Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1416 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Muazzam bir eseri geride bıraktık ve en başta söylemem gerekiyor ki uzun bir inceleme olacak. Ömer Seyfettin adına sitemizde belki de en uzun inceleme olacak. Bunun 2 temel sebebi var. Birisi yazarı tanıtmak ve onun eserlerine olan saygıyı göstermek, diğeri de eklenen kitapların çok fazla olması hasebiyle bilgi kirliliğini engellemek. Bu yüzden çok uzun, çok kapsamlı ve yaptığım tüm araştırmaları içeren oldukça bilgilendirici bir eser olacak. Elimden geleni yaptığımı söyleyebilirim. 12 Punto ile yazılmış 16 sayfalık uzun bir inceleme olduğunu belirteyim. Öncelikle olmayan kitapları ekledik, yani yayımlanmış ve birçok kere kitap haline getirilmiş hikayeleri sona bıraktık. Tek tek inceledik. Daha öncesinde ise hikayeleri dışında kalan birkaç belli başlı eserini detaylıca inceledik. Ömer Seyfettin okumak için, edebiyat sınavlarına çalışmak ve hazırlanmak için dahi kullanabileceğimize inandığım bir yazı meydana getirdik. Bu satırları yazarken yazının sadece kemik kısmı vardı, detaylar da eklendi ve düzenlendi. Elimizden geleni yapmaya çalıştık. Başlıyoruz. 35 yaşında vefat etmiş yazarın sanatını gerçek bir sanatçı edasıyla icra ettiğini görüyoruz. Tabii ki her hikâye mükemmel değil, tabii ki her yazı bizlerde bir iz bırakmıyor ama hangimizin hayatı tam da istediği şekilde gidiyor ki… Ömer Seyfettin’in yazardan çok hatta bilinen her özelliğinden çok ÖĞRETMENLİK mesleğini onurla taşımış bireylerin bir temsilcisi olması bende çok önemlidir. Aynı zamanda edebiyatta Türkçülük akımının kurucularından olup dilde sadeleşmenin de savunucuları arasındadır. Bu sadeleşme meselesi çok önemlidir çünkü sanat için sanat yapanlardan ziyade toplum için sanat yapanları her zaman ayrı bir özenle tutarım. Bu insanların benim için anlamı büyüktür. Toplum için çabalamayan insanları sevemiyorum ya da. Ölümü ise beni hayatından çok daha fazla etkilemiştir. 1920 yılında sadece 35 yaşında iken Haydarpaşa Numune Hastanesine yatırılır ve burada vefat eder. Kimse cenazesini sahiplenmeyince bu büyük edebiyat adamı kimsesiz zannedilir. Hatta bu zannın getirdiği netice olarak cesedi kadavra olarak da kullanılır. Mezarında bile rahat bırakmadıkları bu nadide eğitmen en sonunda Zincirlikuyu’da huzuru arar. Çocuk temasını ön planda tutmasıyla bilhassa çocuk gelişimi dalında öğretmenlik ve akademisyenlik üzerine çalışanların mutlaka okuması gereken, eğitici bakış açısı nedeniyle eğitmenlerin okumaya teşvik etmeleri gerek, Türk hikayeciliğine getirdiği yeni bir bakış açısı ve Türkçe üzerine katkıları nedeniyle de unutulmaya yüz tutmuş değil kıymeti bilinen yazarlar ve eserleri arasında anmamız gereken bir eğitmenimizdir Ömer Seyfettin. YKY ise (inançlarının ne olduğunu bilmesem de Allah hepsinden bin kere razı olsun) bu durumları göz önüne alarak harika bir eseri yeniden bizlere kavuşturmuş. Onlarla da iftihar ediyorum her seferinde. Ayrıca kitapların eksik baskılarını tamamlayarak, diğer parça parça yayımlanan başta Bütün Öyküleri olmak üzere tüm eksikleri de elimden geldiğince tamamladım. Mesela Bilgi Yayınevi’nin Bütün Eserleri tam 17 baskıyla yayımlanmış büyük bir setti. Ama bu setin ilk kitabı yoktu. Bu garipliği de gidermeye çalıştım. Karmaşık isimlerle, farklı yazımlarla yapılan ek baskıları düzenledim, güncel resimler ekledim. Altı üstü yazılı baskıları kaldırdım. Temiz fotoğraflar ekledim. Kütüphaneci bilhassa yeni kütüphaneci arkadaşlar, rica ediyorum ki çarkı tıkamayın. Lütfen. Emek harcıyoruz. Mesela 2017 yılında Beyan Yayınları tarafından Çocukluk Hatıraları kitabı çıkarılmış. O kitabın içindekiler de yazarın öyküleri arasından seçmeler ama bilgilendirme yapmayı ihmal ettikleri için (çok önemli bir sır saklıyorlar ya) içeriğini bilemiyoruz. Çeşitli hikayeler aldıklarını biliyoruz. Seçme Hikayeler şeklinde onlarca baskı olduğu için farklı isim kullanmışlar. Sanki böyle daha çok okunacakmış gibi. Bu kitabın notunu da bu şekilde almış olduk. Yine aynı şekilde Ömer Seyfettin Dizisi 9 Numaralı Kitap olarak basılan Dalga – Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür kitabı, Kurgan Edebiyat tarafınca 8 farklı hikâyenin bir araya getirilmesiyle oluşturulduğundan bunu da liste dışında bıraktım. Notlarınız arasına ekleyebilirsiniz dilerseniz. Yine kitapta olmayan ve Ketebe Yayınevi tarafından Genç Kızlar İçin Altı Derste Tabii Yazmak Sanatı isimli bir kitap var ki onu da ayrı değerlendireceğiz. Okuma listemize eklemiş bulunduk. Bir nevi uzaktan eğitimin ilk örneğidir bu eser. 1918-1919 yılları arasında yayımlanan Osmanlıca Kadın dergilerinden Türk Kadını dergisinde yayımlanan yazılardan oluşur. En temel amaç ise genç kızlarımıza yazma sanatını öğretmektir. Değerli olduğu belli bir eser lakin bu esere erişemedik sadece genel bilgiyle konuşuyoruz. Palet Yayınlarının Dünden Bugüne olarak 3 kitaplık yayımladığı dizi de Ömer Seyfettin öykülerini içeren, farklı isim kullanılarak aynı öykülerin karmaşık bir baskısı olduğundan bu kitabı okuyanların, o 3 kitaplık seriyi okumalarının da gereksiz olduğunu söyleyebiliriz. Yine Ailem Yayınevi imzalı ‘En Güzel Hikayeler’ de bu minvalde adeta katledilen, bütün çarkı bozan kitaplar arasındadır. İlla bu isimde bir kitap okuyacaksanız emektar Varlık Yayınlarından çıkan, Yaşar Nabi Nayır imzalı En Güzel Dünya Hikayeleri kitabını önerir ve isteyenle paylaşırım. Yine Zafer Yayınlarının bu isimde bir baskısı var onu da liste dışında bırakmanızı öneririm. HİKAYELER adı altında yayımlanan birkaç ciltlik baskı da benzer özellikte olduğu için onlardan da uzun uzun bahse gerek duymuyorum. Çeşitli hikayelerinden oluşan İYİ FOTOĞRAFÇI (neden böyle isimlendirmeler yaparlar hiç anlamam, böyle bir hikayesi dahi yok), MAKALELER kitabı ise Dergah Yayınları tarafından 1000 sayfadan fazla yazılmış ve büyük emek sarf edilmiş eseri. O eserin baskısını ise bulamıyoruz. İlk yazdıklarından son yazdıklarına kadar tüm yazılarını belirli bir düzen içine oturtmuşlar ve bende büyük merak uyandırdı ama şimdi bulamıyorum. Okunması gereken kitaplarından. En sonlarda okunması gereken kitaplarını ayrı bir liste olarak da sunacağız. ESKİ DEFTERLER adıyla Karatay Akademi tarafından farklı isimle yayımlanan ve okunmasını tavsiye etmediğim (karışıklık çıkardıkları için yoksa bir düşmanlığım yok) çeşitli hikayelerden oluşan eseri de liste dışında bırakıyorum. ŞAİR ÖMER SEYFETTİN ise Nazım Hikmet Polat’ın derlediği, yazarın baskı yaptırmadığı ama sonradan derlenen şiirlerinden