Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

278 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm - Abdurrahman Arslan
Bismillahirrahmanirrahim. Abdurrahman Arslan'ı dayımdan duymuştum. Telefon kullanmayan sosyal medyayla işi olmayan bir adammış diye, ki her zaman böyle insanlar ilgimi çekmiştir, saygım da ilgimin yanına komşudur tabi. Bu tür insanlardan bahsetmişken İsmail Kara ve İsmet Özel'i de anmak gerek. Yazılarımı takip edenler, beni tanıyanlar zaten bu iki şahsa karşı olan hürmetimi bilirler. Bu isimler arasına üstad diye bildiklerimizin üstad dediği Mustafa Kara Hoca'yı da eklememiz edeptendir diyerek bu bölümü hitama erdirelim. (Mustafa Kara okumalarıma başladığımda İsmet Özel ve İsmail Kara'nın yanında onu da anacağımdan şüphem yok.) Muhafazakarlık, modernizm, din-diyanet, medeniyet-kültür ve islamcılığın dönüşümüne dair konuşuyor olması ortak meselelerimizin olduğunu gösteriyordu, bu sebeple kitapları da ister istemez okuma listesinin üst kısımlarına çıktı. (:D) İlk okuduğum kitabı "Dünyaya Müslümanca Bakmak'tan" sonra bizim "Camilerin Yâreni" olan Gürsel Abimiz seni Abdurrahman Hoca'yla tanıştırayım teklifinde bulundu. Ben de bir kaç kitabını daha okuduktan sonra neden olmasın dedim ve ramazanda bu kitabı da kütüphanemize kattık. Okuyup bitirmek bu haftaya nasipmiş. (Birden fazla kitabını okumamın sebebi; bir kitabını okuyarak hocayı ziyarete gitmek muhabbetin kısa süreceğinin göstergesi. Fikirleri ve kendisi hakkında ne kadar çok bilgim olursa o kadar derin, uzun ve güzel bir muhabbet çevirebiliriz.-Muhabbet çevirmek, tavuk mu lan bu :D- (Benim böyle adamları yakalayınca soru yağmuruna tuttuğum etrafımca maruftur.) Bu kitabın da Dünyaya Müslümanca Bakmak kitabının da temel konuları hemen hemen aynı. Modern dünyada kadının durumu, Batı'da kadının algısının tarihsel süreci, mahremiyet meselesi ve Türkiye'deki kadınların dönüşümünü müslümanca bakarak müspet-menfi bağlamında değerlendiriyor. Kadının kamusal alandaki konumunun bu kadar yayılmasının, evden uzaklaşmasının bize yansımaları olumlu mu, olumsuz mu? Burada bizden kasıt müslümanlar, yani müslümanca düşünenler. Getirdiği kelime-i şehadetin ardından gidenler, kelime-i şehadet getirip seküler yaşayanlar değil. Bu cümlemizi Abdurrahman Arslan'dan bir alıntıyla da süsleyelim: "Müslüman olmakla, Müslümanca bir şuura sahip olmak aynı şey midir? Günümüzde Müslüman olmak, aynı zamanda Müslümanca düşünen bir zihne sahip olmak anlamına gelmekte midir?" El-Hak gelmemektedir. Müslümanların son dönemde Türkiye'de en büyük kırılması 28 Şubat süreciyle olmuştur diyebiliriz. Abdurrahman Arslan bunun bir büyük bir kırılma olduğunu kabul etmekle beraber müslümanlar için asıl büyük kırılmanın Özal döneminde olduğunu, müslüman camianın kapitalistleşmeye meyletttiğini ve değerlerinin deformasyona uğramaya başladığını ifade ediyor. (Bu konuda İsmet Özel ve İsmail Kara ile aynı fikir de olduğunu onların da genel kanının aksine Türkiye'de Turgut Özal'ın getirdiği anlayışı müslümanlar için büyük ve menfi bir kırılmanın başlangıcı olarak gördüklerini ifade edelim.) Modernizm ve bügün üzerine konuşan bir kimsenin kavramlar, eğitim sistemi, devletleşme-sivilleşme üzerine konuşmaması sizce düşünülebilir mi? Bence de düşünülemez. Abdurrahman Arslan medeniyet-kültür, demokrasi gibi kavramların bize ait olmadığına neredeyse bütün konuşmalarında değiniyor. Bu sebeple bu kavramlarla kendimizi, kendi tarihimizi okumamızın yanlış bir okuma olacağını iddia ediyor ki bu konuda oldukça haklı... Eğitim sistemine dair ise Medrese-İlahiyat-İmam Hatipler üzerine mülahazalarda bulunuyor. Burada benim bulunduğum yer olan medreselere dair müspet kelamlar ettiği için beni rahatsız eden bir durum yok. Bu konuya dair değerlendirmelerine burada girip kavga dövüş çıkarmadan geçelim. Ancak bu konuya dair yaptığı değerlendirmelerin de kayda değer olduğunu vurgulayalım. ("Ekmeleddin İhsanoğlunun Medreseler Neydi Ne Oldu?" kitabını okuduktan sonra bu meseleler üzerine de konuşuruz...) Bir çocuğun veya bir kimsenin eğitimini devlet mi vermeli aile mi sorusunu soruyor Abdurrahman Arslan. Bugün her yerde imam hatip var "İslami nesil yetişiyor güzellemeleri" yapanları üzecek sonuçlara varıyor. Eğitim aileden alınır bunun en büyük etkeni de örnek alınacak şahıslardır... Bu bağlamda devletin din hizmetlerine olan tasallutu tek tip bir müslümanı ve hutbelerde de ruhsuz bir söylemi ardından