Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

80 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
HER ŞEY SORGULANABİLİR, SORGULANMALI!
Merhabalardan bir demet ≈) Spoiler bayağı ses getirir vaziyette yerlerini almış bulunmaktalar, perde açılınca gözlerinize dikiz afiyet. Öncelikle belirtmeliyim ki yorumları kapatacağım. Gelecek yorumların çoğunu tahmin ediyorum.Hiç uğraşamam. Öğrenmek isteyen varsa kendi araştırsın kimle tartışıyorsa tartışsın. Zira dereceye girer nitelikte kaba kelimeler sıçrayabilir dudaklarımdan. Hele şu son günlerde... İçinizden geçen cümleleri de... Bilmukabeke diyerek cevaplıyorum. Neyse incelemeye cumburlop. Önce bir soru, sonra bir soru daha, tekrar bir soru... Zincir uzamaya başladı her halkada. Etrafımdakilere de sormuyorum. Soramıyorum değil sormuyorum. Biliyorum ne ile karşılaşacağımı. Araştırdıkça okudukça yavaş da olsa soru zinciri küçülüyor. Kısacası hazırlıklı olduğum bir kitaptı. Önemli noktası düşüncelerimin tecrübelerimden ibaret olmasıydı. Küçük yaşta camiye gidip top oynayan çocuklar arasına da dahil oldum, müdürünün şoföre serviste müzik değil ilahi aç dediği, denetlediği okulda öğlen arası zorla mescide götürülen öğrencilerin de. Sohbet öncesi mutfakta menemen yerken Atamızı kötüleyen orta yaşlı nurcuların arasında da, “Evimize sokmayacağımız insanları televizyonda izliyoruz, TV, film izlemeyelim" diyengillerden seçme sapan süleymancı aptalın karşısında onu dinleyen gençlerin arasında da bulundum. Kötü olayların döndüğü hafız yurdu da cabası. Yalnız iyi aptalmışım. Bugüne iyi gelmişim böyle. Yani? Si o tarafın (evet taraf, aptal kesimine, kötü kesimine ilk sırada girer, cahilliğin, kinin, düşmanlığın zorla ve ya severek küçük beyinlere devredildiği yerler) gerçeklerini bir hayli iyi biliyorum, ezberledim. Küçük yaşta bulunduğum... Neyse devamını tahmin ederek bilebilirsiniz zaten. Hala yoğun bir çabayla devam ediyorlar, evebeyinsizler de çocuklarını göndererek yaptıklarını iyi bir şey zannediyorlar. Aslında bu durum birçok şeyin erkenden, fazlaca farkına varmasına sağlıyor çocuğu, tabi sorgularsa, yoksa öööle salakça gidiyor n'yazık ki zamanı, bulanıyor kötüye yanlışa. İşin bir diğer sinirlendirici tarafı sorgulayıp anlasa bile normal olarak artık insanları sınıflandırması... Biriyle konuşurken bunu mu savundu acaba böyle derken, beni nereye yönlendiriyor, neyi desteklememi istiyor... Çıkmaz sokak! Haliyle iletişim sorunu, yalnızlık, bunalım, dışarı duyulan öfke... Ve akşamları ana habere çıkan -ki binde biri-, sosyal medyada ilgi gören intihar haberi. Artık ne dersen ne düşünürsen düşün... Gitti. Artık yaşanmadan ilgi duysak. Sert tepki toplarız diye kafamızı başka yere çevirmesek... Yauv bırak bir kurstan, tarikattan olur mu böyle bir şey diyeniniz illa ki vardır. Onun yaşadığı ülkeden haberi yok. En azından başkaları bu bataklığa girdirilmesin, girmesin, yakınınızda görüyor duyuyorsanız müdahale ediniz. İş işten geçtikten sonra ne kadar pişmanlık duysanız da bir şey değişmeyecek. Kitaba gelirsek. Yazar direkt belirtiyor görüşlerini -dili anlaşılır-, ipe gelse sapa gelmez türden değil ama. Ayet ve hadislerden belirterek. -Ayetleri makyajlamıştır o!