oluşan ve yalnızca öyküleri değil şiirleriyle de edebiyata etki eden bir yazar olduğunu gösteren kitabını ise okunma listesine alıyorum. Burada da belirtmek istedim. En son yine bahsedeceğim. Yine SALAHADDİN EYYUBİ ve BİLGİN şeklinde Diyanet Vakfı tarafından bastırılan 20 sayfalık bir kitap var ki bunu da liste dışında tutacağım. Çünkü böyle bir öyküsü yok yazarın. Neden böyle bir çalışma yaptılar ve 20 sayfayla broşür gibi israf yaptılar anlamıyorum. Hiçbir faydası yahut katkısı olmayan bir eser. Onu da liste dışında tutmanızı rica edeceğim. TURAN ise yine kitabın içindeki öykülerde olmayan, birtakım hikayelerden mi yoksa makalelerden mi oluştuğunu bilemediğim, bu sebeple okuma listeme eklediğim bir eser. TURAN DEVLETİ ise daha evvel okuduğum ve okunmasını tavsiye ettiğim, makalelerinden oluşan bir kitaptır. YARINKİ TURAN DEVLETİ adında sadeleştirilmiş başka bir baskısı da mevcuttur. Onun da baskısı mevcuttur isteyen olursa. TURAN MASALLARI ise içerisinde çeşitli öyküler bulunan ve yine bu kitabın dışında öyküler içermeyen, bu yüzden ayrıyeten okunmasının lüzumu olmayan bir baskı. Burada lüzumsuz, gereksiz dediklerimiz o kitapların kötülüğünden değil; tamamen bu kitapta bulunduğu için tekrar okumanın zaman ve maddi kayıp olacağını belirtmek içindir. Yoksa herkes istediğini okur dostlar. TÜRK ÜLKÜSÜ ve TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ olarak eski ve yeni birkaç baskısı olan kitap ise okuma listemde olan ve bu kitaptan sonra okuyacağım eserdir. Bir hikâye olmayıp pek çok yazıdan (makalelerden) oluşan bir eserdir. YKY’den çıkan ve okunmasını tavsiye etmediğim bir eser bile var. TÜRKÇE REÇETE kitabı. Seçilmiş öykülerinden oluşan ve bu kitapta yer alan öyküleri barındıran bir eser çünkü. YKY’yi ne kadar sevdiğimi bilenler bilir ve onları bile liste dışı tutuyorsam ne kadar objektif olmaya çalıştığımı varın siz de görün. Öncelikle bu kitabın içerisindeki öyküleri, harf sırasını da gözeterek düzenli bir biçimde paylaşalım: “1/2, Acaba Ne İdi, Acıklı Bir Hikaye, Açık Hava Mektebi, Ant, Antiseptik, Apandisit, Ashabı Kehfimiz, Asilzadeler, Aşk Dalgası, Aşk ve Ayak Parmakları, At, Ay Sonunda, Ayın Takdiri, Bahar ve Kelebekler, Baharın Tesiri, Balkon, Başını Vermeyen Şehit, Beşeriyet ve Köpek, Beyaz Lale, Beynamaz, Bilgi Bucağında, Binecek Şey, Bir Çocuk Aleko, Bir Hatıra, Bir Hayır, Bir Kayışın Tesiri, Bir Refikin Defter-i İhtisasatından, Bir Vasiyetname, Bir Temiz Havlu Uğruna, Birdenbire, Bit, Bomba, Boykotaj Düşmanı, Buse-i Mader, Busenin Şekl-i İptidaisi, Büyücü, Cesaret, Cimnastiğe Dair -2 (başlık böyle ve birincisi yok), Çakmak, Çanakkale'den Sonra, Çirkin Bir Hakikat, Çirkinliğin Esrarı, Dama Taşları, Deve, Devletin Menfaati Uğruna, Diyet, Dünyanın Nizamı, Düşünme Zamanı, Efruz Bey, Efruz Bey'in Açık Hava Mektebi, Eleğim Sağma, Elma, Erkek Mektubu, Ezeli Bir Roman, Falaka, Felsefe, Ferman, Fon Sadriştayn'ın Karısı, Fon Sadriştayn'ın Oğlu, Forsa, Foyadan, Gayet Büyük Bir Adam, Gizli Mabet, Gurultu, Harem, Hatiften Bir Seda, Havyar, Hayırlı Bir Fal, Hediye, Herkesin İçtiği Su, Heykel, Horoz, Hürriyet Bayrakları, Hürriyet Gecesi, İffet, İhtiyar Olsam Da (Mahcupluk İmtihanı), İhtiyarlıkta Mı Gençlikte Mi, İki Mebus, İlk Cinayet, İlk Düşen Ak, İlkbahar, İlk Namaz, İnat - Beyaz Serçe, İrtica Haberi, Kaç Yerinden, Karmanyolacılar, Kaşağı, Kazık, Kazın Ayağı, Keramet, Kesik Bıyık, Kır Sineği, Kıskançlık, Kızılelma Neresi, Koleksiyon, Korkunç Bir Ceza, Kurbağa Duası, Kurumuş Ağaçlar, Külah, Kütük, Lokanta Esrarı, Makul Bir Dönüş, Meh Ma Emken, Mehdi, Memlekete Mektup, Mermer Tezgah, Miras, Muayene, Muhteri, Müjde, Mürebbiye, Nadan, Nakarat, Namus, Nasıl Kurtarmış, Nezle, Niçin Zengin Olmamış, Nişanlılar, Nokta, Pamuk İpliği, Pembe İncili Kaftan, Pembe Menekşe, Perili Köşk, Pervanelerin Ölümü, Piç, Pireler, Post Kavgası Kaldırılacak, Primo Türk Çocuğu, Rüşvet, Sahir'e Karşı, Sebat, Sivrisinek, Sultanlığın Sonundan, Şefkate İman, Şimeler, Tam Bir Görüş, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür, Tatlısu Frenkleri, Tavuklar, Teke Tek, Tenezzüh, Terakki, Teselli, Topuz, Tos, Tuğra, Tuhaf Bir Zulüm, Türbe, Türkçe Reçete, Tütün, Uçurumun Kenarında, Uzun Ömür, Üç Nasihat, Velinimet, Vire, Yalnız Efe, Yaşasın Dolap, Yemin, Yeni Bir Hediye, Yuf Borusu Seni Bekliyor, Yüksek Ökçeler, Yüz Akı, Zeytin Ekmek. - Şimdi hikayelere genel bir göz atacağız. Alfabetik Sıra ile ilerlediğimizde ‘Acaba Ne İdi’ kitabını görüyoruz. Kitabın baskısı günümüzde yok ve içerisinde çeşitli hikayeler var. Orijinalde de 10 sayfalık bir hikâye zaten. Cabi Efendi adındaki akıl hastanesinden çıkan birinin çevre gözlemlerine dayanan, fakirlikle harmanlanmış ve İstanbul’da verilen yaşama savaşının anlatıldığı öyküsüdür. - Açık Hava Mektebi: ise hikayeleri arasında bulunmayan, Yuva Yayın tarafınca basılmış, Efruz Bey romanından bir bölümün, çocuklara göre düzenlenmiş halidir. - Ant: 7-8 sayfalık bir öykü olup kardeşlik bağlarına vurgu yapan ibret verici öykülerden biridir. Baskı olarak ise genel olarak İlk Namaz, Bahar ve Kelebekler ile Falaka öyküleriyle beraber birkaç öyküsünün yer aldığı baskıları mevcuttur. O öyküler de bu kitapta yer aldığından, o kitabı da liste dışı tutacağız. Zaten bu kitapta yer almayan öykülerinin olduğu bir basım olursa onları da belirteceğim. - Ashab-ı Kehfimiz: kitapta 40 sayfa üstüyle uzun yer kaplayan öykülerden. Bu isimdeki baskıların çok fazla sayfa sayısına sahip olması içerlerinde başka öyküler olduğu anlamına geliyor. Hikâyenin ana temasını ise yukarıda bahsettiğimiz Türkçülük akımı oluşturur. Osmanlıcılık düşüncesinin ne kadar hayali bir düşünce olduğunu, Dikran Hayıkyan adlı bir Ermeni gencinin hatıraları şeklinde naklederek bizlere anlatmaya çalışır ki, bunun da o dönem için başta Arap çölleri olmak üzere ordumuzun tebaa denilen diğer halklardan yediği darbeler ve ihanetler neticesinde hikâye edildiği ortaya çıkar. Haklı bir görüştür. Bu haklılığı, hikâyenin ana karakterinin eşi tarafından verilen mesajlarda ve yaşanan olaylarda görürüz. Ayrıca sitemizde çok daha fazla baskısı Bir Ermeni Gencin Hatıra Defteri adıyla da yayımlanmış ve bir araya getirilmiştir. Bu ikisi aynı kitaptır. - Asilzadeler: içerisinde Efruz Bey, Asiller Kulübü (Asilzadeler), Bilgi Bucağında, Açık Hava Mektebi, Gayet Büyük Bir Adam, Şimeler, Sivrisinek ve Ashab-ı Kehfimiz hikayelerini barındıran bir eser. Tamamı da bu eserin içerisinde olan hikayeler zaten. Kitap için konuşuyorum. İlginçtir Efruz (evvela Ahmet) adında bir karakterin başrolde olduğu, adeta hangi akımın rüzgârı eserse oraya savrulan, her tuza hıyar olan (üzgünüm ama en iyi böyle tarif edebildim), ne yolu ne yaptığı belli olmayan çıkarcı bir karakterin öyküsü çıkar karşımıza. En önemli etken bu durumla yazarın da dalga geçmesi ve mizahi bir öykü yazmasıdır diyebiliriz. - Aşk Dalgası: Kitabın içindeki hikayelerden biridir. 