Beni unutmayınız Corinne, hatta bu harpte ölsem bile...."Beni unutmayınız Corinne, hatta bu harpte ölsem bile." İncelememin başlığını taşıyan bu dokunaklı cümle Çanakkale Maydos Karargahından, harbin en kanlı,en netameli zamanlarında, Mustafa Kemal'in Harbiye'den arkadaşı Şehit Yüzbaşı Ömer Lütfi'nin dul eşi olan İtalyan kökenli Levanten bir kadına, Madam Corinne'ye yazılmış bir mektubun son satırları. Tarihler 17 Mayıs 1331 (1915)'i gösteriyor ve henüz 10 gün önce 6 Mayıs'ta-Rus orduları Van'a girmiş, Ermeniler Rusların 5. kolu vazifesini üstlenerek Doğu Anadoluda Türk ve Kürtlere karşı girişmiş olduğunu kıyımın bedelini ödemek üzereler, mektubun tarihinden 3 gün sonra yani 20 Aralıkta Çanakkale'nin Gelibolu Yarımadası'nı ele geçiremeyen İngiliz ve Fransız birlikleri ricata başlıyor. Ülkemizin doğudan ve batıdan bir mengene içerisinde kıstırıldığı o günlerde Çanakkale'de şöhreti işitilmeye başlanan Mustafa Kemal'in şehit bir subayın eşi ile başlangıçta Fransızcasını ilerletmek için yazdığı mektupların zamanla karşılıklı fikir teatilerine dönüştüğünü görüyoruz. Mustafa Kemal Bulgaristan'da ateşemiliterken Avrupa kökenli kadınlarla konuşarak fikri zemini hazırlamış ve ilerideki devrimlerinin nüvesini oluşturmuş nitekim İtalyan kökenli aile dostu olan Madam Corinne ile 1913 yılından 1917'ye kadar mektuplaşmış, benzer bir zaman aralığında Alman kökenli Madam Hilda (Hildegard) Christianus'la mektuplaştığını da biliyoruz. Konumuz Corinne ve onun üzerinden devam edelim, eserin müellifi Corinne'in yeğeni Melda Özverim 8 Eylül 2019'da Dortmund'da hayata veda etti, ölmeden önce geleceğe bir şişe içerisinde mektupların olduğu bu mühim evrakları bize göndermeyi de bir borç bilmiş, Melda Hanım mektupları samimi ve aile dostluğundan ileri gitmeyen satırlar barındırdığını iddia etse de Mustafa Kemal Paşa'nın Corinne'e ilgisi kimi satırlardan derhal kendini belli ediyor. Hatta cuntacı Kenan Evren de bu mektuplardan bahsettiği bir konuşmasında aşk mektubu tabirini kullanmış. Aşk mektupları değil ama Fransızca için pratik mektupları da değil, ikisi arasında bir yerde demek daha doğru olur kanaatindeyim.
Beni rahatsız eden tek husus Melda Hanım'ın da mektuplarda sansüre gitmesi oldu, Mustafa Kemal Paşa, 1913 ile 1917 yılları arasında Madam Corinne’e Fransızca olarak 15 mektup, 5 kart ve 2 telgraf yollamış, Bu yazılmış olan mektuplar Madam Corinne’nin oğlu Reşad Ersü tarafından saklanmış ve 1953 yazında Peyami Safa’ya tercüme hakkı ve yayımlanması şartıyla verilmişti. O da bu mektupları Milliyet gazetesinde, fotokopileri ile birlikte “Atatürk’ün Bir Kadına Mektupları” başlığıyla 21 Kasım 1954 tarihli sayısından başlayarak 6 Aralık 1954’e kadar yayımlamıştır. Daha sonra Ersü’nün ölümü üzerine de kız kardeşi Edith’in kızı yani Madam Corinne’nin yeğeni, Melda Özverimli tarafından da aile içi anlatımıyla yeniden yayımlanmıştır. Yayınlanırken sansüre uğrayan bir mektup bu eserde de o sansürden geçememiş.
Sansür hakikate çekilmiş bir perdedir. Bu sansürler yüzünden nice kitabı eksik okuduk. Niçin Mustafa Kemal'i tam manasıyla anlamamıza imkan tanınmaz anlamıyorum. Önsözünü Erdal İnönü'nün yazdığı eserde İnönü "Anılar ve Düşünceler" adındaki hatırat ve fikir eserinde o sansürlü kısmı bize şöyle sunuyor: "Görüyorsunuz ya Madam, benim askerlerim şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar. Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş. İnsanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş. Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum.
Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor. Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi? Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek** için zaman bulabiliyor. Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz, çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz.”
Bu kısmın sansüre uğraması resmi tarih açısından niçin sakıncalı diye düşündüğümde şu sonuçtan başkasına varamıyorum. İlk olarak takdir edilir ki Mustafa Kemal ve silah arkadaşları "Halâskârân-ı İslâm" (İslam'ın kurtarıcıları) olarak bilindi, Mustafa Kemal yaralanarak Gazi unvanını da aldı. 7 Şubat 1923'te Zağanos'ta Müslümanlara vaaz etti vesaire. İslam dinine ait olan bu terimlerin ve vakıaların İslam'a başından beri inanmayan biri tarafından kullanılmış olması halkı isyana mı sürüklerdi yoksa onu bir halaskar olarak görmekten vaz mı geçerlerdi? Bence ikisi de olmazdı fakat yine de bilinmez, tarih "olsaydı", "ölseydi", "gitseydi" gibi şeylerle yazılmaz. En nihayetinde Melda Hanım kendisine düşeni yaptı ve Türk karisine Mustafa Kemal Paşa'nın Atatürk olmadan evvelki mekatibini sunarak tarihteki yerini aldı. Toprağınız bol olsun sayın Özverim, ...