- Yoo hayır isterseniz çeşitli meallerden bakabilirsiniz. Dikkatli okunması gereken bir kitap. Hemen öyle okudum bak doğru söylüyor değil her anlattığı. Yani mantıklı düşünürseniz. Ama soru işareti, acaba öyle mi, cidden bak işte bu doğru denilesi kısımlar çooook. Lenin'in Din Üzerine adlı okuduğum kitabından sonra iyi denk geldi doğrusu. Her paragrafta bir birkaç alıntı sunarak incelemeyi bitireceğim. Artık dediğim gibi gerisi size, beyninize kalmış. HER ŞEY SORGULANABİLİR, SORGULANMALI! LÜTFEN SORGULAYIN. “Müslüman doğmuşum Neden? Müslümanlık bir üstünlükse, neden başka bir çocuk Hıristiyan doğuyor da ben Müslüman doğuyorum? O çocuğun suçu ne? Benim üstünlüğüm ne? Müslüman ana babanın çocuğu değil diye, Hıristiyan çocuğu ölünce neden cehennemde yansın?” (Sadece bu kitaptan değil) Nisa Suresi ayet 34: "Allah'ın, kimini kimine üstün kılmasından ötürü...erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler" Aynı ayetten: “onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden (serkeş: başkaldıran, kafa tutan) endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın (yalnız bırakın) , yine dinlemezlerse DÖĞÜN.” Bakınız ve görünüz son kelimeye dikkat DOĞÜN. Savunmaya çalışan varsa olursa siktir olup gitsin atsın kendini düşünce öleceği kesin olacak kadar yüksek bir yerden. Ya ölün bitin, en azından artmayın artık yaa! Bir bitmediniz......... Kitaptan alıntılardan devam ediyorum. *********************************************************** IRKÇILIK "Arapları üç nedenle seviniz: çünkü ben bir Arap'ım; Çün­kü Kur'an Arapça'dır; çünkü Cennet sakinleri Arapça ko­nuşurlar." “Arapları sevmek iman ( sahibi olmak) demektir; onlardan nefret etmek imansızlık demektir; kim ki Arap'ları sever, beni seviyor demektir; kim ki Araplardan nefret eder, ben­den nefret ediyor demektir" "Arapları seviniz ve onların bekasını dileyiniz; çünkü onların varlığı Islamın ışık saçabilmesi için şart'tır; yokluğu ise lslamın zulmet'e boğulmasıdır" "Arapları yermek (eleştirmek), putperestliktir."[6] [Buhari'nin Sahih'i ya da al-Muttaki'l-Hindi'nin Kanz al-Um­mal fi sunan al-akval ya da Acluni'nin Keşfu'l-Hafa'sı ya da Ra­zi'nin e't-Tefsüru'I-Kebir gibi kaynaklara bkz.] Arap ırkının özlüğü (safiyeti) ile övünen Muhammed, Arapların başka ırklarla karışmamasını isterdi. Biraz yukarda gördüğümüz gibi Müslüman Arap'ın, Arap olmayan Müslüman ile {yani "mevali" ile) evlenmesini yasaklamıştı. "Ey Arap'lar! içinizde mevali ile evlenenler kötü davranmış olurlar". Mevali: emeviler'in uyguladığı, arap olmayan müslümanların 2.sınıf kabul edildiği politikadır. bu sebepten türkler islamiyeti kabul etmemiş ve müslümanlarla mücadele etmişlerdir. (bkz: türgişler) daha sonra abbasiler'in ümmetçilik politikasıyla türkler müslüman olmuştur. (bkz: karahanlılar) virgül arap olmayan müslümanlara denir. yani kölenin bir üst modeli; azad edilmiş köle demektir. mevaliler cizye (haraç,vergi) ödemek zorundadır virgül emevilere göre araplar üstün ırktır. başka ulusları asimile edebilmek için, islam'a sokabilmenin bir yolunu arayan emeviler, mevalilik tanımını icad etmişlerdir. ************************************************************ Dikkat yeni paragraf başlıyor. “Müşrikler", yaşama hakkına sahip kılınmayıp her ne olursa olsun öldürülmesi gereken kimselerdir; çünkü Kur'an bunu böy­le emretmiştir (örneğin bkz. Tevbe Suresi, ayet 5). Buna karşılık Ehl-i kitab" (Kitaplılar ), kendilerine Kitap (örneğin Tevrat ya da İncil) verilmiş olup da "cizye" (kafa para­sı) ödemek şartıyla İslam devleti sınırları içerisinde yaşama hakkına sahip olanlardır (Tevbe Suresi, ayet 29), ki genellikle "Zımmi" olarak çağrılan kafirlerdir. Aynca Müslümanlığı kalben değil, sadece