1912 yılında Genç Kalemler’de yayımlanmıştır. Kitabının içeriğinde ne var bilmiyorum lakin öykü bazında yazarın çok da üzerine yazmadığı, alışılmışın dışına çıkan AŞK üzerine yazısını okurken; toplumda kadın erkek ilişkilerinin geldiği noktada özeleştiri diyebileceğimiz, örneklerle de güzelleştirilmiş bir hikâye buluruz. Dikkat çekici bu öykünün en dikkat çekici olanı ise bir kadının mendilini tutan erkeğin resmedildiği ve sitemizde bu baskısı eklenmemiş olan Rafet Zaimler’in yayınevinin kitabıdır. İlgi çekici bir öykü, aşk için değil gözlem için tabi. - Aşk ve Ayak Parmakları, yine kitabın içerisinden bir öykü olup ayrı baskıları da mevcut bir eserdir. Aslen 5 sayfalık bir öyküdür ama ayrı baskılar tabi teferruatlı. Asime Hanım ve Hasan Bey arasındaki birkaç mektuptan oluşmaktadır. 1910 yılında Piyano dergisinde yayımlanmıştır. Birkaç sosyal ve toplumsal uyarıyı da bünyesinde barındıran, yazarın iç dünyasını yansıtmasına rağmen ilgi çeken öykülerinin dışında kalan yazılarındandır. - Bahar ve Kelebekler: 10 sayfalık bir öyküdür. Bazı yayınlar Osmanlıca – Türkçe olarak yayımlarken bazı yayımlar da 12-18 hikayeyle beraber yayımlamışlardır. Öykünün özelinde bakacak olursak sağlam mesajlar görürüz. 97 yaşında bir nine vardır, zamane insanlarını bilhassa kadınlarını asla beğenmez ve onlara acır. Hikâyede, yanındaki çocuk ise torununun torunu olup çok mutsuz ve hiç gülmeyen bir kızdır. Kitap okuyan çocukla konuşmaya çalışır ve eskinin daha güzel olduğunu söyler. Bunu biraz şeye benzettim. Erkeklerden örnek vereyim. Biz eskiden mahallede top oynardık, şimdiki çocuklar telefondan kafasını kaldırıp da sokağa çıkamıyorlar gibisinden bir serzenişle kendi devrinin ve o dönem yaşadığı günün farkını ortaya koyar. Sanırım bu ‘kuşak’ meselesi hiçbir zaman aşılamayacak. -BALKAN HARBİ HATIRALARI: Bu yazarın apayrı bir kitabı. Kitaptan bir hikâye değil ama yeri gelmişken biraz bahsedeceğim çünkü baskısı -şimdilik- elimde mevcut değil. Dikkate alınması gereken, tarihi bir eserdir. Bunu belirtelim. Çünkü Aralık 1908 ile Ocak 1909 arasındaki kısa bir zamanda gittiği Balkanlar denilen bölgede (ana olarak Selanik diye biliyorum) gözlemlerini aktardığı, kısa el yazılarından oluşan notlarını içerir. Gerek ordu gerek milletin durumunu anlatması bakımından dikkat çekicidir. YANİ ÖYKÜLERİN DIŞINDA AYRIYETEN OKUNMASI GEREKEN BİR KİTAP! - Başını Vermeyen Şehit: 10 sayfalık kısa bir öyküdür. Kitap baskılarında daima birkaç hikâye ile beraber basılmıştır. Daima dikkatimi çeken öykülerden biridir. Son dönem halk efsanelerimiz arasında yeri vardır. Birisi Derviş Mehmet’in (deli diyemezdim) öyküsü ve bu kitapta geçen öykünün benzeri, diğeri de Osmanlı padişahlarından Sultan Genç Osman’ın efsanesi olarak karşımıza çıkar. Hikâyeden ziyade mesaj veya tema daha önemli ve bence öndedir. Bu da Türk milletinin var olma bilinci ve mücadelesini, kahramanlık ruhuyla işleme ve ortaya çıkarmadır. Bunun için de kavram ve sembollerden yararlanarak bir halk hikayesini – efsanesini öykü olarak kaleme almıştır. - Beyaz Lale: Yazarın 25 sayfalık öyküsüdür. Çok dikkat çekici bir öykü olup, çok fazla eleştiri alan eserleri arasındadır. Evet çocuk kitabı değildir ama bazı komşu ülkelerimizde çocuklara verilen tarih dersleri ve onların zihinlerinde Türk düşmanı olarak yetiştirilip daha sonra meclislerinde Türk bayrağı yaktıklarını göz önüne aldığımızda; yetişkinlerin okuyarak çocuklarına daha ılıman biçimde anlatabileceği, en azından KİMSEYE ÖZENME KENDİN OL mesajı verebileceği; aynı zamanda savaşın ne kadar vahşet, iğrenç, pis bir durum olduğunu aktarabileceği özel bir hikayedir. Direkt çocuğun eline bu kitabı verirseniz korkar tabi. Olumsuz da etkilenir. Aynı zamanda Bulgarların Türklere yaptığı işkenceler ve vahşet tüm çarpıklığıyla aktarılır. Hatırlayalım ‘Mübadele’ denilen dönemde bizim milletimizin nasıl katledildiğini. Tüm tarih kaynaklarımızda bu bilgi vardır, sadece kendi özünden nefret eden ve kendine düşman olanlar bunları yalanlar. Okumaz, araştırmaz, konuşurlar. Herkes yüzünüze gülecektir, önemli olan kimin dost kimin düşman olduğunu bilmektir. Ölen dedelerimizi, tecavüz edilen kadın ve çocuklarımızın acısını ‘masallarla’ silemeyeceklerini her daim göstermemiz gerekir. Bundan rahatsız olanlar olursa da olsunlar, benden yeter ki uzak dursunlar! - Bilgi Bucağında: 30 sayfalık bir öyküdür. Harici baskısı da bulunmaktadır. Efruz Bey yine başroldedir. Milliyetçilik ile ilgili konferanslar vermesi ama hiç kitap okumaması dikkat çekicidir. Bilirsiniz Efruz Bey zaten tek bir karakter değildir. Şan şöhret düşkünü dönek bir karakter olup her kaba girmesiyle tanınan kişiliksiz bir karakterdir. - Bir Çocuk Aleko: 15 sayfalık öyküdür. Ali adında ailesini yetirip kimsesiz kalınca bir papaz tarafından büyütülerek Aleko diye çağrılan çocuğun Çanakkale savaşında kendi milletine hizmet etmesini anlatan, ailesini kaybetse de vatanını ve milli kimliğini asla kaybetmeyen bir çocuğun gururu aktarılmış. Dikkat çekici bir öyküdür. Ayrı baskısı da mevcuttur. - Bomba: 15 sayfalık bir öyküdür. Beyaz Lale öyküsü gibi Balkan coğrafyası ve Bulgarların işkencesine odaklı görünen bir hikayedir. Tabi buranın altında daha farklı mesajlar var ve ayrı baskısı olduğu için dikkat çekeceğim. Çocuklara göre bir hikâye değildir. Zaten bir kitap 40-50 sayfa ise mutlak çocuklara göredir düşüncesi hâkim, bunun da karşısında olmamız gerek. Mesela bu kitap 50 sayfa ve ben çocuklara asla okutmam. Lakin 250 400 sayfalık Gölgelerin Efendisi serisini çocuklara tavsiye ederim. Burada mühim olan sayfa sayısı değil içerik. Tekrar kitaba baktığımızda Boris ve Magda çiftine odaklanmamız gerekir. İri ve güçlü olan Boris erkekliğin ve milliyetçiliğin tasviriyken; Magda ise kadınlığın ötesinde bir VATAN tasviri olarak karşımıza çıkar. Bunun sahip çıkılması ve savunulması gereken bir nokta olduğuna dikkat çekilir; şiddet ve taciz ön plana alınarak burada kadınları EZMEK DEĞİL okuru bu şekilde rahatsız ederek Türkleri uyarmak, kadınlarına sahip çıkmalarını sağlamak ve milliyetçi erkek inşasını UMURSAMAZLIK düzeyinden çıkararak güçlendirmektir. Çocuklara asla tavsiye olunamaz. - Büyücü: Birkaç sayfalık kısa öyküdür. İnsanları tanımadan, herkesin