Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

832 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Bir Ailenin Çöküşü
830 sayfa ve 40 yıl süren yolculuğa çıktığım bir kitabın daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Yazarın önce Büyülü Dağ kitabını okumuş ve çok sıkıldığım için kitaplığımda 3 yıldır bu kitabını bekletmenin pişmanlığı içerisindeyim. O kadar sade, akıcı ve dokunaklı bir hikaye okudum ki en az Sefiller, Martin Eden ya da Monte Kristo Kontu kitapları gibi bitmesini hiç istemediğim kitaplar arasında yerini aldı. Thomas Mann bu kitabı 1901 yılında henüz ‘’25’’ yaşında iken yazıp yayınlamış. 25 yaşında böyle olağanüstü bir eser yazmak nasıl bir yetenektir, nasıl bir edebi birikim patlamasıdır, şaştım kaldım doğrusu. En son İsmet Özel’in henüz 22 yaşında kaleme aldığı Kan Kalesi şiirinden beri kimseye bu kadar şaşırmamıştım. Bir de Nobel Edebiyat ödülleri yazarların idealist bakış açısı ile yazdıkları kitaplara verilirken Thomas Mann’ın yazmış olduğu sadece bu ‘ilk’ romanına 1929 yılında ödülü vermeyi uygun görüyorlar ki bu da kitabın ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesidir bence. Kitap tüccar bir ailenin tam dört kuşak boyunca inişli çıkışlı hayat hikayelerini anlatıyor. Bir nevi otobiyografik bir eser diyebiliriz çünkü Mann hikayeyi kendi ailesinden ilham alarak kurgulamış. Acaba hikayede ki Thomas Buddenbrook karakteri kendisimiydi bunu sürekli sordum kendime. Çünkü onlarca karakter girip çıksa da hikayeye benim en etkilendiğim kişi Thomas oldu, bunun nedenini açıklayacağım birazdan. Yazarımız Thomas Mann sizi Buddenbrooklar’ın altın kulplu geniş kapısından içeriye sokarak aileye sizi tanıştırıyor ve ortadan kayboluyor. Buddenbrook ailesi o akşam güzel bir ziyafet veriyor ve tüm aile beraber yemek yiyecekler. Her yerden bir isim bir lakap sesleri yükseliyor derken tüm sesler birbirine karışıyor bir anda, siz de haliyle hiç kimseyi tanımadığınız ve bir anda birbirlerini bu denli tanıyan aile bireylerinin arasında yabancı kaldığınız için haliyle oflamalar puflamalar baş gösteriyor. Kitabın başında o kadar çok karakter var ki ilk 50 sayfa okuyup bu böyle gitmez yarım bırakacağım yoksa kitabı der gibi oluyorsunuz derken yazar yavaş yavaş aileleri köşeye çekip teker teker tanıştırıyor sizi. Zaten kitabın isminden de anlaşılacağı üzere sadece Buddenbrook ailesine odaklandığı için kitap bir zaman sonra bütün aile bireylerine kanınız kaynıyor ve onlardan birisi gibi oluyorsunuz. Yazar o kadar akıcı bir şekilde olay örgüsünü birbirine bağlıyor ki mesela aile reisi Jean Buddenbrook’u okurken aklınızda acaba kızı Tony Buddenbrook evlilik işini ne yaptı şu an da ne düşünüyor diye hızlı hızlı çeviriyorsunuz sayfaları. Kitabın baş karakterleri monarşi ile ilerliyor yani şöyle ana karakterimiz baba Johann vefat ediyor ve bir an da ana karakterimiz en büyük oğlu Jean oluyor ve böyle böyle bir ailenin 40 yıllık yaşamına tanık oluyoruz. Şimdi kitap ile ilgili birkaç eleştiri yapmam gerekiyor, öncelikle kitap 40 yıllık geniş bir zaman dilimine yayıldığı için (1835-1877) haliyle karakterlerden çok olayları okuyoruz. Şöyle ki aile bireylerinden birisi evleniyor ve annenin duygularını ya da babanın ruhsal