dış görünüş itiba­rıyla benimsemiş olanlar vardır ki, bunlara da "munafık" denir. Bunlar dahi "kafirlerden" sayılırlar. Bunların hukuki ve siyasi eşitliğe sahip olmaları ve devlet yönetimine katılmaları müm­kün değildir. "İnsan" olarak da Müslümanlara eşit değerde sayıl­mazlar. Verilebilecek nice örnekten biri şöyle: Kur'an, "Kısasta ' sizin için hayatt vardır" (Bakara Suresi, ayet 179) diyerek Müslümanlar için kısas hakkını tanıdığı halde, "Kitap ehl-i" için bunu tanımamıştır. Bilindiği gibi "Kısas'', kim kime ne yapmış ise, yapılanın aynının yapana yapılması demektir. Örneğin bir kimse bir kimseyi öldürmüş ise, öldürülenin ailesi için öldüreni öldürmesi caizdir. Kur'an'da; "Ey inanırlar! Öldürülenlerden size kısas farz kılındı. Hür insan karşılığında hür insan, köleye köle, dişiye dişi ... " (Bakara Suresi, ayet 178-179) diye yazılı bulunduğu halde bu esas "Kitap ehl-i" bakımından geçerli değildir. Müslüman bir kişi, Müslüman olmayan bir kişi­ yi öldürmüş olsa, öldürülen tarafa kısas hakkı tanınmamıştır ; çünkü Muhammed, "Bir müslüman, bir kafir için öldürülmez" demiştir. Daha başka bir deyimle, KAFİR KİŞİ, YAŞAM HAKKI BAKIMINDAN MÜSLÜMAN KİŞİYE DENK BİLİNMEMİŞTİR. ——————————————————————————————— "Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık ve­rilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetlerini mi inkar ediyorlar?" "Neden Tanrı böyle istemiştir?" diye sorulacak olursa, bu­nun yanıtını, biraz ilerde göreceğimiz gibi, toplum düzeninin ancak "servet eşitsizliği" sayesinde sağlanabileceği kanısında ara­mak gerekir.Görülüyor ki, Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, Müslü­man kullarından kimine bol, kimine ise az rızık vermiş ve iste­miştir ki, bol rızık verdiği kimseler, bu rızıklarını, elleri altında tuttukları kimselere (kölelere) dağıtıp onlarla eşit duruma girmesinler. ŞERİATA GÖRE; “SERVET EŞİTSİZLİĞİ OLMADAN TOPLUM DÜZENİ KURULAMAZ; DİN OLMADAN DA SERVET EŞİTSİZLİĞİ SAĞLANAMAZ”. Zuhruf 32, Nahl 71'e bakabilirsiniz. Yoksulluğu Tann'dan gelme ve dinsel bir faziletmiş gibi gösterip, varlık sa­hibi belli bir azınlığın huzur içinde yaşamasını sağlamak ve böy­lece kamu düzenini güvenceye bağlamak istemiştir. Yoksullar çoğunluğunu, varlıklı azınlık için tehlike olmaktan çıkarmanın yolunu bunda bulmuştur. ———————————————————————————————— EĞER MUHAMMED'İN DEDİĞİ GİBİ RIZKI DAĞITAN TANRI İSE VE TANRI BU RIZKI, KİMİNE AZ, KİMİNE ÇOK OLMAK ÜZERE DAĞITIYOR İSE, BU TAKTİRDE TOPLUM DÜZENİNDEKİ BOZUKLUKLARDAN, AZGINLIKLARDAN SORUMLU OLANIN SADECE TANRI OLMASI GEREKMEZ Mİ? EĞER TANRI HERKESE BOL RIZIK VERMİŞ OLSAYDI, KUŞKU EDİLEMEZ Kİ, HİÇ KİMSE SEFALET VE AÇLIK İÇERİSİNDE KALMAYACAK VE DOLAYISIYLA BAŞKASININ RIZKINA VE VARLIĞINA GÖZ DİKMEYECEK, BÖYLECE YERYÜZÜNDE DÜZENSİZLİK SÜRMEYECEK, TOPLUM DÜZENİ BOZULMAYACAKTI. ????????????????????????????????????????????????????? "Beni seven, fakirliği sever'' diye eklerdi. Ne var ki, başkalarına yoksulluğun fazilet oldu­ğunu söylerken kendisi, bu söylediklerinin tersine, varlık edin­mekte sakınca bulmamıştır. Medine döneminde çete saldırıları ya da savaşlar yolu ile elde ettiği ganimet mallarından kendisi­ne düşen paylarla oldukça varlıklı ve rahat bir yaşam sürdür­müştür. İslam kaynaklarının bildirmesine göre Muhammed, ge­niş arazilere, bağ ve hurmalıklara sahip olup bu arazilerinde kö­leler çalıştırırdı. Sadaka ve Zekat Rızkın Tanrıdan gelme olduğunu ve Tanrı'nın, bazı kimselere az ve