklarını çünkü bu hırsa girenlerin hem halkı hem de devleti zor durumlara sokacağını söyler. 4.Bölüm Devletin imkanlarından faydalanamayacak olan bekçilerin mutsuz olabileceklerini söyleyen Adeimantos’ a karşı Sokrates, toplumu bir sınıfın değil herkesin mutlu olması için kurulduğunu ve bu toplumda ancak herkes kendi üzerine düşeni yaparsa iyi bir düzenin sağlanacağını söyler. Bir savaşta devlet yurdun bütünlüğünü gereği gibi sınırlamalıdır. Bütünlüğünü bozacak kadar genişlemesine izin vermemelidir. Böyle bir durumda elde edilecek topraklar ya da ganimet zayıf olan düşmana verilmelidir. Zenginlik ve yoksulluk üzerinde durulur. Bu konuda Sokrates zenginlik ve yoksulluğun bir yandan sanatı, diğer yandan sanatçıyı kötüleştireceği görüşündedir. Bu nedenle bu iki kavramın devlete sokulmamasını savunur. Buna karşıt olarak para olmazsa nasıl savaşılır? sorusu yönetilir. Burada Sokrates vücutça iyi gelişmiş korucuların savaşta galip geleceği görüşündedir. Devletin bekçileri eğitimin bozulmamasına dikkat edeceklerdir. Özellikle müzik alanında değişim olmamasına çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü sanat zararsız gibi görünse de en büyük sapmalar müziklerdendir. Kanunlar toplumun düzeninden çıkar. İlk olarak Tanrılar için tapınak ve törenler, ölülerin gömülmesi, saygı görmesi gibi kanunlar çıkarılmalıdır. Bunlar kanun olarak konulmamalı zaten hayatın içinde olan birer gelenek ve toplumsal değerler olarak görülmelidir. Bu kurulan devlette başlıca değerler: Bilgelik, yiğitlik, ölçü ve adalettir. Toplumda herkesin kendi işini yapmasıyla adalet sağlanacaktır. Adalet, insanın kendi malının sahibi olmak ve kendi işini, tek bir konuda uzman olması, görebilmesidir. Devletten sonra bireyde bu değerlerin nasıl bulunması gerektiği anlatılır. Buradan Doğru olmak mı, eğri olmak mı yararlıdır? sorusunun yanıtına ulaşılır: İyilik içimizin sağlığı, güzelliği, düzeni; kötülük ise, hastalığı, çirkinliği ve çürüklüğüdür sonucuna varılır ve bu sonuçtan sonra kötülükler sıralanır. Beş çeşit eğrilik vardır. Bunlar beş devlet şeklidir. Birisi bu kurulan devlet ki onu iki isimle adlandırabiliriz, Monarşi, Oligarşi, Demokrasi, timokrasi, tiranlık (zorbalık)’tır. 5.Bölüm Devlette kadının yeri burada tartışılır. Sokrates kadınların da erkekler gibi müzikle ve jimnastikle eğitilmesi görüşündedir. Diğer bir sorun ise kadının erkeğin gördüğü her işi görebilip göremeyeceğidir. Cevap evettir, çünkü yatkınlığına göre erkekler nasıl her işi yapıyorsa kadınlar da yatkınlığına göre her işi yapabilir. Kadın da erkek gibi devlet bekçiliğine elverişlidir ve erkek gibi eğitim görecektir. Bunun zorluklarından da bahsedilir. Sadece cinslerin zayıflığı göz önünde tutularak onlara daha kolay işler verilecektir. Sokrates, Adeimantos’un ricası üzerine hassas bir konudan bahsetmeye başlar. Arkadaşlar arasında ortak olan her şeye sahip olma meselesidir. İdeal bir durumda, bekçiler ve yöneticiler birbirleriyle arkadaş olmalıdır. Bekçilerin mülk sahibi olmaları zaten yasaktır. Bunun ötesinde Sokrates’e göre en özel alanlardan biri olan aile hayatı ortadan kaldırılmalıdır. Muhafızlar ve yöneticiler eşleştirilerek toplum geliştirilmelidir. Bekçilerin kadınları ve çocukları ortak olacaktır. Baba oğlunu, oğlu babasını bilmeyecektir. En önemli zorluk budur. Buradan evlenmelerin nasıl olması gerektiği konusuna geçilir. Her iki cinsin en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerektiği sonucuna ulaşılır. Gençler düğün dernekle evlendirilecekler, fakat evlenmelerin sayısı devlet tarafından saptanacaktır. Öyle ki toplum ne çok büyüyecek ne de küçülecektir. Bunun yanı sıra savaşta ve barışta yararlılık sağlayan gençlere daha çok kadınla birlikte olma hakkı tanınacak ki döllerinden daha çok faydalanılsın diye. En iyiler daha çok çiftleşmeli ve bir tek onların çocukları yetiştirilmelidir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (işçiler, çiftçiler, zanaatkârlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir. Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Ayrıca bu toplumda Kadın-Erkek eşittir. Bu konulardan sonra : Bu ilkelerle yönetilen bir devlet gerçekleşebilir mi? sorusu yönlendirilir. Tasarlanana en yakın devleti kurabilme yolu bulunursa devletin kurulmuş olacağı görüşüne varılır. Sokrates bu devletin sıkıntısız olması için filozofların da devlet yönetiminde olmalarını ister. Buna alternatif olarak kralların filozof olup devlet gücü ile akıl gücünü birleştirmelerini teklif eder ve filozofların Özelliklerini sıralar. Son olarak Sokrates yöneticilerin vasfını açıklar: Yöneticiler filozof olmalılardır. Diyalog bitirmeden ise sofistik düşünceyi taşlar. Çünkü sofistler tek bir değer olduğunu kabul etmezler, kişilere göre değerlerin değiştiğini söylerler. Böyle bakan kişi öz gerçekliği göremez der. Örneğin güzel renklere, güzel biçimlere bakar fakat güzelliğin gerçekliğini tanımlamaya kalkmaz ve bu konuda bilgili olamaz sadece sanıları olur. 6.Bölüm Bu bölümde yine filozofların başa geçmesi istenir, çünkü filozoflar gerçeği bilen kimselerdir. Sokrates filozofların tabiatından bahseder. Adeimantos, filozofların kaçık olduğunu ima eder ve Sokrates’e karşı çıkar. Gemi ve devlet benzetmesi ile filozofların devlette niçin hor görüldüklerini ve filozofların niçin bozulduklarını anlatır. Filozofların bozulmasını hangi devlet düzeni engelleyebilir bu açıklanır. Tekrar bekçilerin yaratılışı ve eğitimi üzerinde durulur. İyi düşüncesine ulaşılır ve iyi olanlar güneşe benzetilir Devletin başından filozofların bulunması gerektiğini söyleyen Sokrates ilk olarak filozofları över. Bir filozof, bilim düşkünüdür. Bu nedenle yalancı ya da riyakar olamaz. Bedeni için değil de ruhu için çalıştığından dolayı onda açgözlülük ve ölçüsüzlük bulunmaz. Hırçın, geçimsiz değillerdir ve sağlam bir belleğe sahiplerdir. Bu övgülerin ardından araya giren Adeimantos, uzun süre felsefe ile uğraşanların kaçık adamlar haline geldiklerini ve devleti yönetemeyecek duruma düştüklerini söyler. Sokrates ise bunun nedenini, devleti hep çok kötü kişilerin yönettikleri için onların yanında filozofların kaçık gibi durdukları söyler. En güzel değerlerle yüklü insanların kötü eğitime düşerlerse kötünün de kötüsü olacağını ekler. Çünkü çoğu filozof bu nedenle bozulmaktadır ve birçoğu da filozof geçinmektedirler. Halkın filozoflar için olan ön yargısının bir kısmını da bu filozof geçinenler oluşturmaktadır. Bunlara en belirgin örnek sofistlerdir. Onlar öğrettikleri şeyin özünü bilmeden yalnızca hoşa gideni vermeye çalışırlar ve temelinde kimseye de bir şey öğretmezler. Sokrates bu kitapta en yüksek bilimin konusu iyi ideası’ dır der. Fakat iyinin tam olarak ne olduğunu bilmeyiz. Ama iyinin bilgisine ulaşmamış bir bekçi, işini tam anlamıyla yapamaz. Bu nedenle bu bilgiye ermiş bir bekçinin olması gerekir. Burada Galukon ve Adeimantos, Sokrates’ e iyi ideasını anlatması için baskı oluştursalar da Sokrates onu araştırmayı sonra yapacaklarını şimdi ise iyi ’nin yalnız bir dalını anlatmaya çalışacağını söyler. İyi, güneşi kendisine eş olarak yaratmıştır. Güneş nasıl ki nesneleri görmemizi onları kavramamızı sağlarsa; iyi de aklın bilme gücünü bu şekilde verir. Ama kavranan dünyada bilimin ve gerçeğin “iyi” olduğunu iddia etmek yanlıştır. “İyi” ideası onların çok daha üzerindedir. Kitabın sonlarına doğru platon bölünmüş çizgi teorisini anlatmaya başlar. Çizdiği şemada akılla kavranır dünya ve duyularla kavranır dünya arasında bir ayrım yapar. 