dediğine göre iş tutarak ulaşılan sonuçların ne kadar yanlış olduğunu Doğan adında kimya ve geometri alanında bilgin birinin yaşadıklarından bizlere aktarmayı amaçlıyor yazar. - Çakmak: Birkaç sayfalık kısa öykülerden. İboş ve Mıstık adlı iki arkadaşın çakmak yüzünden girdiği davada hâkimin verdiği karar nispetinde yüzlerimizi güldüren, komik ve ironik olan öykülerinden biridir yazarın. Demek ki ta o zamandan bir ortamda çakmak asla cepten çıkarılmamalı, çıkarıldığı anda ortamın içinde kaybolacağı meselesi varmış. - Çanakkale’den Sonra, baskıları içinde bu hikâye ile beraber Diyet ve Perili Köşk hikayelerini de barındıran bir öykü – hikâye kitabıdır. Kitapta ise birkaç sayfalık kısa bir hikâye olarak karşımıza çıkmakta. Nispeten psikolojik olsa da mutlu sonla biten öykülerdendir. Çanakkale Zaferi döneminden bir hikâye olup, vatan millet aşkıyla yanan umutsuz bir gencin gelen olumlu haberin kendi dünyasına etkisiyle daha olumlu olarak çevresini gözlemlemesi ve yaşama sevinci dolmasını konu edinir. Mutlu son dedim çünkü akabinde yaptığı, daha önce hiç yapmadığı bir deneyim sonucunda mutluluğu bulacaktır. - Cesaret: 5 sayfalık kısa bir öykü. Yeni Mecmua’da 1918 yılında yayımlanmıştır. Cesaretin daima işe yarayıp yaramadığı, ne zaman gösterilmesi gerektiği ve anlamı üzerine kısa bir deneme tadında, Rum kızı da katılarak, mahalle sıcaklığı verilerek yazılmaya çalışılmış bir öykü. - Dama Taşları: 10 sayfalık bir öyküdür. Kitap olarak ise 6 ve 9 hikayelik 2 farklı baskısı mevcuttur. Dama Taşları, Nakarat, Mermer Tezgâh, Acaba Ne İdi, Gizli Mabet, Apandisit, Hafiften Bir Seda, Keramet, Çirkinliğin Esrarı ise diğer öykülerdir kitaptaki. Ali Dana Efendi karakteriyle dikkat çekici bir hikâye oluşturulmuştur. Hem güldürür hem düşündürür. Taşların ne işe yaradığını öğrenince ağzınız epey açık kalabilir. İlk anın şaşkınlığı diyelim. Ayrıca hikâyede taşınmazdan evvel bahsedilen ilk bina günümüzde Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi olarak kullanılıyor. Bilgilendirme yapalım. - Diyet: 10 sayfalık kısa bir hikayedir. Koca Ali adındaki çalışmayı çok seven ve gerçekten iyi kalpli olduğunu kısacık hikâyede bize kanıtlayan biridir. Saf bir Anadolu köylüsü tiplemesidir aslında, kalp temizliği anlamında. Bir iftiraya uğrayacaktır. İnsanların yani halkın tutumunun çok önemli ve ön planda olduğu hikâyede insanların karşısına çıkanlara güvenince sonuçlarının ne olacağı üzerine hem uyarı hem öneri niteliğinde bir hikayedir. - Düşünme Zamanı: 10 sayfalık bir hikayedir. Sonu olmayan bir öyküdür de diyebiliriz. İki kabadayının yıllar sonra karşılaşmaları ve eskiyi andıkları bir öyküdür. Badik Ahmet karakterinin Mehterhane’de 3 sene yattığını öğrenince baktım ki Yeniçeri teşkilatında bando takımına verilen bu isim halk ağzı veya argoda hapishane anlamına geliyormuş. Acaba o devirde neden böyle söyleniyordu diye meraklanmıştım. Diğer kabadayı karakter ise Ödlek Murat. Neden böyle bir isim kullandığı ise aynı hikâyenin sonu gibi koca bir muamma. - Efruz Bey: Orijinali 40 50 sayfalık bir öykü olup yazarın en çok bilinen, yanlış anımsamıyorsam Zübükzade filminin de ana fikrini oluşturan, rüzgâr nereye eserse oraya dönen iğrenç ve mide bulandırıcı bir karakterin özetinden bir toplum sunumu çıkar karşımıza. İkinci Meşrutiyet ile Birinci Dünya Savaşı arası döneme toplumsal ve siyasi bir bakış çizen, ilginç bir öyküdür. Tek başına da okunmasını tavsiye ediyorum ki farklı baskılarını isteyen arkadaşlara gönderebilirim. Ömer Seyfettin adına en iyi öykülerden olduğu kadar konusu bakımından da en çok önerilecek eserler arasındadır. - Falaka: Hem Ahmet Rasim’in hem Ömer Seyfettin bu isimde öyküsü olunca bunları sürekli birbirine karıştırıyordum. Yanlış hatırlamıyorsam bunun temel sebebi iki öykünün de Kur’an kursunda geçiyor olması. Huysuz bir hoca vardır ve çocuklar onunla uğraşmaktadırlar. Aslında eğlenceli bir öyküdür de diyebiliriz. Çok eğlenceli bir öyküdür de denebilir. Çünkü bunlar çocuk ve tabii ki yaramazlıklar yapacaklar. Öyküde ise şakanın dozunu kaçırmamak ve büyükleri zor durumda bırakmamak üzerine nasihatlerin olduğu eğlenceli satırlar bizleri karşılar. - Ferman: Milli şuur kazandırma üzerine oldukça iddialı bir öyküyle anlatım zenginleştirilmiş, 10 sayfalık bir öyküdür. KVP dizisinde Kara adındaki karakterin kendi ölüm fermanını imzalaması ile belirgin biçimde benzerlik gösterir. O dizinin de çok fazla göndermeli ve derin manalar içerdiğini göre göre öğrendik tabi. Kanuni döneminde geçmesiyle Osmanlı’nın güçlü zamanlarına özlem duyan bir kalemden çıkmış, oldukça milliyetçi bir öyküdür. Çok sevilen Tosun Paşa’nın fermanını kimse uygulamayınca bu fermanı bizzat kendisinin zorla uygulatması dikkat çekici noktadır. Tarihte yaşamış gerçek kişilerin öyküde isminin geçmesi ve belirli bir zaman dilimi verilerek öykünün işlenmesi de önemli noktalardandır. - Forsa: 5 sayfalık bir hikayedir. Kara Memiş adında bir kaptanın esir alındıktan sonra tam 40 yıl boyunca Türk gemileri gelecek diye sabırla esir olduğu günden özgürlüğüne kadar beklemesini anlatır. Hayat varsa umut vardır, sözünün ana fikir olarak bu hikâyede kullanıldığını düşünüyorum. - Gayet Büyük Bir Adam: 5 sayfalık bir kısa öyküdür. Safahat dergisinde yayımlanmaya başlanan ancak derginin kapanmasının ardından devam ettirilmeyen, roman olacağı duyurulan ama devam etmediği için hikâye olarak kalan öykülerden biridir. İzmir’de yaşayan bir adamın okumuş biri olduğu için el üstünde tutulması ve bu yapay ilgiye aldanmasını işleyen hikayelerdendir. - Gizli Mabet: 10 sayfalık bir hikayedir. Birçok baskısı yapılan bu hikâye özellikle Türk Edebiyatında pek çok romanda, bilhassa Gürpınar romanlarında karşımıza çıkan Yanlış Batılılaşma üzerine bir eleştiri niteliğinde, tabii ki roman olmaktan çok uzak, bir hikayedir. Frenk (ad seçimi bile manidardır) karakteri üzerinden kendinden utananlara, kendi değerlerinden çekinenlere adeta edebi bir sopa atmıştır yazar. Yazarın ibretlik hikayelerinden biridir. - Gökkuşağı: Başka bir adla yayımlandıysa bilemediğim, bu kitabın içerisinde Eleğim Sağma (Gökkuşağı anlamına geliyor zati) şeklinde geçen, okuma fırsatı bulduğum ve beğendiğim bir kurgusu olan hikayedir. Ayşe adındaki bir kızın yaşıtlarından çok daha güçlü olduğunu öğreniriz önce. Erkekler gibi oynamak, ata binmek ve güreşmek gibi daha çok erkeklerin yaptığı düşünülen şeylere eğimlidir. Ardından biraz daha büyüyecek ve sırf kız olduğu için bazı kısıtlamalara uğrayacaktır. Ömer Seyfettin’in bir karşı duruşu olduğunu görmemiz