bazı kimselere de bol rızk dağıttığını söylemek suretiyle Muhammed, toplumdaki servet eşitsizliğine, uhrevi bir temele oturtmuş olmaktaydı. Bu eşitsizliği sürdürmenin, toplum düzenini sağlamak bakımından önemli olduğunu bilmekteydi. Fakat şu­ nu da bilmekteydi ki, bu siyaseti biraz daha başarıyla yürütebil­mek için yoksul sınıfları, yoksulluk yüzünden başkaldırmayacak, ayaklanamayacak durumda tutmak gerekir . Söylemeye gerek yoktur ki, açlıktan ölecek duruma düşen bir yoksul sınıf, "mutlu azınlık.. sayılan varlıklı sınıf bakımından olduğu kadar, kamu dü­zeni bakımından da en büyük tehlıkedir. Bu itibarla varlıklı sınıfı, belli bir ölçüde yoksullara yardım zorunluğu içerisinde tutmak, hem onlar ve hem de devlet düzeni bakımından koşuldur. İşte bu­nu sağlamak maksadıyla Muhammed, sadaka ve zekat usulünü, İslamın uygulamaları arasına almıştır. “İnsanlara Rızk ve Servet Eşitsizliğini Kabul Ettirmenin Diğer Bir Yolu: Cennet Vaatleri” Nefes alıyoruz şükür. Yalnız şuraya dikkat: Buna da şükür değil. O zaman küçümsemiş olur isyan etmiş oluruz. O yüzden sadece şükür. Ekmek mi pahalandı, şükür, evin kirasını mı ödeyemiyorsun, şükür, bilet parası mı zamlandı şükür, şıkır şıkır şükür, cilalısından! Cennet var ucunda bu şükürün cennet! Cinnet geçirmek yok ama. Cinnet... Cennet... Cinnet... Cennet... Gördüklerimden belli başlıca olanları sizlere sundum. Hey sen! Başta ayetleri makyajlamıştır diyen, şimdi sen bana "Bu kitaptaki alıntıları da makyajlayarak aktarmıştır" dersen, ki demişindir. Mesaj gönder kitabın linkini ileteyim sana Yine güzel geri dönüşler -mantıklı bir tane yok- alacağımı biliyor, fakat bu sefer cevap vermeyeceğimi belirtiyorum ≈)) Zaman ayırıp okuyanlara mersilerden bir demet ≈))
Şeriat ve Eşitsizlik
Şeriat ve Eşitsizlikİlhan Arsel · Kaynak Yayınları · 200634 okunma
··
2.351 görüntüleme
Varsayalımismail okurunun profil resmi
Ööölece kalmış bir taslak. Ziyan olmasın ≈)) Şeriat, erkeği kadından üstün, erkeği kadınlar üzerinde hakim görür. Allah'ın, kimini kimine üstün kılmasından ötürü erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler" (Nisâ Suresi, ayet 34) "Erkeklerin (kadınlardan) bir üstün dereceleri vardır" (Bakara Suresi, ayet 228) İki kadının tanıklığı,bir erkeğin tanıklığına bedeldir. bkz:Bakara 282 Bir erkeğin 4 kadınla evlenebilmesi. Bilindiği gibi Kur'an'da, erkeklere dörde kadar kadın ve dilediği sayıda cariye alma hakkı tanınmıştır "Hür" kadınlarla evlenme olanağına sahip bulunmayanlar, bu hükümden yararlanarak kendilerine cariye edinebilir ve böylece şehvet ihtiyaçlarını giderme olasılığını bulurlar (Nisa suresi, ayet 3) Kuran'da "kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlalarınızı dilediğiniz gibi ekin" "direktif"i verildiğinde, Allah ile erkek arasında, kadınların aradan çıkarıldığı bir iletişim olur. Erkek, bu iletişimin öznesiyken, kadın nesnelleştirilir: Allah, erkek ile kadın hakkında konuşur. Müslüman toplumlarda kadının tecridi ve örtünmeye zorlanması yoluyla "korunması", erkek "tohumu"nun korunması kaygısıyla yakından ilişkilidir. ... Kadının “Yeri geldiğinde" dövülmesinin gerektiği yazılıdır. Nisa Suresi ayet 34: "Allah'ın, kimini kimine üstün kılmasından ötürü...erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler" Aynı ayetten: “onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden (serkeş: başkaldıran, kafa tutan) endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın (yalnız bırakın) , yine