durumundan ziyade genel geçer tebrikler ile hikaye hız kesmeden ilerliyor. Yani Dostoyevski gibi bir içsel hesaplaşma ya da derin karakter tahlilleri beklememekte fayda var. Yukarıda bahsettiğim şeyi şimdi açıklamanın vakti geldi, Thomas Buddenbrook karakteri kitapta en sevdiğim karakterdi çünkü yazar onlarca karakterden sadece Thomas’ın duygu düşüncelerini anlatıyor bize hatta sonlara doğru sadece Thomas’ın iç dünyasını okuyoruz ki kitaptan en çok keyif alarak okuduğum bölümlerdi buralar. Kitabı okurken dikkatimi çeken bir detay oldu hatta bunu mail olarak Can yayınlarına ilettim, bilmiyorum geri dönüş yaparlar mı. Mesela Tony Buddenbrook’un kızı Erika 1865 yılında henüz 14 yaşında gencecik bir kızdı. Ancak araya başka olaylar felan giriyor bir 50 sayfa sonra yıl 1867 oluyor ve Erika bir an da karşımıza 27 yaşında evde kalmış bir kız olarak çıkıyor ve ısrarla yaşının 27 olduğundan ve evlenmek için yaşının geçtiğinden bahsetmiş yazar. Ne oldu bu kıza 2 yılda 13 sene birden yaşlanacak ne yaşadı anlamadım.  Bir diğer hususta karakterlerin lakapları, okumayı çok zorlaştırıyor ve kafa karışıklığına yol açıp durmasıydı. Örneğin Almanya’da Frau lakabı sadece zengin aile bireylerine takılıyormuş. Kitapta sürekli Frau Buddenbrook’un dialoglarını okuyoruz ancak bu hangi Frau Buddenbrook babamı, oğlu mu, annemi, yoksa kızlarımı ancak dialog akışından tahmin etmeye çalışıyoruz bunu bu da oldukça sıkıcı bir hal aldı bir zaman sonra. Hikayeye giripte spoiler vermemek için fazla irdelemek istemiyorum. Artısıyla eksisiyle kitabı anlatmaya çalıştım, ben açıkçası ufak kusurlarına aldırmadım ve kitabı çok severek okudum, özellikle finalinde çok büyük sürprizler yaşandı yani uzun zaman sanırım unutamayacağım okuduklarımı. Son olarak kitaptan altını çizdiğim aforizmaları alta yazarak bitiriyorum incelememi, keyifli okumalar dilerim herkese. ‘’Yaşamınızın güzel anlarını, hüzün dolu yarınlar karartmasın.’’ Sy 38 ‘’Acı çekerek eğitim görmeyen insan, her zaman çocuk kalır!’’ Sy 201 ‘’Tanrı insanların yalnızca iç dünyasına bakar.’’ Sy 306 ‘’Bağışlamak ve unutmak zorundayız. ‘Öç almayı bana bırakın,’ der Tanrı.’’ Sy 386 ‘’Çünkü zamanı geldiğinde, hepimiz kara toprağa gireceğiz, zengin fakir herkes, herkes… Kimileri gösterişli bir tabutta, kimileri de basit bir sandık içinde gömülecek. Ancak hepimiz çürüyüp toprak olacağız, toprak olacağız, toprak, toprak!...’’ Sy 438 Bonus; ‘’Biz, bütün insanların özgür ve eşit haklara sahip olmasından, kimsenin bir başkasına köle olmamasından ve insanların yalnızca yasalar önünde eğilmesinden yanayız! Artık ayrıcalıklı ve her istediği şeyi yapan insanlar olmasın istiyoruz! Herkes, devletin yasaları önünde eşit haklara sahip olsun istiyoruz. Tanrı ile kulları arasına girilmesini istemediğimiz gibi, birey ve devlet ilişkileri de aracısız yürüsün istiyoruz! Basın, çalışma ve ticaret yapma özgürlüğü istiyoruz! Bütün insanların ayrım yapılmaksızın birbirleriyle rekabet etmesini ve başarılı olanın ödüllendirilmesini istiyoruz! Oysa hiç sesimizi çıkaramıyoruz ve bize köle gibi davranıyorlar!...’’ Sy 154 (Morten)
Buddenbrooklar
BuddenbrooklarThomas Mann · Can Yayınları · 20151,458 okunma
··
3.001 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.