mümkün hikâyeden. Aynı zamanda o dönem kadınların eğitim ve toplumdaki yerlerini de tarih kitaplarından bildiğimiz kadarıyla, öğretmenimizin çok önemli bir konuya değindiğini görüyoruz. - Hafif Bir Seda: Baskılarda böyle geçse de Hafiften Bir Seda olarak da bilinen, Zalimden Alim Alimden Zalim doğar sözünün yansıması olan kısa bir hikayedir aslında. Hacı İmadettin Efendi adında mübarek bir adamın sarhoş ve kumarbaz oğlunu anlatan bir hikayedir. Çok kısadır. İçerdiği mesaj bakımından dikkat çekicidir. Çok mükemmel diye rüya satacağımız bir öyküsü de değildir. - Harem: 30 sayfalık -diğer hikayelerine nispetle- uzun bir öyküdür. Sermet ve Nazan çiftini konu edinen bir hikayedir. İkisi de birbirlerini aldattıklarını, hayatlarında başkaları olduğunu düşünürler. Yazar ise sevgiyle bütün engellerin aşılacağı mesajını vermeye çalıştığı bir hikâye kaleme almış. Kitap baskısında ise 13 hikâye vardır bu hikâyenin de olduğu. Onları da yazalım. Harem, Devletin Menfaati Uğruna, Tos, Yemin, Çirkinliğin Esrarı, Uçurumun Kenarında, Havyar, Beynamaz, Balkon, Binecek Şey, Lokanta Esrarı, Elma, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür. - Herkesin İçtiği Su: Çok büyük eleştirel bir öyküdür. Bir yağmur neticesinde değişen sosyal düzeni konu edinen, yağmurun getirdiği felaket ve sudan içenlerin aklını kaybetmesi sonucu akıllı olanların büyük sıkıntılar çektiği bir ülke haline gelen Çin üzerinden büyük eleştiri yapıldığına şahit oluruz bu öyküde. İki tane de Fon Sadriştayn öyküsü var kitap halindeki baskısında. 5 sayfalık kısa bir öyküdür. - Hürriyet Bayrakları: 10 sayfalık bir öyküdür. İkinci Meşrutiyet’in ikinci yılına denk gelen öykülerdendir, konu itibariyle. Dönemin siyasi yapısını ortaya koyan, yani siyasi öykülerinden biridir. Hürriyetin önemi ve herkes için gerekliliğine değinirken hürriyetsiz bir yaşamın kölelikten farkı olmadığı savunulur. Haklı. - Hürriyet Gecesi: Hürriyet Bayrakları öyküsüne benzese de daha çok bilimsel bir yazı havasında ilerler. Yeni Mecmua’da neşredilmiş bir öyküdür. Yaklaşık 10 sayfadır. Kendi kendisiyle muhasebe yapan bir insan görünümü vardır hikâyede. - İlk Cinayet: 5 sayfa bile olmayan çok kısa bir öykü. Ayrı basımı da mevcut olanlardan. Otobiyografik bir öykü olması hasebiyle önemlidir. Kendisinin 4 yaşında yaşadığı ve unutamadığı bir olayı aktarır bizlere. Ufak bir çocukken bir hayvanı öldürmesi, bunu unutamaması ve yaşadığı pişmanlık üzerine bir öyküdür. Çocuklukta yaşanan travmatik olayların küçük bireyleri etkilemesi ve etkilerini çok uzun süre sürdürmeleri üzerine esaslı bir öykü olup, bu işin uzmanlarınca da bilinen bir durumun kısa bir hikayesidir. Uzun zaman evvel ise içerisinde epey öyküler bulunan bir baskısı da yapılmış onu da belirtelim. - İlk Düşen Ak: 10 sayfalık bir öyküdür. Çok da ilginçtir. Nerdeyse otobiyografik bir öykü diyeceğim. Çünkü kitap baskısı çok fazla öyküden oluşsa bile öykü bizzat çok önemlidir. Mesela yazıldığı dönem okusam bu kadar etkilemezdi ama hikâyede 30 yaşında karakterin saçında ilk beyazı görmesi ve aklından geçen düşünceler ile yazarın 35 yaşında vefat etmesi beni çok düşündürür. Edebiyata önem vermesi ve en önemli uğraşının da edebiyat olması da dikkat çekicidir. Yazara çok benzettiğim bir öykü oldu diyebilirim. - İlk Namaz: Maneviyatın önemli olduğuna vurgu yapan bir hikayedir. Ömer adında dindar birinin sabah namazını kılmak için kalktığı sırada geçmişe dönmesi, ilk kıldığı namazı düşünmesi, anılarına dalması ve kendine biraz daha çeki düzen vermesini düşündüğü üzerine bir öyküdür. Ana fikir olaraksa hayatının boş geçtiğini düşünenlerin geçmişe özlem duyarak yaşadıklarını söyleyebiliriz. Birkaç farklı baskısı ise çeşitli hikayelerden oluşuyor ki genel olarak 6 öykü sunarak kitap yaptıklarını söyleyebiliriz. - Kaç Yerinden: 10 sayfalık bir öyküdür. Kahramanlık konulu öykülerden biridir. Hayali kahramanlar ile (kitap üzerine tartışırken verilen örneklemelerden bu sonucu çıkardım) gerçek kahramanlar üzerinden bir karşılaştırma ve eleştiri yapılır bu öyküde. Bir taraf eskiye özlem duyarken diğer taraf yeniyi övmektedir ve eski yeni çatışmasını yansıtmaya çalışan bir hikâye olmuştur. - Kaşağı: 5 sayfalık bir öyküdür. En çok baskısı olan öykülerden biridir. Çocuklar için yazdığı öykülerden olsa da ana fikir olarak oldukça önemlidir. Çünkü bizler dürüst olmayan insanlardan yakınırız ve bunun eğitimi de hepimizin ilk okulu olan aile içinde öğretilen normlardan biri olan DÜRÜSTLÜK üzerine dikkat ederiz. Burada da yalan söylemek ve başkasına iftira atmanın ne kadar kötü huylar olduğunu aktarmaya çalışır yazar. - Keramet: Çok önemli öykülerden biridir. Hem dini duyguları sömürenlere hem batıl inançlara bir hak gibi adeta tapınanlara karşı bir hikayedir. Daha çok eleştiri niteliğindedir. Fakir mahallesinde çıkan yangında Çiroz Ahmet ismindeki bir hırsızın bundan faydalanması, bulduğu çok az şey içinde türbenin içindeki bir sandığa girerek kaçmaya çalışması, halkın bunu görünce hiçbir şeyden şüphe etmek şöyle dursun, hırsızın kaçtığı yere evliya yürüdü gitti diye adeta kıble gibi dönerek dua etmesini eleştirdiği, toplum eleştirisi yaptığı öykülerinden biridir. 2-3 sayfalık bir öyküdür. - Kesik Bıyık: Çok kısa öykülerden biridir. İnce çizgileri olan bir öyküdür. Taklit demek mümkünken burada iyi gelen bir şeyi almak olarak da değerlendirebilecek, Avrupa tarzı bir bıyık kesimi söz konusu iken; toplumun buna verdiği tepkiler de eklenmiştir hikâyeye. Aynı zamanda her şeyi olduğu gibi almanın yanlış olduğu, sürekli insanların birbirini taklit ederek maymundan farkı kalmayacağı mesajını da alttan alta veren bir öyküdür. - Kıskançlık: 5 sayfalık bir öyküdür. Baskı olarak da mevcuttur. Kıskanç olan daha doğrusu en yakın dostu olan insanı kıskanan hayvan dostlarımız üzerine bir öyküdür. Yazardan ilk defa bu tarz bir öykü okuduğumu belirtmeliyim. Bir diğer dikkat çekici yanı ise kendisine serzenişte bulunduğu, Ali Canip Yöntem’e ithaf edilen; yazarın daha erken dönemlerinde neden beğenmediğini bilmediği ama şimdi çok beğenerek kaleme aldığını belirttiği bir eserdir. Benim de hoşuma giden bir öykü oldu. - Kızılelma Neresi: 10 sayfalık bir yazıdır. Öykü diyemiyorum. Aslında güzel bir sorudur ki koskoca padişah da bu soruyu sorar. Bir amaç, hedef ve bunlara varmak için gidilen yolun bütünüdür aslında. Yani hepimizin kızıl elması vardır, yaşadığı müddetçe de olacaktır. Yeter ki insan ne yapması gerektiğini bilsin. Güzel bir öyküydü. - Külah: 10 sayfalık bir öyküdür. Baskılarda Külah, Piç ve Nadan olarak 3 öykü