Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bu sırada Arap yarımadasının uzak güneyinde önemli değişiklikler yaşanmaktaydı. Tarım alanları olan ve hanedan monarşileriyle yönetilen şehirleri olan Güney Arabistan, yan çöl olan kuzeyden oldukça farklıydı. Ancak monarşiler yıkılmış, yerini Himyaritik monarşi adı verilenyeni bir düzene bırakmıştı. Batıdan Habeşler ve doğudan Persler olmak üzere bölge dış etkilerin çarpışma noktası olmuştu. Habeşistan’da başlayan militan Hıristiyan monarşisi, Kızıldeniz’in diğer tarafındaki gelişmelere doğal olarak ilgi gösteriyordu. Persler de onlar için birbirinden farklı olmayan Hıristiyan ya da Roma etkisine direnmeye her zaman hazır durumdaydılar. — Bu süreçte, eski dünyanın büyük ekonomik çöküşünden, özellikle III. yy’dan sonra ticaretin sonlanmasından Akdeniz uygarlığının bu uzak ileri karakolları bile etkilenmişlerdi. Bulunan Roma sikkelerinin azalmış olması bununbir göstergesidir. 217’de Hindistan’da ölen Caracalla’dan sonraki sikkelerden neredeyse hiç bulunamamıştır. Bu da IV. ile VI. yüzyıllar arasında Arabistan’ın karanlık bir dönem yaşadığını göstermektedir. Bu dönem, bedevileşme ve yoksullaşma çağı olmuştur. Bu döneme değin var olan tarım gerilemiş, kurulan merkezler azalmış ve deve göçerliği yaygınlaşmıştır. İslamiyet'in ortaya çıkmadan hemen önceki zamana ilişkin ilk Müslüman öyküleri bu dönemi çok net olarak anlatmaktadır. Arabistan’ın gerileyişinin nedenleri arasında her iki imparatorluğun ilgilerinin yok olması da göz önüne alınmalıdır. İran ve Romabarışının sürdüğü 384 yılından 502 yılına kadarki uzun sürede her iki imparatorluk da Arabistan’a, vahalarından ve çöllerinden geçen pahalı, uzun ve tehlikeli ticaret yollarına ilgi göstermemişti. Ticaret yollannın yönü değişmiş, teşvik yardımları sona ermiş, kervan trafiği durmuş ve şehirler terk edilmişti. Ticaretin son bulmasıyla göçebeliğin başlaması, kültür ve yaşam standardım düşürmüş ve çok uzun süreden soma ilk kez Arabistan’ı uygar dünyadan soyutlamıştı. Bu durumdan, Arabistan'ın daha gelişmiş olan güneyi de etkilenmiş, buradaki göçebe aşiretler daha iyi otlaklar aramak için kuzeye göç etmişlerdi. Arap toplumunda göçebelik daima önemli olmuşturama artık daha da öne çıkmıştır. Müslümanlar bu dönemi “Cahiliye” olarak adlandırırlar ve bu dönem ile Aydınlık Çağ yani İslamiyet ile aralarındaki çelişkiye dikkat çekerler. Bu dönem, yalnızca sonradan gelecek olanlara göre değil, daha öncekilere göre de çok karanlıktı. İslamiyet’in ortaya çıkması bu açıdan bir restorasyon olarak düşünülebilir ve gerçekten de Kuran’da Hz. İbrahim’in dininin restorasyonu olduğu belirtilmektedir. Hz.Muhammed’in doğduğu VI.yy’da her şey yeniden değişti.En önemlisi Persler ve Bizanslılar’ın yüz yıllık barış sürecinden sonra yeniden çatışmaya başlamaları ve bugün neredeysese sonsuz bir savaşa dönüşmesidir. İki imparatorluk savaş ve rekabet halindeyken bu mücadelenin bir nedeni olarak Arabistan bir kez daha ortaya çıktı ve Arap halkları yeniden her iki tarafın da saygı ve ilgilerini kazandılar. Nehir vadilerinden Basra Körfezi’ne inen yol, barış döneminde, Akdeniz dünyasından Doğu’ya giden en elverişli yoldu. Uzun bir kısmı su üzerinde geçen bu yol ötekilerle karşılaştırıldığında hem daha ucuz, hem de daha güvenliydi ama Bizanslılar ile Persler yeniden savaşmaya başladığında durumu değişti. Mezopotamya ve Körfez yolu Bizanslılar açısından çok sakıncalıydı. Bu yol, Persler tarafından savaş sırasında askeri hareketle, iki imparatorlukarasındaki barış sayılabilecek zamanlarda ise ekonomik baskılarla her an kapatılabilirdi. Bunun için Bizanslılar,Persler’in ulaşamayacakları uzaklıkta başka yollar bulma politikasını benimsediler. Önceden de olduğu gibi güney çöl ve denizleri ile kuzey bozkırları olmak üzere iki önemli seçenek vardı. Karadan Asya yolunun tercih edilmesi, Orta Asya bozkırlarının hanları ile Bizans imparatorlan arasında ilginç pazarlıklara yol açtı.Türk hanları Konstantinopolis’e elçilerini göndermeye başladılar. Bizans tarihçilerine göre, daha kurnaz olan bazı hanlar hem Bizans’a hem de Perslef’e elçi göndermişlerdir. Ancakcak hanlar genellikle Bizanslılar’ı ihanetle suçlamışlardır. Bizans tarihçisi Menander, 576’da geçen bir olayı şöyle anlatmıştır:2 Bir Bizans elçisi bana güven mektubu verirken, han tarafından kendisiyle iş yaparken düşmanlarıyla da yapmakla suçlanmıştı. Han, parmaklarını ağzına alıp şunları söylemişti: "Sen bir aldatması ve on tane dili olan o Romalılar'dan değil misin? Şimdi ağzımda olan on parmağım kadar dilin var senin ve birini beni, ötekini Avarlar'ı kandırmak için kullanıyorsun... Kurnaz sözlerle ve hile yaparak herkesi aldatıyorsun... Ama bir Türk ’ün yalan söylemesi tuhaf olur ve görülmemiştir de...”Kuzeydeki ve güneydeki patronlar ile müşteriler birbirlerini oldukça iyi anlarlardı. VI.yy başladığında, güney yolu hem Persler’in ulaşamayacağı uzaklıkta olduğu, hem de çeşitli seçenekler sunduğu için kuzey yolundan daha önemli olmuştu. Eski kaynaklara göre, ilgili tarafların politikalarını ve uygulamalarını ortaya koyan şöyle bir tablo çıkmaktadır: Bizans, Pers denetiminden uzak bir Hindistan yolu açmış ve yolu açık tutmuştur. Persler de bu iletişim hattını önlemek ve kesmek için uğraşmışlardır. Bu arada yol üzerindeki çeşitli halklar bu durumdan kâr sağlamaya çalışmışlar, kendi çıkarları için yolu açık tutmak ama Bizanslılar’ın dayolun denetimini ve tekelini ele geçirmesini engellemek istemişlerdir
·
123 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.