/biyopolitik devlet ırkçılığı yahut silistre
"o halde ilk görevimiz mutlu [eudaimôn] bir devlet modelini kalıba dökmek olacak -küçük bir sınıfı ayırıp onların mutluluğunu değil, bütün sitenin mutluluğunu dileyeceğiz"
hiç şüphesiz bunun araçları nüfusun niteliğini ve niceliğini düzenlemektir. platon, sakinlerin net bir rakamını sunmamakta, ancak onların sayılarının denetlenmesi ve sabitlenmesi gerektiğini savunmaktadır. yine de sakinlerin net sayısı, insanların sayısını etkileyecek savaş ve salgınlar gibi denetlenmesi mümkün olmayan çok fazla faktör olması nedeniyle, kanunlar tarafından peşinen belirlenemeyecektir. dolayısıyla şehrin "çok küçük veya çok büyük" olup olmayacağı konusu yöneticilerin takdirine bırakılmalıdır.
platon'un düşüncesinde hareket noktası tamamıyla nüfustur. platon'a göre nüfus öncelikle ayrı ırklara [genê] bölünmelidir: zanaatkarlar ve koruyucular -koruyucular ise yardımcılar [epikourous] ve önderler [arkhontes] olarak ikiye ayrılmalıdırlar. bu sınıflandırma, bireylerin doğuştan gelen fiziksel ve zihinsel niteliklerine [phuseis] dayanmalıdır. dahası, platon'un görüşüne göre bu fiziksel ve zihinsel nitelikler temelde kalıtsal olduklarından, bu sınıflar ayrıcalıklı olmalıdır. bir çiftçi yaşamı boyunca koruyucu olamaz ve ayrıca daha üst ırkların üyeleriyle cinsel ilişkiye girmesi kati surette yasaktır -ve tam tersi. böylesi bir nüfus organizasyonunun meydana gelmesi ve etkili olmasını sağlamak için devletin önderleri farklı metaller hikayesine başvurmalıdırlar (demir, gümüş, altın) -ki bu hikayeye göre Tanrı bireylerin ruhuna bu metallerden birini katmıştır. böylece herhangi biri, örneğin bir çiftçinin çocuğu olarak doğmuşsa, Tanrının psikosomatik mayasına demir karıştırdığını ve böyle yaparak onu kol emeği alanına tayin ettiğini kabul etmelidir. diğer yandan Platon, çocukların ruhlarındaki metalin her zaman ebeveynlerininkiyle uyuşmadığını kabul etmektedir. dolayısıyla Tanrı'nın, şehirden sorumlu olan "yöneticilere ilk ve en önemli buyruğu”, gelecek nesillerin ruhlarındaki metallerin karışımnı dikkatlice gözetmeleridir -bu karışım kişilerin şehir-devletteki pozisyonlarını belirlemektedir. bundan dolayı, aşağı ırktan kimi ailelerin çocukları "beden ve kafa bakımından düzgün"lerse bunlar koruyuculuğa yükseltilecektir. buna uygun olarak koruyucular içinde kötü yaradılışta olanlar doğarsa bunlar da aşağı ırkların arasına gönderilmelidir. birinin şehir-devletteki konumunu belirleyen şey onun toplumsal sınıfı değil, ırkını belirleyen doğuştan gelen özellikleridir: doğaları gereği iyi olanlar [euphueis] aynı zamanda doğaları gereği önderdirler; buna karşın doğaları gereği kötü olanlar [kakophueis] önderlerini izlemeli ve itaat etmelidirler: "doğa bazılarını devletin önderleri olarak, bazılarınıysa önderlerini izleyen ve onlara itaat eden insanlar olarak yaratmıştır". doğası gereği [kata phusin] koruyucu değilse, yani bedensel kuvveti, askeri gücü, zihinsel sağlığı, hafızası ve zekası bakımından üstün değilse kimse koruyucu olamaz.
iyi ve kötü tiplerin karıştığı saf olmayan bir ırk "ahenksiz bir anormallik" [anômalia anarmostos] ve devletin yozlaşmasının temel nedeni olduğundan, yöneticileri ırksal olarak saf olmayan bir devletin mutlu olması mümkün değildir. devletin yöneticileri en iyi bireylerin yeniden üremelerini nasıl sağlayabilir? platon'u cinsel "komünizm"i önermeye iten soru tam da budur.