7.Bölüm Sokrates'in mağara benzetmesinden bu kitapta bahsedilir. Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarına dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların tek gördükleri önlerine vuran hayvan, insan ve nesne gölgeleridir. Gerçek formunu hiç görmemiş bu insanlar için tek gerçeklik bu gölgelerdir. Hapis olan kişilerden biri bir gün aniden serbest kalır. Mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır. Tamamen ışık ile yani gerçek ile tanışan bu kişinin gözleri neredeyse körlük yaşar. Zamanla şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin aslında gerçek olmadığını ve gerçeklerin birer karanlık yansıması olduğunu anlamaya başlar.. Hayatın gerçeğini anlayan bu kişi mağaraya dönüp diğer insanlara gölgelerin sahte olduğunu ve asıl gerçeğin dışarıda olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak dışarıyı hiç görmeyen bu insanlar anlatılanı idrak edemezler ve kızgınlıkla karşı çıkarlar. Platon'un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır. Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir Işığı-gerçeği görmek doğruyu duymak rahatsız edicidir. Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer. Cahillik mutluluktur.. Gerçek ile yüzleşmek ve özgür olmak cesaret ister. Bu kitapta Sokrates eğitimin üzerinde de durmaktadır. Eğitim bilgiden yoksun bir ruha bilgi koymak değildir. Bu durum kör göze görme gücü vermek gibidir. Her ruhta iyi ve kötü yön vardır ve öğrenme gücü ile bu işe yarayan organ da ruhun içindedir. Eğitimin faydası da tam burada kötü yöne dönmüş bir ruhu iyi yöne çevirmektir. Mağaradan çıkan adam gibi. Yalnız bu adamımız güçlüklere göğüs gerip geri dönerek arkadaşlarını da gerçekle tanıştırmak için ikna etmelidir. Onları da zincirlerinden kurtarmalıdır. Başa getirilecek olan filozoflar matematik, geometri, üç boyutlu bilim, astronomi ve armoni ile eğitilmelidirler. 8.Bölüm Bu kitapta devlet şekilleri üzerinde durulacak ve onlar eleştirilecektir. Dört çeşit devlet vardır: timokrasi, oligarşi, demokrasi ve tiranlık. Sonradan devlet şeklinin beş olduğu söylenir ve buna karşılık beş insan tipi olduğu eklenir. ARİSTOKRASİ: Platon, adalet ve huzurun tek bir yolunun olduğunu şöyle ifade eder “ Devletimizde filozoflar kral olmadıkça ya da yöneticilerimiz, felsefe işini ciddiyetle üstlenmedikçe, ne devletlerimiz ne de insan soyu için dertlere bir durak olabilir. “ Filozoflar günü birlik geçici şeylerin değil değişmeyen ebedi varlığa dair şeylerin ardındaki bilgi türünün peşinde koşturan aşıklardır. Filozoflar doğru kişiler olup yalan söylemezler, ruhlarının hazları bedenlerinin hazlarına galebe çalar. Zenginlik, para düşkünü değillerdir. Erdem sahibi ölçülü insanlardır (sanki yarı tanrıyı tarif etmektedir. Kitabın başından beri anlatmaya çalıştığı aslında yukarıdaki ifadeler olsa gerektir. Kainatta her şeyi yerli yerine koymayı adalet olarak tanımlayan Platon, toplumsal hayatın siyasi örgütlenme şeklinin ancak bu işin ehli olan seçkinler sınıfı ile olabileceğini bu kişilerinde filozoflardan başkaları olmadığını, ideal adil devletin ancak onlar eliyle kurulabileceğini öne sürüyor. TİMOKRASİ: Aristokrasinin bozulmuş şekli