Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

512 syf.
9/10 puan verdi
HZ.PEYGAMBER’İN STRATEJİK METODUNUN İLKELERİ Wadah Khanfar “İlk Bahar” ismini verdiği siyer kitabını “Hz. Peygamber’in Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma”ya bir davet olarak yazmış. Klasik siyer kitaplarında görmeye aşina olduğumuz okumalardan farklı olarak karşımıza çıkan ezber bozan bir kitap diyebilirim. Tanıtmaya çalıştığımız eser, farklı bakış açılarına sahip olan çalışmalardan biridir. Eserin yazarı olan Wadah Khanfar ( Filistin kökenli Ürdünlü bir gazeteci olup aynı zamanda 2006-2011 yılları arasında al-Jazeera (el-Cezire) haber kanalının genel müdürlüğünü de yapmıştır. Arap Baharı denilen hadiseler yumağının içerisinde uzun yıllar çalışan Wadah, eserine de buradan mülhem olarak “Birinci Bahar” “األول الربيع “adını vermiştir. 2019 yılında Arapça olarak yayınlanan eser, bir yıl sonra yani 2020 yılında Türkçe’ye tercüme edilmiş ve “İlk Bahar” adıyla Vadi Yayınları arasından neşredilmiştir. Khanfar eserini kaleme alırken Hz. Peygamber’in Mekke fethine kadarki süreç içerisindeki gerçekleştirdiği stratejik eylemleri üzerinde durmuştur. Bu eylemlerin Hz. Peygamber’in stratejik olarak metodolojisini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amacını gerçekleştirirken kronolojik bir yöntem takip edip Hz. Peygamber’in siyasi boyutunu gözler önüne sermeyi hedeflemektedir. Bu anlamda her bir olayı belli başlıklar çerçevesinde bölümler üzerinden okuyucuya aktarmaya çalışan Khanfar, eserini yirmi bölümde kaleme almıştır. Bütüncül bir anlatım yolu izleyen Khanfar, olayları bir akış içerisinde ve okuyucuyu fazla tarihi malumata hapsetmeden aktarmaya çalışmıştır. Yazarın, kitaba dair ifadesi şu şekildedir; “Bu eser, Hz. Peygamber’in başarılarını sıralayarak maziyi yâd edip avunmak için yazılmamıştır. Eserin telif edilmesindeki amaç, bugünün gerçekliğinin muhatabı olan bizlere politik ve stratejik bir bilinç kazandırarak epistemolojik ve bütüncül bir sistemin inşa edilme arzusudur.” (s. 482). Bu alanda yazılan Siyer kitaplarından farklı bir yol izleyen Khanfar, Hz. Peygamber’e yüklenmiş olan peygamberlik görevinin, onun her davranışında etkili bir odak merkezi olduğunu göstermeye çalışmıştır. Hz. Peygamber’in döneminde mevcut bulunan politik ve stratejik gerçekliklerle etkileşimde bulunarak dünyanın önceki benimsediği yöntemlerden farklı aynı zamanda her yönüyle benzersiz bir yöntemi nasıl ortaya koyduğunu aktarmaktadır. Bu benzersiz yöntemin, çatışma, çözülme ve amaçsızlığın hüküm sürdüğü dünyada olağanüstü zaferler elde ettiğini; netice olarak da bu peygamberlik görevinin İslami bir evrensel anlayış sunmak, insan merkezli bir yeni çağ kurmak ve despotizm otoriterliği yıkmak üzere olduğunu bu çalışmasında ifade etmeye çalışmıştır. Hz. Peygamber’in sav biyografisini okuyan kişi, onun önder bir kişiliğe sahip olduğuna ve davranışlarındaki tutarlılığa tanık olur. Derinlikli bir kuşatıcılığa vakıf olması, olayların tarihsel arka planını göz önünde tutması, toplumlar hakkında nakledilen bilgilere hakim olup değer vermesi ve tam bir farkındalığa sahip olması, Hz. Peygamber’in başarılı olmasındaki en büyük etkenlerdir