Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İslami Yaşamın Özelikleri
Dengeli Yol İslam'da dünyayı ve dünyalığı reddetmeyi gerektiren hiçbir neden yoktur. Bu dinin mistik felsefe ve toplumsal düzenin öngördüğü ruhbanlık, dağ başında yaşamak gibi şeylerle hiçbir ilişkisi yoktur. İslam şeriatında intihar etmek haramdır. Bedensel işkence, her şeyden el etek çekme, bekar kalma İslam tarafından hoş görülmemiştir. Kendini bulmak adına dağlara çıkmak, sürekli yalnızlık kabul edilemez davranışlardır, çilecilik insan fıtratına aykırı bir harekettir. Nefsin isteklerini sürekli engellemek, ibadet ve zühtte aşırıya kaçmak Islam'in mesajı ile çelişir. Yüce Allah bu konularda bir boşluk bırakmıyor. De ki: Allah'ın kendi kulları için yarattığ süsleri ve güzel rızıkları haram kılan kim? Yiyin için fakat israf etmeyin! Peygamberimiz de "Islam'da ruhbanlık yoktur" ve "Evlenmek, benim sünnetimdendir, kim benim sünnetimden yilz çevirirse benden değildir" buyurmuş ve sürekli oruç tutan, bütün gece namaz kılan Abdullah b. Ömer'e de şöyle demiştir: "Bedeninin sende hakkı var, gözününde, eşininde. Bazen oruç tut, bazen tutma." Kur'an'ın Müslümanlara yaraşır bulup özendirdiği dua şöyledir: Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru. Islam inancına göre yigitlik, kişinin insanlara ve dünyaya sırtını dönerek bir kuytu köşede zikir çekmesi değil, yüce Allah'ın adını yaşam kavgası, ticari telaş ve gündelik koşuşturma esnasında zikretmesi dir. Kur'an-ı Kerim bu tür insanları övmek sadedinde şöyle buyurur: Adamlar vardır, ne ticaret ne alışveriş kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz; kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar Islam, çağrısını sadece Allah'ı anmak ve ona ibadet etmekle sınırlamaz; aynı şekilde, temiz bir kazanç elde etmeye ve cömert bir hayatı yaşamayada davet eder. Kur'an-i Kerim'de şöyle buyurulmuştur: Namaz bitince yeryüzüne dağılın. Allalin lütfendan rızık arayın. Allah'ı çokça anın Gündeme getirdiğimiz bu ögretiler, toplumsal yapının ve güçlü prensiplerini, değişmez gerçeklerini içerir. Islam'ın ahlaki öğretilerinin, akılcı medeniyette olduğu gibi değişken ve subjektif olmayan son derece güçlü ilkeleri vardır. Özünde kötü olan bir şey, kıyamet gününe kadar kötüdür; özünde iyi olan bir şey, her dönem ve her yerde iyidir. Haya, edep, dürüstlük, vefa, sözünde durmak, doğruluk, emanete riayet, iffet, günahlardan kaçınmak bütün devirlerde, her yerde ve her durumda "iyi"dir. Bu nitelikler, bu ahlaki değerler her yer ve zamanda övülen, insanlığın ihtiyaç duyduğu değişmez gerçeklerdir, prensiplerdir. Bunların karşıtı olan hususlar ise her zaman ve her yerde kötüdür ve yerilir. Ancak, gerek kendi iç dinamiklerine gerek kokuşmuş bir çevre ve sağlıklı olmayan bir eğitimin dışsal etkilerine maruz kalmış kusurlu bir akıl, bu özelliklerin yer yer doğruluğuna yer yer de anlamsızlığına karar verebilir. Halbuki insanın zevkleri, vicdanı, tecrübesi veya aklı hiçbir zaman ahlaki değerlerin ölçütü olamaz, ahlaki standartları belirleyemez. Çünkü bu özelliklerin herbiri değişken ve güvenilmez olup, çeşitli şartlardan etkilenebilir. Toplumlar, felsefi ve akılcı medeniyet dönemlerinde çoğu zaman sofistlerin ağına düşer. İyilik ve kötü lüğün tanımlanmasında kadim ölçülerden kuşkulanmaya; ahlaki nitelikleri, güzellik ve çirkinliği zaman ve zemine göre değişebilen, göreceli bir şekilde kabul etmeye başlarlar. Böylesi toplumsal bir psikoloji, büyük ahlaki ve sosyal buhranları doğurur. Bu psikolojiye kapılan her toplum, hangi dönemde olursa olsun yok olmaya mahkumdur, onu hiçbir şey kurtaramaz. Antik Grek toplumu bu yüzden yok olmuştur. Kadim Iran uygarlığı her şeyi mübah görmeye başladığında, medeniyet ve toplum düzeni altüst olmuş, sonuçta yok olup gitmiştir. Romalı ve İranlı tarihçiler bu iki büyük toplum hakkında değerlendirmeler yapmış, toplumsal çözülüşleri, medeniyetlerin yıkılışı, impa ratorluklarin çöküşü hakkındaki kanaatlerini açık ve net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Ortak kanaat, ahlaki değer ve ölçülerin yitirilmesi, aile düzeninin çözülmesi, kavga ve kargaşanın durmaması, İran ve Roma toplumlarında iç huzursuzluğun devamlılık kazanmasıdır. Her iki uygarliğin yıldızları sonsuza kadar kararmıştır. Günümüz Avrupada, bu iki kadim toplumun akıbetine doğru ilerliyor. Batıli düşünür ve reformistler uzun süredir bu tehlikenin farkında ve buna dikkat çekmeye çalışıyorlar. Konferanslarında, yazılarında bu konudaki feryatlarını gizlemiyorlar ve açıktan açı ga Batı medeniyetinin ölüm döşeginde olduğunu, in tihar yolunda ilerlediğini, günlerinin hatta saatlerinin sayılı bulunduğunu, sonunun yakın olduğunu söylü yorlar. Fakat bununla birlikte, bu bunalıma bir çare bulamıyorlar, çünkü ipin ucunu çoktan kaçırmışlar. Bu medeniyeti intihar yürüyüşünden alıkoyacak, korkunç kıyametinden kurtaracak sadece ve sadece son peygamberin öğretileri ve ahlak hakkında hüküm vermeyi, iyi ve kötünün ölçütlerini belirlemeyi akla ve tecrübeye bırakmayan, korunmuş semavi dinin kendisidir. Dizginleri elinde tutan ve uygarliga önderlik yapmaya devam eden hälà bu dindir: uygarlık gemisine kaptanlık yapıp korsanlardan, kasır galardan korumaya çalışan sadece odur. Kur'an şöyle sesleniyor: Bugün, acımasını, esirgemesini hak etmiş olanların dışında, kimseye Allah'ın hükmünden kurtuluş yoktur!
Sayfa 118 - MahyaKitabı okudu
·
270 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.