olan bu devlet seçkinleri, savaşa daha eğilimlidirler. Eğitimde, müzikten çok jimnastiğe önem verirler. Amaçları şan ve şereftir. Cesaretli ve yiğit olan bu topluluk kaba olmakla birlikte kanunlara saygılıdırlar. OLİGARŞİ: Timokrasi’ nin (şan şeref devleti) bozulmuş şeklidir. Para ve servete sahip olan küçük bir azınlığın yönettiği devlettir. İki sınıf vardır zenginler ve yoksullar. Bu devletin insan tipi, yeme içme gibi basit bedensel arzuların pişinden koşan insan tipidir. Oligarşinin kurulmasının sebebi zenginlik iken çözülmesinin nedeni zenginlik ihtirası, para kazanma hırsı yüzünden başka her şeyi ihmal etmek olmuştur. DEMOKRASİ: Bu sistemde var olan özgürlük ile bir düzen oluşturulamaz. Bu sistemde yetişen kişi kah türkü dinleyip şarap içer, kah perhiz yapar, bir gün koşar, oynar, bir gün tembel tembel oturur, bir gün felsefeye verir kendisini… Kısacası kendisini düzene sokamadığı gibi gelişigüzel, bağımsız yaşamak da hoşuna gider. Demokraside devlet adamının nasıl yetişeceği ile de ilgilenilmez kendisine halkın dostu dedirtsin yeter ! Devlet herkese her istediği özgürlüğü veremez olunca başlar kavga. Kadın erkek arasındaki özgürlük bir hayli gelişir. Hayvanlar bile çok değerlenir. Köleler neredeyse hür gibidirler. Yabancı sığıntılar yurttaşlarla eşit duruma gelir. Bu durumda en ufak bir baskı gören yurttaşlar hemen ayaklanırlar başlarına buyruk hareket etmeye başlarlar. Bu noktada tiranlık gelir. Aşırı özgürlük aşırı bir köleliği getirecektir. Herkese baldan pay verilip susturulurlar. Demokrasilerde büyük kısmı eğitimsizler oluşturur pek azı başa gelir ama her yerde gösterirler kendilerini, zengin kesim kalabalıktan uzaklaşmıştır, halk ( işçiler, zanaatçılar ) ise en güçlü kısım onlar olmalarına rağmen baldan pay aldıkça birleşmeyi akıllarına bile getirmezler. Baştakiler halkın kendilerine kul köle olduğunu görünce yurttaşların kanına girmeden duramaz. Lekeleme yolunu tutar. Halka iyi şartlar verileceği vaadinde bulunur ve onları zenginlere karşı kışkırtır. Devletten kovulup düşmanı yenerek tekrar başa gelirse tam bir zorba olur bu insan. Halk ona sığınıp koruyucular verir. Zengin ise kaçar durmadan. Önce halka kendisini iyi gösteren zorba zamanla iç yüzünü belli eder. Çıkarları için herkesle savaşır durmadan ve halkın gözünden düşer. Ama halk yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur. Kovmak istediği kimselerin artık kendisinden çok daha güçlü olduğunu görür ve gerçek zorbalık altında ezilir gider TİRANLIK (ZORBALIK): Vatandaşların yasalar uymayıp, her türlü toplumsal dayanışmanın kalkması sonucu kaos ortamı doğar. Bu durum had safhaya vardığında tiran ortaya çıkıp halkı bu durumdan kurtarmayı vaad edip kendisini onların temsilcisi yapar. Güç ve silahı eline geçiren tiran zamanla bütün muhaliflerini tasfiye ederek mutlak zorba iktidarını kurar. 9.Bölüm 9.kitapta Sokrates , zorbalık hakkındaki görüşünü yalnızca zorba devletinin bir parçası olarak değil, bir birey olarak keskinleştirerek başlar. Zorba, kendi parasını tüketip ağır borca girdikten sonra ebeveynlerinin mal varlığını yağmalar; annesi ve babasına hiçbir şey kalmayınca evsizleri, diğerlerinin evlerini ve nihayet tapınakları soymaya başlar. Eğer sadece küçük bir suçlu değil de gerçek bir zorba(tiran) ise ve güce ve silahlara erişimi varsa, sonunda babasını köleleştirdiği gibi anavatanını da köleleştirecektir. Zalim Devletin mutluluğunu veya sefaletini ele alacak şekilde genişliyor. Sokrates, kamu zorbasının veya zalim hükümdarın yaşamını örneklemek için, ailesiyle birlikte