diyebiliriz. Pers İmparatoru 1.Darius’un önemli başarılara imza atsa da kazandığı zaferlerin sadece savaş düzeyinde olması, Julius Sezar’ın Roma tarihinde müstesna bir yeri olmasına rağmen bir diktatör vasfından öteye gidememesi, Büyük Justinian diye anılan İmparator I.Justinian’ın ulusunun topraklarını epeyce genişletse de; dünyanın stratejik haritasını ve güç dengelerini değiştiren imparatorlar genellikle sonuca ulaşmak için aynı yöntemi kullanmışlardır. Yöntemlerine baktığımızda özünde belirli bir ulus ya da imparatorluğa aidiyet unsuru ile, otoritenin güçlenmesi ve servetin büyümesine yol açan askeri girişimlerde bulunmuşlardır. Stratejik açıdan baktığımızda Hz. Muhammed as hızlı ve köklü bir devrim gerçekleştirmişti. Ancak Allah Resulünün devrimi diğerlerinden farklı idi. Çünkü Peygamber as in yönteminde temel esas, otoritenin merkezileşmesi veya servetin birikimi değildi. İşte başarılı olmasında benzersiz olması işin bu boyutunda kendini bariz bir şekilde göstermiştir. Bu bağlamda, Hz. Peygamber’in stratejik yöntem esaslarına geçmeden önce referans kaynakları olarak dört önemli aşamayı ele almak elzemdir diyebiliriz; 1- Kur’an-ı Kerim 2- Sünnet 3- Yazılı tarih Kaynakları 4- Stratejik olaylara bütüncül bir perspektifle bakmak İlk vahiy indiğinde Kur’an’ın rehberliği, Allah Resulüne onun tüm insanlığa gönderildiğini ve nübüvvetin kıyamete kadar yürürlükte olduğunu vurgulamıştı. Risaletinin gayesi de, alemlere rahmetti. Bu iki boyut, Hz. Peygamber’in hareket noktası olacak ve söz ve davranışlarında bunlardan asla taviz vermeyecekti. Dolayısıyla bu iki unsur, Hz. Peygamber’in aklına, nefsine veya tasarruf ve eylemlerine sürekli olarak etki etmiştir. Allah Resulünün stratejik metotlarına baktığımızda dikkatimizi çeken ilk ilke, Hz. Peygamber’in ıslahı ve ahlakı temel almasıdır. Nitekim Cahiliye Devrinde Abdullah Bin Cüd’an’ın evinde gerçekleşen Erdemliler Topluluğu hakkında Hz. Peygamber’in söylediği olumlu sözler bunun en büyük kanıtıdır. İkinci ilke ise, Hz. Peygamber’in stratejik davranışa yönelik metodunun yok edici bir mahiyete sahip olmamasıdır. Bu vasıf, diğer dünya liderlerinde genellikle rastlayamadığımız bir özelliktir. Hiçbir intikam duygusuna kapılmadan Kureyş ve diğer kabilelerle olan ilişkilerinde onları hezimete uğratıp yok etmek değil, risalet yükünü birlikte omuzlamayı arzuluyordu. Onun farklı münasebetlerle tekraren söylediği şu söz, bu durumu teyit etmekteydi: ‘’ Allah’ım kavmimi doğru yola ilet! Çünkü onlar bilmiyorlar!’’ Peygamberimizin stratejik bağlamda üçüncü ilkesi ise hüküm vermede aceleci davranmaması ve uzunca bir etkileşime girerek kademeli bir yöntemi takip etmesidir. Bu nedenle Mekke’deki korkunç, acı, karanlık gerçekliğe rağmen o, hızlı çözümleri elinin tersiyle iterek, uzun ve dikenli bir yolda yürümeyi seçmiştir. Hz. Peygamber’in 23 yıl süren uzun yolculuğunda benimsediği stratejik vizyonun dördüncü ilkesi, derin bir iyimserliğe sahip olması ve mevcut surumun darlığı ve detaylarında boğulmak yerine geleceğin genişliğini öngörebilmekti. Bu durum Hz. Peygamber’in stratejik sabır ve bu sabrın ihtiyaç duyduğu tahammül ve ferasetinin bir göstergesi olarak ön plana çıkmıştır. Beşinci