“Midhat Paşa’nın sadrazamlığının, nâzırlığından bile kötü olduğu, 2 ay 19
gün sürebilen sadâretinde kolaylıkla ve açıklıkla ortaya çıktı. Âlî Paşa’nın liyâkatsiz halefi Mahmud Nedim Paşa’nın karmakarışık ettiği devlet düzenini, yeni yolsuzluklarla lekeledi. 28 Eylül’de Mısır hıdîvi (umûmî valisi) İsmail Paşa’ya haricî istikraz, yani Avrupa’dan borçlanabilme hakkı tanıdı. Bu ferman için hidiv, İstanbul’daki devlet ve saray adamlarına yüz, yüz ellişer bin altın rüşvet dağıttı. Üstelik açığı olan bütçede gelir fazlası bulunduğunu padişaha söylemeye cesaret etti ki; Midhat Paşa’nın ne derecede pervasız olduğunu gösterir. Zira Osmanlı geleneğinde padişaha yalan söylemek çok büyük suç sayılırdı. Bu yalanın ortaya çıkması üzerine Sultan Aziz Midhat Paşa’yı azletti.
“Midhat Paşa’nın Topkapı dışında Çırpıcı Çayırı’ndaki Arabzade Çiftliği’ni satın alarak yaptırdığı mâlikâne içindeki mükellef köşkünde her gece kurulan çilingir sofralarında paşa, hâkan hakkında sevimsiz şeyler söylüyor, bunlar ertesi gün duyuluyordu...
“Gerçek zekâdan mahrumdu. Safdil ve megalomandı. Mağrur ve ataktı. Tecrübesiz ve kültürsüzdü.
Hesapsız ve duygusuzdu. Vefasız ve egoistti.”
“Padişahların hukukunu gözetecek ve onlarla işbirliği yapabilecek bir adam değildi. Demokrasi âşıkı rolü oynayan bir müstebiddi. Hoşuna gitmeyen adamları belki Hüseyin Avni Paşa gibi öldürtmüyordu, fakat kim olduklarını bir an düşünmeden sürüveriyor, azlediveriyordu.”
“Niye ‘Âl-i Osmân’ olur da, ‘Âl-i Midhat’
olmaz?” diyecek kadar işi ileri götürmüş, ertesi gün herkes bu “Âl-i Midhat =Midhatoğulları, Midhat Hânedânı” sözünü duymuştu”
“Midhat Paşa, millî geleneklere aykırı davranışlarda da bulundu. Birini burada ”“anmak kâfidir: Bosna-Hersek eyâletinde, Türk bayrağındaki ay yıldızın yanına bir haç ilâve edilmesini emretti. Ancak bu suretle bu eyâletteki Hıristiyanların isyanını durdurmak şöyle dursun, bu sefer Müslüman Boşnakları müteessir etti... Devlet bayrağının bir tek eyâlette olsun sadrâzam emriyle değiştirilmesi de Midhat Paşa’nın demokrasi anlayışı hakkında örnektir. Bu haçlı Türk bayrağını taşıyan ve Hıristiyanlar’la Müslüman gönüllülerin karışık teşkil ettikleri bir tabur asker, İstanbul’a da geldi, bu bayrakla geçit resmi yaptı, Niş’teki tümene gönderildi.”
“Midhat Paşa’nın siyâsî ehliyeti yoktu. Üstelik karakter bakımından iyi adam değildi. Babası Eşref Efendi, Bağdat valiliğine giderken oğlunu uğurlamak için İstanbul’da oğlunun konağına gelmiş ve dostlarından birisini kendisine tavsiye etmişti. Midhat Paşa kalabalık içinde ”
“babasına “Eşşek herif, sen benim işime karışma!” demiş, herkes donup kalmıştir... Bunu çok kişi hatırlar. Zaten insanları çok iyi tanıyan Âlî Paşa “Midhat Paşa’nın (sadrâzamlık) nöbeti gelirse devlet harâb olur” demiştir. Zira Şûrây-ı Devlet reisi yaparak kabinesine aldığı zaman Âlî Paşa’yı çok sukuut-ı hayâle uğratmıştı. Midhat Paşa hem mağrur, hem gafildi. Bu iki sıfatı dolayısıyle felâkete uğradı.