aniden köleleriyle, herhangi bir Devletin veya yasanın koruması dışında ve aynı zamanda kuşatılmış durumda olan olağanüstü bir köle sahibi örneğini sunar. köleliği reddeden ve köle sahibini yakalayabilirlerse onu öldürecek olan komşular tarafından. Sokrates daha sonra bilgi, onur ve kazanç sevenler arasında hangisinin en çok zevk aldığı sorusuna yönelmelerini önerir. Vardığı sonuç, bilgi aşığı olan filozofun hem muadillerinin zevklerine hem de onların sahip olmadığı bir zevke erişebildiğidir: bilgelik. Ve o, diğerlerinin sahip olmadığı bir araca, akla sahiptir. Sokrates, hazların niceliğindeki farklılıkların yanı sıra, hazların niteliğinde veya doğasında bir farklılık olup olmadığını incelemek için yeni bir yol izler. Onun varsayımı, filozofun hazzının doğru olduğu, diğerlerinin ise görünüşteki hazlardan pay aldığı yönündedir. Sokrates, tutkulu insanın ve açgözlü insanın zevklerinin zorunlu olarak acıya bağlı olduğunu ve süreksiz olduklarını göstererek kendini destekler. Oysa filozofun hazzı, bilgisi, değişmezi arzular ve hem hazzın hem de acının ötesindedir. O zaman neredeyse komik bir şekilde, bir dizi şüpheli hesaplama yoluyla Sokrates, filozofun zorbadan 729 kat daha zevkli bir hayat yaşadığını çıkarır. Kitaptaki son çekişme, toplumda adil olarak algılanan adaletsiz insanın, adaletsiz olarak algılanan adil insandan daha fazla zevk alıp almadığı, ideal ruh için bir figür talep ediyor. En büyüğü Chimera (ya da ikili doğaya sahip), sonra aslan ve son olarak da Sokrates'in dediğine göre, tek bir canavarda bir araya gelen insan olan üç eşit olmayan parçadan oluşur. Canavarın yönetmesine izin veren, adaletsiz insandır; ve o nasıl adama egemenlik verir, adil. Şimdi Sokrates bu adamları bir topluluğa enjekte ediyor. Gördüğümüz şey, canavar tarafından yönetilen adamın, bir süre iyi bir üne sahip olmasına rağmen, amansız bir şekilde yozlaştığı ve adamın arkasındaki canavara ihanet ederek ciddi bir hata yaptığıdır. 10.Bölüm Son kitabı, Sokrates'in daha önceki bir temaya, taklit şiirin temasına dönüşüyle başlar . Şiiri Devletlerinden sürgün etmekle hâlâ yetinmekle birlikte, nedenlerini daha etraflı bir şekilde açıklamak istediğini yineler. Bir yatağı örnek alarak Sokrates, dünyada fenomenlerin meydana geldiği üç seviyenin nasıl olduğunu anlatır. İlk ve orijinal olan, yatağı fikir olarak yaratan Allah'ın mertebesidir; ikincisi, belirli bir yatağı yaparken Tanrı'nın fikrini taklit eden marangozdur; ve sonuncusu, yatağı taklitçininkini taklit eden şair ya da ressamdır. Homer talihsiz bir vaka olarak sunulur. Büyük şair, Sokrates, siyasi bir rol üstlenmiş olsaydı, ülkesine daha doğru bir şekilde yardım ederdi diye yakınıyor. Sanatçı anlamadığını taklit eder; şair ayakkabıcının şarkısını söylüyor ama işi biliyor mu? Hiç de bile. Taklit, der Sokrates, bir oyun ya da spordur; oyundur. Sokrates, dinleyicilerini ruhun duygulanımsal olana, "isyankar ilkeye", oportünist şiirin yararlandığı keder ve ağıtlara karşı ortak dengesizliği konusunda ısıtır. Böylece, popüler bir izleyici kitlesi adına, insan mantıksızlığını ve korkaklığını ve daha kötüsünü gereksiz yere anıyor. Seyirci, deyim yerindeyse, istenmeyen duygular hissetmeye ikna edilir. Devlette Sokrates'in izin vereceği tek şiir "tanrılara ilahiler ve ünlü adamlara övgüler" dir. Şiir ve özellikle musiki nazım ise zevklidir ve ne hakikate ne de Devlete hizmet eder, aslında tam tersi. Dolayısıyla Sokrates, şiire ve özellikle Homeros'a olan aşkını kabul ettikten sonra, bunu bir yana bırakmalıdır. Ancak Sokrates, erdemli insanın