Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

104 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bir kadının kaderi kadın olmaktır!
Kitabın başında yazarın yayıncısından rica ettiği bir ayrıntıyı okuyoruz. Tıpkı
José Saramago
José Saramago
usta gibi Clarice Lispector de kendine has noktalama işaretlerinin ve imla seçiminin değiştirilmemesini istemiş. Kitabı okurken bu ricanın nedenini anlıyoruz. Bu, deneysel bir kitap. Her şeyiyle kendine has. Yazar bunu “Sadece tek bir noktalama yoluyla tonlamalarla oynuyorum ve bir başkasının nefesini metnime eşlik etmeye zorluyorum.” diye açıklıyor. Ben, yazarının hikayeye müdahale ettiği kitapları normalde hiç sevmem. Burada ise, sanki yazar dahil olmasaymış, kitap bu kadar güzel olmazmış gibi hissederek okudum. Çünkü bu da yazarın özellikle kullandığı bir teknik olarak kendini kabul ettiriyor. Bir yazar düşünün, sayfalarca anlattığı karakter için şunları söylesin; “bir köpek bile anlatılmayı daha çok hak eder”. Ve okudukça ona hak vermeden edemeyin. Bir daktilocu ve bakire olmaktan başka hiçbir şey olmayan, Coca- Cola sevmekten başka bir özelliği olmayan, silik, ışıltısız biri bizim kız. Ee dersiniz, niye anlattın bu kızı bize sayfalarca o zaman? Ve ne diye sevdin sen bu karakteri? Biryerlerde boncuk mu aradın? Yok der o da size, ben onun “varoluşunda Yakut tanesi” aradım. Ve onu bulmayı çok istedim. Çünkü isimsiz bizim kız. Çünkü kimseye ait değil. Çünkü yalnız. Çünkü konuşmaz bizim kız. Hiçkimsenin gerçekten konuşmadığı, konuşsa da anlatmadığı dünyada, bizim kız tam bir gerçek. Ve gerçek anlatılmayı hak eder. Çünkü çirkin bizim kız. Birileri onu fark etsin, sevsin ister. Yazar da ona, güzel değilsen, bakımlı değilsen bir hiçsin der. Halihazırda “bir kadının kaderi kadın olmaktır.” Ötesi değil. Ve yine bir yazar düşünün, size anlattığı hikayenin hiçbir çekici yanı olmasın. “Bütün bunları çok şey vadeden sonra da basit ve az bir şey verme endişesinden uzun uzun anlattım; çünkü bu hikaye neredeyse bir hiç.” desin. Siz de hiç olan bir karakteri, hiç olan bir hikayeyi nasıl oluyor da bayılarak okuyorum diye kendinizi sorgulayın. Doğal olarak her yazar gibi o da özlü sözlere meyilli. Muhteşem sıfatlar biliyor. Dolgun isimler..ve havada hızla dolaşıp işe koyulabilecek hafif fiiller..Ama bakıyorsunuz, süslü sözler yok ortada. Çünkü sözü süslersem diyor, “kızın ekmeğine dokunurum. Ekmek altın olur. Kız da daha 19’unda ekmeği ısıramayıp açlıktan ölür.” Hem karakterine böyle omuz hizasında durmayı seçip, hem de o kendi kendine var olabilsin diye bu uğraş niye? Bu iki çelişkiyi nasıl oluyor da aynı anda ustalıkla kullanıyor? Basitçe anlatıyor, bağırtmıyor. Çünkü tevazuyu bağırtınca o tevazu olmuyor. Bunu iyi biliyor. Ve işte bu yüzden siz de hiç olan karakteri, hiç olan ve hatta aslından başka tüm benzerleri biraz bayatlamış gibi gelen bir “tutunamayanlar” hikayesini bayılarak okuyorsunuz. Kitabın sonunda hiç olan kız ölüyor. Ben de onunla öldüm diyor yazar. Sonra bir an durup çilek mevsimi olduğunu hatırlıyor. Kızın yanından aklında çileklerle, ve evet çok acımasızca çekip giderken size şunu düşündürüyor. Çünkü ölüm hiçkimseyi, hiçbir şeyi tamamlamıyor. Herkesin varoluşu kendine. Keyifli okumalar..
Yıldızın Saati
Yıldızın SaatiClarice Lispector · Monokl Yayınları · 2017406 okunma
··
4.531 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.