Item: Işığın Tacı
Rating: 10 puan verdi
Author: Skrn

Skrn

@Mavila·

01 Mayıs 2022 19:16

384 syf.

10/10 puan verdi

Okuyun! Okutun!

Işığın Tacı. Evet, harika bir kitapla sizlerleyim. Son zamanlarda bu kadar güzel bir kitap okumamıştım. Epik Fantastik tarzında yazılan kitabın yazarının Türk olması da göğsümü ayrı bir gururla kabartmadı değil. Çok mutlu oldum, böyle bir kitabın yazılmış olmasına ayrı, yazarın Türk olmasına ayrı, bizden birisi olmasına ayrı mutlu oldum. Kim aksini iddia ederse etsin Türkiye’de epik fantastik roman neredeyse yok. Hatta yok. Varsa ve ben farkında değilsem bana ayrıca o kitabı bildirirseniz sevinirim. Zevkle okurum. Ama şu anda benim bildiğim yok ve bu kitap damağımda eşsiz bir lezzet, gözlerimde ayrı bir gurur bıraktı. Kitabın konusuna geçiyorum. Sizlere SPOİLER vermeden ne kadar anlatabilirsem o kadar anlatacağım. Kitap öyle bir başlıyor ki… Soluksuz okumak istedim desem yeridir. Soluksuz okudum mu peki? Hayır. Çünkü kitabın bitmesini hiç ama hiç istemedim. Karakterlere doyamadım. Kitaba hiç doyamadım. Neyse, konumuza dönecek olursak kitap doğrudan savaşla başlıyor. Ama ne savaş… Savaşın içine bir anda düşüyorsunuz. Dostlarınız sizi bir anda sırtınızdan bıçaklarsa ne olur? Yazar, o acıyı ve duyguları öyle güzel hissettirmiş ki bazı kısımlarda ağlarken bazı sayfalarda kahkaha attım. Konuya tekrar dönüyorum. Savaş, Merritum’da – evlerinin içinde- onları buluyor ve bir anlık şokun ardından onurla ayakta durarak savaşıyorlar. Evlerini korumak için… Kimden? Dostlarından, annelerinden, babalarından ya da çocuklarından… Kitaba dair ne anlatsam SPOİLER olacağını düşünerek mümkün mertebe duygularımı ve örgüyü anlatmak istiyorum. Karşımızda harika bir evren var. Bu evrenle tanıştığım için çok ama çok mutluyum. Açık yüreklilikle söylüyorum. Bu evren öyle bir evren ki basamak basamak inşa edilmiş, ilmek ilmek sabırla örülmüş, renk renk yerleştirilmiş. Tanıştığımız her bir karakter içimizden birisi, her bir karakter ayrı bir renk ve en önemlisi hepsi ayrı güçlere sahip… Bu güçlerin ne olduğunu SPOİLER olmadan ne kadar anlatabilirim, inanın bilmiyorum. Kitapta elementsel güçlerden tutunda hayvan ruhlarına, hayvan ruhlarından tutun da koruyucu antlaşmalara kadar ne ararsan var. Kelimelerin hepsi özgün, evren özgün, her şey özgün… Hatta bazıları dilime çoktan yerleşti bile. Mesela ‘Işık Liberim’ olsun istiyorum. Kitabı okuduğunuz zaman ne istediğimi anlayacaksınız. Ve eminim ki daha görmediğim birçok şey devam kitaplarında karşımıza çıkacak. Üç Güneşe sahip bir evrenden söz ediyorum. Dediğim gibi, kitap ilmek ilmek işlenmiş bir hazine. Merritum Halkı kendisini bir anda savaşta bulurken hem o savaşı sağ atlatmaya, hem krallarını, prensi ve prensesi korumaya, hem de dimdik ayakta durmaya çalışıyor. Kral ama ne kral… Güneş gibi içimizi ısıtan bir kral. Öyle bir ülke inşa etmiş ki içindeki her insan sanki çocuğu… Savaşı bir çok karakterin gözünden farklı bakış açılarıyla okurken savaş sahneleri, diyaloglar, zekice yazılan her unsur beni öyle etkiledi ki… Spoiler