Gönderi

Ali Şeriâtî medeniyet târihinde milletlerin hep “bu dünyâ” ile “öbür dünyâ” arasında gidip geldiğini söyler. Şeriâtî’ye göre örneğin dünyâya dalmış Çinlilere Laotse gelmiş dikkatleri öbür dünyâya çekmiş, sonra Konfüçyüs gelmiş Çinlileri tekrar bu dünyâya yönlendirmiştir. Buda ve Mavahira da Hindlilerin dikkatlerini öbür dünyâya yönlendirmiştir. Kezâ Yunanlılar da Eflatun hakikatı göklerde ararken, Aristo yeri göstermiştir. Yunan filozofları dünyâyı sırf akılla kavramaya kalkınca İkbâl’in dediği gibi tecrübe ve deney ihmâl edilmiş, Yunan medeniyeti bir teorik felsefe medeniyeti olarak kalmıştır. Semavî dinlerin Peygamberlerinden sonraki gelişmelere baktığımızda da durumun aynı olduğunu görüyoruz; Hz. Mûsa’nın dünyevî karakteri daha bir öne çıkmış, İsrailoğulları bu karakteri iyice çığırından çıkararak Begoviç’in dediği gibi dünyâ görüşlerini tümüyle “bu dünyâcılık” üzerine kurmuşlardır. Hz. İsa buna tepki olarak uhrevî karakteri öne çıkarmış, ondan sonra da Hıristiyanlar işi çığırından çıkararak bütünüyle öbür dünyâcı bir ruhbanlık üretmişlerdir. Nihayet Hz. Muhammed gelmiş ve dengeyi yeniden kurmuştur. Begoviç’in tâbiriyle Muhammed, Mûsa ile İsa’nın, dünyevî ile uhrevî karakterin, kısaca Doğu ile Batı arasında İslâm’ın dengeli duruşunun adıdır.
İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YENİLİK ARAYIŞLARI KİŞİLER, FİKİRLER, AKIMLAR - ŞUBAT 2011 - İNŞA YAYINLARIKitabı yarım bıraktı
·
128 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.