ödüllerini örnekleyerek hem kendisinin hem de dinleyicilerinin moralini yükseltir. Glaukon sayesinde , insan ruhunun ölümsüz olduğunu söylemeye başlar . Sağlıklı beden gibi, iyilikle güçlenen insan ruhu da ebediyen yaşar. Sokrates'e göre ruh, akıl yetisinden başka bir şekilde salt bilinemez. Ve onun nihai ve en büyük ödülü, tanrıların iyi ruhun tanrısal erdemler peşinde koştuğunu gözlemledikten sonra, onu buna göre onurlandırdığı zaman, öbür dünyada elde edilir. Oysa adaletsiz insan, kısa vadeden çok uzun vadede hayatta acı çeker ve daha sonra tanrılar tarafından acımasızca küçümsenir. Kitap, Sokrates'in, savaşta öldürüldükten sonra ölümden sonra dünyaya ancak geri dönmek için giren eski bir kahraman olan Er'in hikayesini uzun anlatımıyla sona erer. Masal, öbür dünyaya gelen her erkek ve kadının sorumlu tutulduğunu ve yaptıklarından yargılandığını söylemek dışında, basit bir özete meydan okuyor. Bir tiran bin yıl cehenneme mahkum edilir. Bununla birlikte, öncelikli olarak erdemli olanlar, bir sonraki yaşam tarzlarını seçmeye zorlandıkları cennete yükselirler. Bazıları hayvan olarak geri dönmeyi seçer, diğerleri ünlü bir atlet veya hükümdar olarak; Örneğin Odysseus, mütevazı bir adamın hayatını seçer. Ancak seçim kendilerine aittir: yanlarında taşıdıkları bilgeliğe dayanarak. Nihayet ruhlar Unutkanlık ırmağından içerler, unuturlar ve yeni biçimleriyle yeryüzüne dönerler. Şiirsel taklide karşı sunulan argüman, ne kadar zahmetli bir şekilde sürdürülürse sürdürülsün, tamamen ikna edici değildir. Platon, şiirsel bilginin görünüşlere ait olduğuna inanır, çünkü aksi takdirde, şair kendini "taklitlere" veya imgelere değil "gerçeklere" adardı. Şair ticaret bilmez ve gerçek, yani gerekli değerden hiçbir şey üretmez. Aslında, Platon'un sanatçı portresi onu gereksiz kılıyor. Platon'un ikinci itirazı, sanatçının izleyicilerinin tutkularını bilerek manipüle etmesidir. Tamamen rasyonel bir Devlette, "kötü anayasaların" karıştırılmasına veya geçmişte yaşanan talihsizliklerin veya talihsizliklerin yeniden anlatılmasına yer yoktur. Platon'a göre ruhun ölümsüzlüğü adalete bağlı değildir ve beden yok edildiği gibi yok edilemez. Onun kaderi ise iyiyle olan ilişkisine bağlıdır; kendini bilgelikle besler ve besler. Kötülerin ruhları daha karmaşık bir konudur, çünkü ölümsüz oldukları sürece kötülük onları yok edemez. Ancak Platon, ruhun çeşitli tezahürleri olduğu ve kötülüklerin bunlara zarar verdiği konusunda uyarıda bulunur. Ve adaletsiz insanlar da kendi bedenlerine ve başkalarının bedenlerine zarar verirler. Her halükarda ahiret en önemli şeydir; orada iyi ruh, hayatta deneyimlediği veya deneyimlemediği faydalardan yararlanır. Er'in hikayesinin ahlâkı, eğer onun rengini silebilirsek, ebedi dönüş ya da tekerrürdür. Ölümden sonra ruh eninde sonunda yargılanır. Bu yargı, ruhun bir sonraki yaşam için kuradaki seçim düzeninin sahibini belirler. O zaman, daha önce biriktirdiği bilgelik, kaderi geldiğinde seçimini yapmasına yardımcı olur. Her iki an da önemlidir çünkü iyi ve kötü arasındaki seçimleri temsil ederler. Biri ölümlü yaşamda canlı olarak devam eden bir seçimdir, diğeri ise ruhun yaşamda öğrendiklerinin toplamı olan nihai seçimdir. Platon, insan kendi davranışlarından sorumludur der. Ve son nokta, öyle görünüyor ki, bilge adam gerçekten unutmaz, çünkü gerçekten bilgeyse, başka bir bilge varoluşu seçecektir.
Devlet
DevletPlaton (Eflatun) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201926,6bin okunma
·
1.896 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.