vermeden anlatmaya çalışmak çok zormuş. Kitap öyle bir kitap ki ne anlatsam SPOİLER. Kitaptaki tüm karakterleri – Tenebris hariç - öyle çok sevdim ki… Bazı satırlarda gözyaşlarıma hakim olamadım, bazı satırlarda onlar yerine de gururlandım. İlk başta Merritum’daki tüm insanlar böylesi onurlu olamaz diyorsunuz, birçok soru kafanızda beliriyor ama tüm sorular okudukça öyle mantıklı bir temele oturuyor ki yazarın kalemine hayran kalmadan edemiyorsunuz. Tek eleştirim kitap çok kısa. En az 1000 sayfa olmalıydı. Bana yetmedi. Şimdi devam kitaplarının hemen çıkması için resmen dua ediyorum. Oldukça uzun sürecek bir serinin temelleri atılıyor bu kitapta. Zaman Çarkı okuyanlar, Malazan okuyanlar beni daha iyi anlayabilir diye düşünüyorum. Daha göreceğimiz çok şey, okunacak çok savaş var. Bu kitabı Zaman Çarkı ve Malazan’la kıyaslamama okurken kesinlikle engel olamadım. Kesinlikle İngilizceye çevrilmeli dediğim bir kitap bu. Onlara: “Epik Fantastik bizde de yazılıyor, şimdi de merakla siz İngilizceye çevrilmesini bekleyin,” diye kesinlikle hava atmak istiyorum. Kitabın içine birden fazla unsur öyle güzelce yerleştirilmiş ki… Okurken kendimi Aeterna’da yaşamak istemekten alamadım. Işığın ve karanlığın savaşı ancak böyle güzel başlayabilirdi. Kitabın en ama en çok hoşuma giden kısmı tüm olay örgülerinin girift bir şekilde birbirine bağlanmaları ve en sonunda oldukça anlamlı hale gelmeleri, yine yer yer karşımıza çıkan ağıtların, şarkıların ve şiirsel bölümlerinse ayrı bir hazine olduğunu düşünüyorum. Kelimeler parıldıyor, şiirler teninizi ısıtıyor, karakterler kalbinize yerleşiyor. Şimdi sırada devam kitaplarını beklemek var. Sanırım o zamana kadar kitabı birkaç kez daha okuyacağım. Yazarın ilk kitabı ama bu kitap harika bir efsanenin başlangıcı… Fantastik seven herkesin kesinlikle okumasını öneririm. Bu hazineyi tek başıma keşfetmemeliyim değil mi? Auron -üç güneşten birisi- üstünüzde parıldasın dostlar. SPOİLER vermeden ancak bu kadar yorum yapabiliyorum. Kitaba puanım kesinlikle on üzerinden on. Yıldızlı bir on. –Pardon, güneşli bir on!- Alıntıları bırakmadan da geçmeyeyim. Her birisine ayrı ayrı kalbimi bıraktım. **** “Hiçbiri ölümden sevgisizlik kadar çok korkmuyordu.” “Bazen savaşı tek bir sözcük kaybettirir, tek bir harf kazandırabilirdi.” “Çünkü insanlar kaybettikleri şeylerle yaşamayı öğrenseler bile kaybettiklerini tekrar bulma umudu akıllarını kaybetmelerine sebep olabilir.” “Mons'taki hocasının hep dediği gibi: "Barış istiyorsan savaşa hazır ol." "Hepimiz ölümle eninde sonunda karşılaşacağız. Bunu neden gülümseyerek yapmayalım ki?" "Kendisi hakkında bilgisiz bir cahil, etrafındakiler için destekten çok ayağa bağlanmış pranga gibidir," derdi Bilge İteri sık sık. “Hayır, hayır düşmanın yüzüne bakılmaz. Bırakın o sizin yüzünüze baksın.” “Ezilen tekrar dikilir, yıkılan tekrar yapılırdı. Peki, ölen tekrar geri gelir miydi?” ***Ve son olarak; Eski bir Aeterna sözü: "Ölüm size gülümsemez ama siz ona gülümseyebilirsiniz," der. ***Lütfen, birisi beni Aeterna’ya ışınlayabilir mi?