Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

400 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Tana French'in bizde çıkan üçüncü kitabını da az önce bitirdim. Öncelikle söylemem gerekirse bu kitaba yapılan olumsuz yorumların hiçbirine katılmıyorum. Aksine son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptı diyebilirim. Okuru hikayenin içine çeken ve bir an olsun gözlerini kaçırmasına izin vermeyen bir anlatıma sahipti. Peki neden bazı okurlar sevmedi? Hemen cevabını vereyim: Bir kere hikaye bir kırsalda geçiyor. Kırk sekiz yaşındaki emekli bir polisin şehirden uzakta bir yere yerleşmesini konu ediyor. Etrafı dağlarla çevrili bu köyde balık tutuyor, kargaları izliyor, satın aldığı köydeki evin tamiratlarıyla günlerini geçiriyor. Bazı okurlar bu bölümleri okurken oflayıp puflamıştır ama ben aksine bu satırlardan büyük keyif aldım. Öyle hareketli bir kurgusu yok evet ama okuyana dinginlik veren bir anlatımı var. Yazar oltasını atıyor bize, bizi yakalıyor bırakmıyor. Efsunlu anlatımı bizi büyülüyor, sayfalar elimize yapışıyor ve gözlerimizi kaçırmamıza izin vermiyor. Maalesef okurların bir çoğu kitabın akıcılığına bakıyor. Yüksek tempolu bir kitap okuduklarında o kitap iyi, hikaye yavaş akıyorsa kötü gibi. Halbuki bu kitapta çevresel betimlemeler de yok. Yani okuyanı sıkması mümkün değil. Hele hele detaylı denmesi bana göre çok yanlış. Orman gezisi, ev tamiri falan derken sadece bunlar mı var kitapta? Elbette hayır. Gizemli bir çocuk çıkıyor karşımıza. On üç yaşında ve çok ezik, çok utangaç ve fakir. Emekli polisimizi gizlice izliyor, bir derdi var belli ki. Usul usul yaklaşıyor ve sonunda karşısına çıkıp ona abisinin kayıp olduğunu anlatıyor. Emekli polisimiz ilk çocuğun dediklerini dikkate almıyor. Evden kaçan her genç gibi kaçıp gittiğini düşünüyor. Ama sonra belki acıdığından belki de çocuğu kendine yakın hissettiğinden bilinmez, araştırmalarına başlıyor. Dikkatli adımlar atarak, köydeki insanları da şüphelendirmeden bir avın peşine düşen tazı gibi iz sürüyor. Sadece bu olsa iyi. Bu kırsal bölgede yaşayan insanların başka bir derdi daha var. Koyunların parçalanarak ölmesi. Hayda diyoruz, iki gizem birden. Gel de çık işin içinden. O köyde neler oluyor diyoruz okudukça. Kitap her ne kadar polisiye gizem olarak geçse de yazarı bizlere daha çok insanlığı sorgulatıyor. Örneğin on üç yaşındaki çocuğu ele alalım. Çocuğun ailesi çok fakir ve köylü onları sırf fakir oldukları için hor görüyor. Aşağılık bir yaratıkmış gibi önemsenmiyor bunlar. Bu çocuğa ve ailesine toplum tarafından bir yabani gibi davranılması benim içimi burktu. Yazar tüm bunlara ek olarak ahlak, terbiye ve görgü kuralları arasındaki sınırların herkes için aynı olmayabileceğini de vurguluyor. Kırsal kesimde yaşayan insanların dedikoduya daha çok meyilli olduğunu, geçmişle hesaplaşma, maddiyatın insanların davranışlarındaki etkisini sorguluyor. Gizem hemen hemen her okurun ilgisini çeken bir tarz. Çünkü merak hep var, konusu okuyanı çekiyor ve belirsizlik insanı geriyor. Bir de kırsal kesimde yaşayan insanların hayatları her daim ilgimi çekmiştir. Belki bu sebepten ötürü çok sevdim kitabı. Bence okuyun, inanın vakit ayırmaya değer.
İz Sürücü
İz SürücüTana French · İthaki Yayınları · 202254 okunma
·
463 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.