İnsanlığın ketum taraflarına el atan kitapları çok seviyorum. Hani herkesin bildiği ama konuşmadığı, düşündüğü ama dile getirmediği, hissettiği ama kendine sakladığı..Ayıplanmaktan korktuğu, kendine ya da insanlara yakıştırmadığı şeyler..Ama işte, edebiyat var değil mi?
Edebiyat, nam-diğer mürekkepbalığı, hani şu kafadanbacaklılar sınıfından olan..Kafasıyla yürüyüp giden..Hani şu onkollular grubundan olan, kolunu her yere uzatan..
Mürekkepbalığı aydınlığa boyadığımız yerlere mürekkep damlatıp asıl yüzümüzü ortaya çıkarmakta mahir. Olması gerekenlerin bizim gibi karmaşık varlıkları anlatmakta cüce kaldığını göstermekte becerikli. Ve avuçlarımıza sorular döküp yüzümüzü onlarla yıkayalım, daha da aydınlanalım diye var.
Bu kitabı okurken, vay be ne cümle kurmuş, nasıl da güzel anlatmış falan demez okur. Alelade aktarıyormuş gibi davranır yazar. Ama 91 sayfa bitince sizi bir yerlere, bir şeyleri size çarptığını fark edersiniz.
Yazar bir yetişkinin gözünden çocuk sahibi olmaya dair derinlikli sorgulamaların içine sokar okuru. Ama aynayı ebeveynlerin yaşadıkları fırtınada savrulan, şekillenen, ruhu yaralanan çocuğa da çevirir.
Dünyanın en güzel şeyidir çocuk sahibi olmak, ama aynı zamanda bağımsızlığını yitirmek, bir daha kendine ait bir hayatın olmayacakmış gibi hissetmektir de..Çocuğun bir gülümsemesinde hayatın anlamını bulmak da insana aittir, o çocuğun yaşamı için vazgeçtiklerimizin pişmanlığını duymak da..Bınları söyler yazar. Kimsenin dile getirmediği, herkesin kabul eder göründüğü meseleleri kurcalamakta çekinmez.
Ebeveyn olmayı, bir çocuğa “sahip” olmayı hem yanağından, hem kulağından tutup getirir yazar. Oturtur önümüze ve sorar: “Kurtarmak mümkün mü çocukları?” ya da “çocuklukları?”
Mümkün derim ben.
-HERKES çocuk sahibi olması gerekiyormuş gibi düşünmeyi bıraktığında..
-BAZILARI, çocuk sahibi olmamayı kendine özgürce hak görebildiğinde..
-HERKES mükemmel olmaya çalışmayı, çocuklar için saçlı süpürgeli cümleler kurmayı, kendi hayatından vazgeçmesi gerekiyormuş gibi davranmayı bıraktığında..
Belki o zaman, çocuklar oltanın ucunda çırpınıp durmaz, belki kurtarıcıya bile gerek kalmaz, kimbilir?