şeklinde basılır. Yazarın Rumelili karakterler kullandığı öykülerinden olup, sosyal hayat ve ahlak üzerine yazdığı; Balkanlarda geçen yıllarından izler taşıdığı belli olan, bir dolandırıcıyı başka bir dolandırıcının dolandırmasını konu ettiği bir öyküdür. Mıstık ve Molla ise bu karakterlerin isimleridir. Kötülük Eden Kötülük Bulur ise ana fikir olarak söylenebilir. - Kurbağa Duası: Dikkat çekici öykülerden biridir. Çok önemlidir bana göre ve bazıları SEÇME HİKAYELER adı altında yayımlayacaksa bu tarz batıl inanç ve hurafelere karşı yazılan öykülerini yayımlamalıdır. Bunun nedeni ise Bahir Efendi adında Din Bilgisi öğretmeninin kurbağaları susturma şekli ve herkesin onda keramet olduğu inancından yola çıkılarak yazılan öyküdür. Bu ülke yıllarca Kur’an’ı çiğneyen kız resmi diye aldatıldı yahu! Bu tarz öyküler çok önemli dönem halkını görmek açısından. - Kurumuş Ağaçlar: Deli Murat adı altında geçmişi kötülüklerle dolu bir adamın temiz bir kişi olma çabası, ne gerekiyorsa yapmak istemesi; temelinde vicdan azabı ve pişmanlık olan bir adam ve Şeyh Murad karakteriyle nedense batıl inançlara ve hurafelere karşı duran öykülerinden bahsettiğimiz Ömer Seyfettin’in kendisiyle çelişen, belki de tam manasını kavrayamadığımız öykülerinden birisiydi. Burada Şeyh var hemen nasıl da karşı çıktın düşüncesi olmasın çünkü keramet sahibi, geleceği görebilen birisi olarak yansıtılmış ve bunun üzerinde durmayıp ana karaktere odaklanılmış. Normalde bunların yanlış olduğunu Kurbağa Duası öyküsünde bile gösteriyordu yazar. O yüzden şaşırdım. - Kütük: Eski Kahramanlar adıyla da geçer. İki kitabı birleştirdim lütfen ayırmayın. İki hikâye aynı olup Kütük hikayesi hangi kitapta varsa bu ikili isimlendirmeden mutlak bahsedilmektedir. İsimleri farklı o zaman ayrı ekleyeceğiz demeyin lütfen. Hikâyeye adını veren nesne aslında çok komik gelecek size okuyunca hikâyeyi. İşleniş olaraksa savaşta kahramanlık, cesaret ve gücün yanında zekanın da çok büyük etken olduğunu anlatan bir öyküdür. - Lokanta Esrarı: 5 sayfalık bir öyküdür. Dışarda yemek yemeye son verecek bir öyküdür. Gerçi hala rahatça istediği mekâna gidip oturabilen kaldı mı bilmiyorum ama. Yemek yemeyi çok seven birinin (merhaba) lokantada işe başlaması, hayalindeki ortamı bulamaması (kim başladığı işte hayal ettiği ortamı bulmuş), buralarda yapılan hileler ve ilginçtir yemeklerin lezzetli olmaları (!) üzerine bir hikâye. Bunun ayrıca bilimsel bir açıklaması yapıldığı da söyleniyor ama o kadar uzun metrajlı bakamadım olaya. Bir süre daha dışarıda, sürekli aynı yiyeceği yapan restoranlar hariç, yemek yiyemeyeceğiz gibi duruyor. Böyle deyince de zengin işi durmasın. Sürekli İskender satan bir dükkân, Köfteci, Tostçu gibi örnekler veriyorum. - Mahcupluk İmtihanı: Bizim kitabımızda bu hikâye İhtiyar Olsam Da şeklinde yayımlanmış ama birçok baskıda Mahcupluk İmtihanı adıyla yayımlandığı için ikisini bir veriyoruz. 35 sayfalık uzun bir tiyatrodur. Vefatından önce İhtiyar Olsam Da şeklinde yazılmış ama vefatından sonra bu isimle yayımlanmıştır. Biz ikisini de ayırmadık ve bunun doğru olduğuna inanıyoruz. Gündelik hayatın anlatıldığı, mizahi bir tiyatro olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü o dönem eserlerde bahsedilen Harp Zengini tipi burada da vardır ve bunun üzerinden bir toplumsal eleştiri yapılacağı için mizahi yön kuvvetlidir. Yani bir yandan insanların para için ne kadar alçaldıklarını anlatırken diğer yandan yozlaşmış insanları mizahi bir dille eleştirmiştir. Baskılı olan kitapta ise toplam 15 hikâye bulunmaktadır ki 1/2 adlı hikayesinin de bu kitapta geçmesi çok önemlidir. Baskısı olmayan ve toplu hikâye kitaplarında pek sık kullanılmayan bir hikayedir. Bir adamdan bahsederken böyle söylüyorlar o hikâyede de ama burası onun yeri değil tabi. - Memlekete Mektup: 5 sayfalık bir hikayedir. Ancak içerik 5 sayfa olsa da anlatılmak istenen en az 50 sayfadır. İşgal İstanbul’u ve buradaki halkın tepkileri; Türklerin durumu ile Türk olmayanların işgale sevinmeleri, siyasi düşünceler derken çok şeyden bahseden bir mektuptur. - Mermer Tezgah: Günlük hayatın işleyişinin olduğu, dikkatin çok önemli bir etken olarak öne çıktığı ama arada dikkatsizliklerin de yapılabileceği mesajını veren, çok fazla beğendiğim hikayelerin arasında olmayan bir öykü. Bilgiyi arayan meraklı bir ihtiyar olan Cabir Efendi ile işini iyi yaptığını düşünen ama kendini beğenmiş kaba bir marangoz olan Ali Usta arasındaki konuşmalardan oluşur. 10 sayfalık bir öyküdür. - Miras: 10 sayfaya yakın bir öyküdür. İyilik ve kötülüğün öyküsü. Aslında çok da güzel bir öykü. Vefat etmek üzere olan bir adam var. Evlatlarını yanlarına alır ve onlara ne istediklerini sorar. Biri satarım düşüncesiyle altın kaplama silahı isterken diğeri bir tas su ister. Sonrasında gelişen olaylar karşıma iyi bir hikâye çıkarttı ve bu sefer çocuklara anlatmak için de uygun. Silah yerine başka bir örnek vererek tabi. - Müjde: Çok kısa bir öyküdür. Açıkçası çok manasız bir öykü geldi bana. Fethün Garib kısmıyla dikkat çekmiş ki o da Kur’an’ı Kerim’den Fetih Suresi’nden geçen, Yakın Fetih anlamına gelen ve Hayber’in fethinin müjdesi olarak kabul edilen kısımdır. Anlamadığımsa bu hikâyenin neden yazıldığı. - Nadan: Gerçekten de nadan ile sohbet çok zor yahu. Hepimizin hayatında bir Eşek Hasan vardır diye düşünüyorum. Bir yere kadar sabrettiğimiz ve sonrasında kaçtığımız. Bu yönüyle çok dikkat çekici bir öykü olduğu kadar gülümseten finaliyle de önemli bir hikâye. Alim ile Cahil karşılaştırması yapılırken; diğer yandan da idam pahasına vezirliği dahi reddeden bir insanın, aptal biriyle daha fazla beraber kalmamak için her şeyi yapması diyebiliriz kısaca. İyi bir öykü. - Namus: Çok kısa, 3 sayfalık bir öykü. Bir arabanın içerisinde geçer zaten, sonra da idam alanına varılır. Trajik bir öyküdür aslında. Namus konusunda herkesin fikri olduğuna dair bir öyküdür. Namus gerekçesiyle 8 kişiyi öldürmüş birinden bahsediliyor. Hoş olmayan ama iyi bir hikâye, yazım olarak. - Nasıl Kurtarmış: 5 sayfadan az bir öyküdür. Güzel bir kıssa niteliğindedir. Toplumsal konularda yazılmış bir yazıdır. Kadılık sistemine bir eleştiri yapılırken genel olarak kadılar için birkaç gönderme de yapılmıştır. Bu arada yazara katılıyorum, Yüzü Gülmeyen İnsan Cehennemliktir! - Niçin Zengin Olmamış: 10 sayfalık bir öyküdür. Sosyalist öykülerinden birisidir. Çok önemli bir öyküdür benim için. Öyküden ziyade bir anı yazısı gibidir. Bahsettiği konu bakımından savaş dönemi sonrasını işlediği için tüm sefaleti gözler önüne serer ve