getiriyor. Devletin din hizmetlerini elinde bulundurması demek müslümanların gündemine neyin girip girmeyeceğini de belirlemesi demek. Kanaatimce bu gündemimizin belirlenmesi meselesi pek de iyi bir şey değil. Nitekim Türkiye'de hac yasakları kalkana kadar hiç hutbenin "İslam'ın beş şartından biri olan" Hacc'a dair olmaması bunun en büyük göstergesi... ( O zamana kadar bir sürü tali konuların hutbelerde okunduğunu da göz önüne alırsak...) Biraz garip gelebilir ama Abdurrahman Arslan şiire, sinemaya ve romana mesafeli hatta menfi bir tutumu var bile diyebiliriz. Sinemayayı ve romanı bir nebze anlıyorum fakat şiire karşı neden mesafeli sorusunu tanışınca soracağım inşallah... (İsmet Özel bunu beğenmedi :D) Modern dönemde cemaat-stk, alim-aydın ilişkisi üzerine konuşmalar da dönmüştür. Bir müslüman olarak bunu tartışmamız zaten gerekliydi. Bize ne oldu da alimlerimizin yerine aydın denilen tayfayı dinler olduk. Bunun en büyük sebebi merkeze hangi bilgi kaynağını aldığımız, vahye selam durmayanlar tabiki alime de selam durmayacaklardır. Onların aydınları onların bizim alimlerimiz bize. Ömer Faruk Dönmez okuyanlar da fark etmiştir Alim ayrıdır, aydın farklıdır. Yine bu minvalde cemaatle stkda birbirinden mahiyet olarak farklı şeylerdir. Abdurrahman Hoca stknın batıdan gelen bir mahiyete sahip olduğunu söyleyip cemaatin yanında saf tutuyor ve cemaati şöyle tanımlıyor: "Tıpkı eskiden olduğu gibi, iki gün ya da üç gün akşam namazına yatsı namazına gelmeyen bir insan niye gelmedi, gidip bir sorayım sorumluluğudur bu. Çünkü cemaat dediğiniz bir sorumluluk ilişkisidir. Sadece bir birlikte olma meselesi değildir. Acı gününde, tatlı gününde, yokluğunda varlığında bir bakıma ilişki içinde olduğu, ilgilendiği bu haliyle de özel hayatın pek söz konusu edilmediği bir şeydir bu anlamda da. Biz başkalarından sorumluyuz başkaları da bizden sorumludur. İşte cemaat budur. Birbirimize karşı sorumluluğumuzu idrak ettiğimiz toplumsal gerçeklik diyelim buna." Dünyaya Müslümanca Bakmak kitabında olmayıp bu kitabında değindiği iki konu var Abdurrahman Arslan'ın, Kürt meselesi ve Arap Baharı süreci... Kitapta kendisiyle yapılan röportajları okurken düşünce dünyasının yanında kişisel dünyasına dair de bilgiler öğreniyorsunuz. Mesela Hoca Vanlı ve Fatih'te ikamet ediyor. Türkiyede yaşayan ve Kürt olan birisinin kürt meselesiyle ilgilenmesi çok normal, ancak kanaatimce bu meseleyle ilgilenmesi Abdurrahmann Arslan'ın daha çok Kürtlüğünden değil de, İslami şuurundan kaynaklanıyor. Anadilde eğitim hakkı ve kürtlerin de sekülerleşmeye başlamasından dert yanıyor Abdurrahman Aslan. Anadilde eğitim hakkı keşke herkes tarafından savunulsa, Allah'ın verdiği hakkı ulus devlet gasp ediyor. Çoğu İslamcı da bu konu hakkında konuşmuyor. Ne diyelim pîrim Allahımız izan versin!! Arap Baharı hakkındaki konuşmaları genellikle Suriye, Tunus ve Gannuşi üzerinden. Tunus'taki Nahda Hareketinin Lideri ve Tunus Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı (2019–2022) olan Gannuşi'nin demokrat ve yumuşak anlayışını reddediyor. Aynı zamanda Gannuşi ile tanışıklığı da var. Bu meseleleri kendisine birebirde aktarıyor. Bunun müslümanlar için büyük bir kırılma olduğunu ifade ediyor. Şehir- Kent, Mimari üzerine son dönemde konuşan kimselerin sayısı artıyor. Benim bildiğim Turgut Cansever, İsmail Kara, Akif Emre ve şimdi de Abdurrahman Arslan var. Abdurrahman Arslan şehir ve kenti şöyle ayırıyor: "Şehir bir dünya görüşüne göre kurulmuş bir yerdir. Bu Müslüman, Hiristiyan, Taocu, Hindu vs. olabilir. Ama şehir dediğimiz yer, o inancı taşıyan insanların, o inancı yaşamalanını kolaylaştıran bir mekândır. Müslüman şehirler de öyledir. Onun için Müslümanlar tarihlerinde bazen terk ettikleri şehirlere gidip yaşamışlardır, bazen de onun yanı başında yeni şehirler kurmuşlardır. Bugünün Müslümanlarının böyle bir bilinci yok." Kitaba dair alıntılarımı da yavaş yavaş paylaşacağım. Toplu olarak alıntıları da ilerleyen süreçte bu yazının altında bırakırım. Kalbinizin Sahibine Emanet Olun. Eyvallah...
Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm
Kıbleyi Kaybettiren DönüşümAbdurrahman Arslan · Beyan Yayıncılık · 201650 okunma
··
1.037 görüntüleme
Allahın funny bi kulu okurunun profil resmi
Bir defa konferansını dinledim üstadın, internetten. O gün bugündür aklımda. Lakin dahaca kitabıyla tanışmak nasip olmadı. Nasip olsun duasıyla. 🙂
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.