dinlemezlerse DÖĞÜN.” Bundan başka bir de erkeklere evli kadınlarla evlenme yasağını koyarken evli cariyelerle evlenme olasılığını tanımıştır: çünkü cariye her hususta kullanılabilecek bir maldır. Nisâ suresindeki ayet şöyle: "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılınmıştır…" (K. Nisâ 24). Her ne kadar bu ayette sözü edilen cariyelerin savaş esiri olarak ele geçirilmiş kadınlar olduğu ve bu kadınların evliliklerinin kendiliğinden, tutsaklık nedeniyle, kendiliğinden bozulmuş sayılacağı belirtilirse de, söylemeye gerek yoktur ki insan haklarına ve ahlakiliğe terslik bakımından cariyenin savaş esiri olup olmamasının fark yaratmaması gerekir. Tutsak alınan bir kadını, sırf kocası düşman kesimindedir diye, bir başka erkeğin koynuna sokmanın ne adâletle ve ne de insafla ilgisi vardır. İslâm Hukukunda Aile İlişkileri Yaş: Hanefi mezhebine göre ergen kadın ve erkeğin evlenmesinde bir sakınca yoktur. Diğer mezheplerde ise kadın ergen olmasına bakılmaksızın velisinin izniyle evlendirilebilir. İslam hukukunda evlenme konusunda hiçbir şekilde yaş sınırı belirlenmemiştir. Dolayısıyla dinsel hukukta küçük çocukların bile evlenmeleri onaylanmıştır. Ancak 1917'deki Aile Hukuku Kararnamesi'yle 9 yaşından küçük çocukların evlenmesi yasaklanmıştır. Velayet: "Velayet-i icbar" denilen "zorlayıcı velayete" göre veli, evlendirmede baskı (cebir) hakkına sahiptir. Veli,velayeti altındaki kişileri onların rızaları olmaksızın da evlendirebilir. Vekalet: Evlenecek tarafların bizzat nikâhta bulunmalarına gerek yoktur. Hiçbir özürleri olmasa dahi, kadın ve erkek nikâhta veli ya da vekil aracılığıyla temsil edilebilir. Hanefi mezhebine göre hem kadın hem erkek müvekkil olabilirken, diğer mezheplerde yalnızca erkek müvekil olabilmektedir. Yani, şeriat hukukunda aile kurumu bile kadın ve erkeğin yan yana gelmesini sağlayamamaktadır. Din farkı: İslam hukukuna göre Müslüman bir erkek veya kadın, müşrik (putperest, ateist vb) bir kimseyle evlenemez. Müslüman erkeklerin gayrimüslim kadınlarla evlenmesi "mekruh" olarak görülür. Müslüman kadının gayrimüslim erkekle evlenmesi ise yasaktır. Poligami: İslam hukukunda mutlak adaleti sağlamak koşuluyla bir erkeğin dört kadınla evlenmesine izin verilmiştir. Gayrimeşru ilişki: İslam hukukunda bir kişinin kölesi o kişiyle nikâhlı gibidir. Müslüman erkeğin kölesiyle karıkoca hayatı yaşamasına izin vardır. Şahitlik: İslam hukukunda nikâhta şehitler ergen, hür ve Müslüman iki erkek veya bir erkek iki kadın olmalıdır. Yani iki kadının şahitliği bir erkeğe eşittir. Şafi ve Hanbeli mezheplerinde ise şahitler yalnızca erkek olabilmektedir. Kadının şahitliği kabul edilmemektedir. Mehir: İslam hukukunda evlenmede, erkeğin kadına evlenme sırasında veya sonrasında değerli hediyeler vermesi gerekmektedir. Buna "mehir" denilir. Üstünlük: Erkeğin nesepte, malda, dinde, diyanette, sanatta ve hürriyette kadına uygun olması gerekmektedir. Erkek bu altı noktada kadına denk veya ondan üstün olmalıdır. Boşanma: İslam hukuku erkeğe "talak" adı verilen tek taraflı irade beyanı ile boşanma yetkisi vermiştir. kadının kocasını boşama hakkı yoktur. Kadın, sadece önceden yetki verilirse bu hakka sahip olabilir. İslam hukukunda koca, karısını üç kez boşar ya da bunun yerine aynı anda üç kez "boş ol" ifadesini kullanırsa, eşler tekrar evlenemez. *BONUS* : Ahzab 37. ayet, Ahzab 50.ayet, Maide 33,34. ayet..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.