yine söylüyorum öyküden ziyade anı gibidir bu. Demek ki neymiş? Ekonomik sıkıntılar, açlık ve yoksulluk meseleleri her şeyin üzerindeymiş? Öyle mi? Buna dikkat edile… - Nokta: Diken de yayımlanmış ve yalnızca 2 sayfalık bir öyküdür. Şiirsel bir başlangıçla amaç sadeleşmeyi öne çıkarmaktır. Bu noktadan dikkat çekici bir öyküdür ama hepsi bu kadar. - Pembe İncili Kaftan: 10 sayfalık bir öyküdür. Yazarın en çok bilinen hikâyelerinden biridir. Ana fikir olarak ülkesi için fedakarlık yapan, malından ve parasından yeri gelince vazgeçebileceğini anlatılan bir insanın öyküsü üzerinden milliyetçilik dersi verir. Özelde ise devletinin itibarı için verilen rolü en iyi şekilde yapan biri üzerinden Vatanını En Çok Seven Görevini En İyi Yapandır mesajı taşır. Kişiliği oluşturan değerlerden asla taviz vermeyen Muhsin Çelebi ise adeta son dönemde sosyal medyada sıkça paylaşılan Sigma Rules meselesini en iyi kullanan karakterlerden biri olarak karşımızdadır. İyi bir öyküdür. - Perili Köşk: 10 sayfaya yakın bir öyküdür. Batıl inanç ve hurafelere karşı duran bir hikayedir. Sermet Bey’in açığa çıkardığı hayalet oyunu ise Gulyabani romanını hatırlatır. Sanırım bir esinlenme ile kısaltılmış bir öykü olmuş Perili Köşk hikayesi. Toplumsal mesaj anlamında değerlidir tabi. TRT Çocuk muydu bir de kısa çizgi film versiyonu olması lazım. O da çok güzeldi. Tabi çizgi filmleri çok seviyorum objektif olamayabilirim. Aklın her zaman batıl inançlardan üstün olduğu fikrini kabul ettirmeye yönelik bir hikayedir. Kitap baskıları ise ortalama 10 hikâye alınarak yapılmıştır. Perili Köşk yanında genel olarak baskılarda Başını Vermeyen Şehit, Gizli Mabet, Kurumuş Ağaçlar, Rüşvet, Keramet, Kurbağa Duası, Nişanlılar, Horoz, Dünyanın Nizamı, Yüksek Ökçeler gibi hikayeler de kullanılır. - Primo Türk Çocuğu: Yaklaşık 50 sayfalık bir öyküdür. Adından da anlaşılacağı üzere milli kimliğin sonradan öğrenilemeyeceği, doğuştan aşılanması gereken en temel özelliklerin birinin de milliyetçilik ve vatan sevgisi oluşunu konu edinen bir öyküdür. Primo ile alakalı iki bölümden oluşur. Nispeten uzun bir öykü olması ise (2 sayfalık öyküsü bile olduğu için, Nokta adlı öyküsü gibi, artık bunları uzun kabul ediyorum) bu detayları vermek ve edebi aşıyı yapabilmek içindir. Primo yerine kendi özünü keşfederek kullandığı isim de çok manidardır. Devamı hikâyede yahu. Değişimi ve güzelliği kendi özümüzde aramalı, başkalarına asla özenmemeli mesajlarını taşıyan bir öyküdür. - Rüşvet: Toplumsal hayata yönelik eleştiriler içeren bir öyküdür. Hayat felsefesi ahlaksızlık ve haksızlık olan hilekâr insanların adaleti dahi yanıltabileceğini gözler önüne seren, kaybolan bir güven duygusunu yazıya döken bir öyküdür. Kıssa gibidir adeta. 3 sayfa kadardı zaten. Yalancı birinin dürüst insanları ne dereceye kadar kandırabileceğini göstermesi ve kötülerin -şaşırtmayacak biçimde- kazanması konu edinmiştir. - Rütbe: Acayip bir eleştiri yapılmıştır bu öyküde. Kısaca haksız yere elde edilen rütbeler ve bu rütbelerin altında ezilen insanlar diyebiliriz. Bir ara BJK’de görev yapan bir teknik direktörün bilgisi olan yetkisi, yetkisi olanın bilgisi yok sözüne eş değer bir hikâyedir. - Sivrisinek: 5 sayfalık bir öyküdür. Baskısında bizleri 10 hikâye karşılar. Öyküde ise yine Efruz Bey karşımıza çıkar ve yaşadığı durumdan şikâyet eder. Bu bir mektupla olur ve onun durumunu özetlemek için hikâyeye de adını veren Sivrisinek hikâyesi anlatır. Liyakat sahibi olmadığı için istediği yerlere gelemediğini açıklar. Eleştirel ve güzel bir öyküdür. - Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür: Yaklaşık 25 sayfalık bir öyküdür. Baskısı ise çok geniş kapsamlıdır. Öykünün özelinde ilerlediğimizde çok dikkat çekici bir öykü olduğunu söyleyebiliriz. 1911 yılında yazılmış ve toplumsal bakışa yönelik sert ve eleştirel bir öykü olmuştur. Sevgisiz ve ilgisiz erkek tipi eleştirilirken (kadına ve kadınlığa değer veren insanlar çok yücedir) aynı zamanda kadını üzerinden sapkın şeylerin hayalini kuran bir adamın portresi çizilmiştir. Adam da iyi çiziliyor yalnız. Fazlasını da hak etti ama neyse. Namus, edep, haya gibi kavramlara değinen, bunların yalnız kadınlar için olmadığını aktaran çok değerli bir öyküdür kanımca. Şahsiyet meselesi. - Teke Tek: Yaklaşık 10 sayfadır. Kahramanlık öykülerinden birisidir aslında. Osmanlı’nın güçlü dönemlerinde adet olan, düşman kalelerinden askerler çağırarak teke tek yapılan mücadelelerin bir tanesinin hikâyeleştirilmesi halidir karşımıza çıkan. Bu öykü de Bosna’da geçer ve bu konu işlenir. - Teselli: Yaklaşık 10 sayfalık bir öyküdür. Başarıların önemi anlatır, başarısızlıklar öne çıkmış gibi gözükse de bakış açısının da önemine değinir. Hiçbir başarı ödülsüz kalmaz demeye getirir ama bunu yazarken dahi aklıma nedense hiçbir başarı cezasız kalmaz sözü geldi. Biliyorum size de böyle oldu. Kahramanlık ve vatan sevgisi işlenmiştir. - Topuz: 10 sayfadan kısa bir öyküdür. Araştırmalarımı derinleştirmeme sebep olan öykülerdendir. Eflak’tan bahsedilir ve Cüneyt Arkın filmlerine kadar pek çok tarihsel film, roman ve hikâye içinde Eflak karşıma çıkıp duruyor. Bunları iyice bir araştırmam gerektiğine inandım. Kahramanlık konulu bu öyküde ise yazar isyan eden, baş kaldıranlara ceza verileceğini, hiçbir asiliğin ve kötülüğün cezasız kalmayacağını aktarır okuyucuya. - Tos: Yaklaşık 10 sayfadır. Sosyal konularda mizah amaçlı yazılsa da manevi duyguları kuvvetli bir kadının yalnızca kendisiyle ilgilenmesi görevi olan ama gözü başkasında olan kocasıyla ilişkisini anlatır. Evet şimdi değişik yorumlar gelmeden söyleyeyim. Yalnızca o insanla olmayacaksam, yalnızca o insanı önemsemeyecek ve başkalarına gözüm kayacaksa neden o insanla hayatımı yaşıyorum? Neden başkalarına bakacaksam bir kişiyle ömrümü birleştiriyorum. Ben ömrümü yalnız bir kişiye adarım, herkesi aynı sevemem. Zaten hangi kadın yanındaki erkeğin sürekli başka kadınlara koşmasını ister? Modernlik böyle bir rezillik değildir kanımca. Ayrıca hafiften mizahi bir öykü olduğunu da söyleyebiliriz. - Türbe: 5 sayfalık öyküdür. Cehaletin ne kadar kötü olduğunu anlatırken toplumsal mesaj da verir. Nasıl? Öncelikle kadınların evde durarak ve hiçbir şey öğrenmeyerek ne kadar zor durumda kalabileceklerini anlatır bize. Kendilerini dünyadan ayrıştırmamaları gerektiğini, sebep ne olursa olsun, anlatır. Öyle ki 30 senedir evinden çıkmamış bir kadının abdesthaneyi türbe zannetmesinin ne kadar kötü ve cahilliğin ne kadar kötü bir durum olduğunu aktarır bizlere. Komik gibi dursa da verdiği mesajla