ilke, Hz. Peygamber’in, kendini düşmanların çizdiği alanla sınırlamak yerine atılganlığa ve gözü pekliğe dayanan bir strateji izlemesiydi. Herkesi şaşırtacak bir sonraki hamleyi yapar, attığı adım ortalığı karıştırır ve düşmanlarını tepki vermek zorunda bırakırdı. Bunun örnekleri öyle çoktur ki… Hz. Peygamber, Kureyş büyüklerinin böbürlenmede ısrarcı olup daveti yalanlamaktan asla vazgeçmeyeceklerini anlayınca gözlerini Hicaz Bölgesinin en önemli şehirlerinden olan Taif’e çevirdi. Yaptığı ziyaret bir nev’i yeni bir ufuk arayışıydı ve yapmış olduğu görüşmelerde müzakerelerde ne geri adım attı ne de kendini yenik hissetti. Böylece ileri süreçte çekilen sıkıntılarla beraber Resûlullah’tan Tâifliler’e beddua etmesi istenmiş, fakat o, “Allahım! Sakīfoğulları’na hidayet nasip eyle; onları müslüman olarak bize gönder” demiştir. Resûl-i Ekrem’in bu sözleri, Tâif’in kan dökülerek fethedilmesini istemediği ve Tâif halkının İslâm’ı kabul etmesi beklentisiyle fethi tehir ettiği şeklinde de yorumlanmıştır. Altıncı ilke, iç cephede oluşacak bir parçalanmaya ve bölünmeye asla izin vermemesiydi. Hz. Peygamber her zaman safları birbirine kenetler, ittifaklar ve iş birlikleri oluşturma konusunda istekli davranırdı. Bunu sadece inanan ashabı arasında değil, Medine toplumu ve vatanın gayrimüslim ortakları arasında da sağlamayı önemserdi. Yedinci ilke; Hz. Peygamber’in düşmanlarını topyekun karşısına almamaya gayret etmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle de Hz.Peygamber, düşmanlarının ittifaklarını bozmaya, birliklerini dağıtmaya gayret ederdi. Hatta gerekirse bu amaçla düşmanlarının bir kısmıyla süreli de olsa antlaşmalar yapardı. Ayrıca Allah Resulu tek bir savaşta iki düşmanla savaşmaktan kaçınırdı. Onlardan birisiyle hesabı bittiğinde diğerleriyle yüzleşirdi. Sekizinci ilke, Hz. Peygamber’in stratejisinin esnek ve çok yönlü olması, yerine ve zamanına göre hem sert hem de yumuşak güç kullanmasıydı. Onun yüce ahlakının ve aklıselime uygun tasarruflarının Ehabiş ( Mekke’nin çevresinde Kureyş’in müttefiki olan kabileler ) diye isimlendirilen Mekke’nin marjinal kabilelerinin etki altına alınmasında nasıl önemli bir etkiye sahip olduğu aşikar olmuştur. Dokuzuncu ilke ise; Hz. Peygamber’in olayları stratejik olarak okurken objektif bir metodoloji takip etmesidir. Bu metodoloji sürekli olarak öncelikleri gözetmeyi, güç dengelerini hassas bir şekilde değerlendirmeyi, işlerin sonunu iyi hesap etmeyi, her bir olaya objektif yaklaşarak duygu ve heyecanın etkisinde kalmamayı gerektiriyordu. Yerine göre oldukça yumuşak davranan Allah Resulu, öyle ki insanlar onun sertlik nedir bilmediğini zannederlerdi. Sert davranmanın gerektiği durumlarda da öyle sert olurdu ki insanlar onun hep böyle olduğu düşüncesine kapılırdı. Tüm bunlar, gelinen aşamanın stratejik ağırlığının ve mevcut şartların dikkatli bir şekilde okumaya tabi tutulması sonuncunda meydana gelmiştir. Ve anlıyoruz ki tüm bu aşamaların her biri, yeri ve zamanı geldikçe en güzel şekilde devreye sokulmuştur. KAYNAKÇA: dergipark.org.tr/tr/download/art...
İlk Bahar
İlk BaharWadah Khanfar · Vadi Yayınları · 2020193 okunma
·
760 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.