nitekim julia annas da "platon, çekirdek aileyi yürürlükten kaldırmayı yalnızca öjeni ve devletin birliği zemininde meşru görür." demiştir.
platon'un devletinde evlilikler dönemseldir; çiftlerin bir araya geldikleri törenlerden daha uzun sürmemeleri gerekir çünki insanlar cinsel güçlerini hayatları boyunca koruyamazlar. geleneksel bağlılık sisteminin yürürlükten kaldırılması, sağlıklı döllenme için yeterli koşul değildir. önderler aynı zamanda "en güçlü, en cesur ve en güzel" olanların olabildiğince sık çiftleşmelerini gözetmelidirler. bu amaca ulaşmanın bir yolu, savaşta cesurca mücadele edenleri "daha çok birleşme fırsatı" sunarak ödüllendirmektir; zira bu "onların olabildiğince çok çocuğun babası olmalarını sağlamak adına makul bir bahane"dir. buradaki sorun, savaştaki başarının düşük zihinsel kapasite olasılığını dışarıda bırakmamasıdır. bu bakımdan daha güvenilir olan yöntem, doğar doğmaz çocukları ebeveynlerinin vesayetinden almak ve onları bir yuvaya, ardından da koruyucuların nezaret edecekleri yerlere yerleştirmektir. burada koruyucular, çocuklar bir dizi testten geçeceği için her bir çocuğun, doğuştan gelen ve doğal niteliklerini en iyi şekilde ayırt edebileceklerdir. çocuklar bu testlerde korkunç durumlarla ve en uç hazlarla karşı karşıya bırakılacaklar ve yalnızca bu testlerden başarıyla çıkanlar çiftleşme ve üreme hakkına sahip olabileceklerdir.
platoncu nüfus politikalarına yön veren iki ilkeden söz edebiliriz: selektif hayvancılık ve tıp sanatı.
selektif hayvancılık.
platon'a göre evcil hayvanlarda safkanların üretimi amacıyla başvurulan ilkeler insanlara da uygulanabilir: yalnızca soyu belli olanların çoğalmasına izin verilir. cinsiyet eşitliği dahi bu zeminde meşrulaşır. en iyisini seçerken bir çoban köpeğinin cinsiyetine ne kadar az dikkat ediliyorsa, devlet için en iyi yöneticileri seçerken de cinsiyete o kadar az dikkat edilmelidir. önemli olan cinsiyet değil sağlık ve güçtür.
tıp sanatı.
platon'a göre, sonuç almak adına kolektif ya da bireysel düzlemde zayıf unsurların ampütasyonu gibi zorlayıcı önlemlere başvurmanız gerekir. bu bakımdan hipokrates değil, asklepios örnek alınmalıdır. hipokrates'in aksine asklepios -tıbbın tanrısı- yaşanmaya değmeyecek, dolayısıyla tıbbi tedaviye layık görülmeyecek yaşamlar olduğunu biliyordu. platon için eğer biri bedenen sağlıksızsa ya da ruhen iflah olmaz şekilde kötüyse onun yaşamı yaşanmaya değmezdir. böylesi bir insan için platon'un tavsiyesi şöyle olacaktır: "(tıp ve hukuk) yurttaşlarınızdan bedenleri ve ruhları doğuştan iyi olanlara [euphueis] bakacak, ama böyle olmayıp da bedenleri kusurlu olanları hekimler ölüme terk edecek, ruhları iflah olmaz ve hastalıklı olanlarıysa [kata ten psukhen kakophueis kai aniatous] hakimler ölümle cezalandıracaklar”.
tüm yazdıklarım gösteriyor ki -platon'un tanıklığına inanacaksak- tıp daha en baştan önleyici (profilaktik) bir işlev üstlenmiştir.
platon, siyaset felsefesinde tıbba bu işlevi yüklemişti ve siyaset felsefesi, platon'un felsefesinde ortaya çıkan bu işlevi sayesinde asli görevini bulmuştu. batılı siyaset anlayışı için kurucu olan bu felsefede, yargıçla hekim arasında bir fark yoktur; zira yargıçlar hekim, hekimlerse yargıç haline gelmiştir ve hem yargıçlar hem de hekimler insan stoğunun üreticileri haline gelmişlerdir.