önemli bir öyküdür. - Üç Nasihat: Biraz Avcı ve Güvercin hikayesine benzettim. Hani şu kendisini yakalayan avcıya kendi etiyle karnının doymayacağını, bunun yerine özgür olursa kendine 3 nasihat vereceğini söyleyen kuşun masalı. İlginçtir çok benziyordu ve yine ilginçtir çok çocukça, tam çocuklara layık bir hikâye. Genel olarak onun öyküleri çocuklar için değildir, okuyanlar bilir. Bazen bir söz bir nasihat paradan değerli değildir mesajını vermiş yazar. Biz de şaka mahiyetinde para önemli değildir, çok para önemlidir diyelim. Ayrıca yaklaşık 10 sayfalık bir öyküdür. - Uçurumun Kenarında: 5 sayfalık kısa bir hikayedir ama baskılı hali de mükemmel olmuş biraz uzun olsa da. Bir moda kıyası veya bir moda eleştirisi sayabileceğim, bir kadın ve erkeğin mektuplaşması havasında geçen kısa bir öyküdür. - Uzun Ömür: Sitemizde Uzun Ömer şeklinde bir baskı var. Eğer böyleyse, bu isimde bir hikaye yok, ben rastlamadım. Yok eğer buradaki gibi Uzun Ömür ise o zaman başka. Eğer ikisi de Yırtıcı Kuşun Ömrü Az Olur şeklinde bir atasözü ile başlıyorlarsa aynıdırlar yoksa farklıdırlar. Cellat ve idam edilecek bir adamın hikâyesi ise bu ikisi, aynıdırlar yoksa öbür isimde bir baskı olmadığını tekrar hatırlatayım. Ben ise ikisinin aynı olduğunu düşünüyorum. - Vasiyetname: Bir Vasiyetname şeklinde de geçmektedir. 2 sayfalık bir yazıdır. İmadettin adında bir adamın mektup benzeri bir yazısından oluşmaktadır. - Velinimet: Bir insanı, başarılı bir insanı dinleyerek zengin olan ve körün gözü açılınca bastonunu kırmak yerine Hasan karakterine ömrü boyunca minnettar olup onu velinimeti olarak gören bir adamın hikayesidir. İnsanın azimle bir şeyleri başaracağından asla vazgeçmemesi gerektiğinden bahseden değerli bir kıssadır. O kadar kısa ki hikâye diyemiyorum artık. 1,5 sayfa kadar bir yazı. - Vire: Kahramanlık konulu öykülerdendir. Konusu olarak bir öyküye aşırı benzettiğim ama ismini bir türlü anımsayamadığım bir öyküdür. Sanırım Kızıl Elma öyküsü olacak ama emin değilim bu kadar öykü arasından çünkü Kütük ve Büyücü öyküleri de benzer konuları içeriyor. Savaşın sadece güç ve silah ile değil zekâ ile kazanılacağı ve şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapmanın en makul seçenek olduğuna dair bir hikayedir. 10 sayfadır. - Yalnız Efe: Bir taslak yazısı ve bir de geniş yazısı vardır. Ayrı baskıları da oldukça fazla ve en bilindik öykülerindendir. Kitapta iki baskısının da olması büyük nimet açıkçası. Yaklaşık 40 sayfa yapar ki en uzun öykülerinden biridir. Haksızlığa karşı sessizce oturmak yerine karşı çıkmalı, hakkımız için mücadele etmeliyiz der yazar. Bunu bir kadının üzerinden yaparak da silik gösterilmeye çalışılan kadınların, bizzat Türk Kadınının gücünü gösterir o dönem insanlarına. Bilhassa okunması gereken öyküler ve eserler arasındadır. Doğrular er ya da geç ama mutlaka kazanırlar. Doğru yoldan ayrılmamak, doğru yolu bulmak dileğiyle. Aynı zamanda bu hikâye güzel İzmir, Yunan işgali altındayken motivasyon ve destek amaçlı olarak kaleme alınmıştır. Daha fazla detaya girmeyeceğim çünkü o tecavüzcülere o kadar sinir oluyorum ki, kitabın dışına taşmak istemiyorum. - Yemin: 5 sayfalık bir öyküdür. Din üzerinden yapılanları aktarmaya çalışan bir yazıdır. Din kisvesi ad altında, bizatihi dindar davrandığı gözlemlenen insanların neler yaptığını gözler önüne seren bir öyküdür. Birtakım ahlaksızlar, dini çıkarlara alet etmelere, Müslümanlık ile sahtekarlık satanlara ve de böyle tiplere inanıp güvenenlere tokat gibi bir öyküdür. Toplumsal bozulmalara değinen bir öyküdür kısaca. - Yüksek Ökçeler: 3 sayfalık bir öyküdür. Çocukken de kitap halinde okumuştum. Baskılarında ortalama 10 ile 15 arasında öykü bulunur. Bir yandan batı hayranlığının bir getirisi olarak gösterilen özenmeler, giyim kuşam ki ayakkabılar bile, para için yaşlı ve zengin adamlarla evlenen genç kadınlar; diğer yanda ise evin hanımının sesini duyunca düzgünce iş yapıyor gözüküp arkadan iş çeviren çalışanlar. Toplumsal eleştiri yoğun olarak göze çarpar. - Yüz Akı: Toplumsal mesaj konulu öykülerdendir. Zengin birinin karşılaştığı durumlar ve bunun neticesinde kimseye güvenememesini konu edinir. Yine bu güven sorunundan kaynaklı olarak herkese ön yargıyla bakılması ve doğruyu söyleyen insanların sözlerine de dikkat etmemek üzerine bir öykü kurgulanmıştır. Olanın çobana olduğu bir öyküdür. Aynı zamanda insan ilişkilerinde biri bize zarar verdi diye kalan herkese öyle bakmamak, insanların dürüst ve iyi olabileceğine dair inancı yitirmemek adına olumlu mesajlar içeren bir öyküdür. - Zeytin Ekmek: Alfabetik sırayla geldiğimiz neticede son öykümüz. Çok önemli ve uzun metrajlı bire öyküdür. Bu öykünün en güzel yeri, göçmenler üzerinden verilse de, oldukça zor durumda olan herhangi bir insanın son çareye gelmesi üzerinden ilerleyen bir kurgudur. Öncelikle Naciye adlı fakir ama edepli bir kadın ile Sabire adlı zengin ve iffetsiz bir kadın karakter kurgulanır. Naciye sürekli zeytin ve ekmek yemekten artık bıkmıştır ve başka lezzetler ister. Sabire ona yardım edeceğini söyler. Fasih Bey adında biriyle onu randevulaştırır. Naciye’nin aklında kötü düşünceler yoktur ve tek derdi iyi yemek yemektir. Gittiği evde ise yine karşısında zeytin ve ekmek görünce çıldırma raddesine gelir. Yazarın ana mesajı ise namusun hiçbir şey karşılığında değişmeyecek ve değiştirilemeyecek bir olgu olduğudur. Böylelikle kitabı ve incelemeyi tamamlamış olduk dostlar. Oldukça yorucu olsa da buna değdiğine inandığım bir inceleme oldu. Şimdi başlarda bahsettiğimiz, bu kitapta olduğu için okunmayacaklarını listelediğimiz ve hangilerini okumamız gerektiğine dair derin açıkladığımız listeyi toparlamaya. Balkan Harbi Hatıraları, Genç Kızlar İçin Altı Derste Tabii Yazma Sanatı, Makaleler, Şair Ömer Seyfettin, Turan ve Turan Devleti ise kitabın içeriğinin dışında kalan ve baskısı olan, okuma listeme eklediğim diğer kitaplar. Kalanların tamamı ise bu kitabın içerisinde mevcut yahut HİKAYELER adı altında basılan farklı ve okunması zaman kaybı olan, bu kitabın kapsamının dışında çıkamayan baskılardır. Bu vesileyle büyük bir karmaşayı engellediğimize inanıyorum. Hepimizin daima bundan faydalanması beni çok sevindirecektir. Aynı zamanda bu güzel yazarımızın hatırına, onun için iyi bir şeyler yapma düşüncesiyle bu yazıyı kaleme aldım. Umuyorum ki faydası olmuştur. Hepimize iyi okumalar, mutlu geceler dilerim..
Bütün Hikayeleri
Bütün HikayeleriÖmer Seyfettin · Yapı Kredi Yayınları · 2015349 okunma
·
6,5bin görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.