“İlerici öğretmen-gerici din adamı şeması bir bakıma Vurun Kahpeye’yle kurulmuştur. Yalnız, Halide Edib, şemaya yüzde yüz bağlı kalmak istememiş; dinin özünde “insanca olan”ı aramış, Tanrı inancının, inancı çarpıtmış ellerde nasıl yobazlığa dönüşebileceğini dile getirmiştir. Yobaz Hacı’nın “göz kamaştırıcı” gökyüzü altında ve “eski”, “güzel” cami önündeki konuşması hiç de yabana atılacak bir sahne değildir.” diyor Selim İleri kitabın sonunda.
Halide Edip dini bir sömürü aracı olarak gören, yobaz insanların karşısına gencecik, masum bir muallimeyi koyuyor. Hem bir dönem panoraması çiziyor hem de vatan sevgisi, inanç, din, aşk, ikiyüzlülük gibi kavramları sorguluyor. Ama bunları hiç araya girmeden, göze batırmadan öyle ustalıkla yapıyor ki… Yetim bir çocuğun masumiyetini Durmuş’ta, sevdiği adamın selameti için en korktuğu şeye büyük bir kalp büyüklüğü ile yürüme cesaretini Aliye’de okumak inanılmazlar güzeldi.
“Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billâhi!” Kitabın belki özetidir bu Aliye’nin dilinden dökülen sözler… Selim İleri de yıllar sonra kitapla ilgili bir şey hatırlamamasına rağmen bu cümleyi kelimesi kelimesine hatırladığını vurgularken.
Son olarak hem bir dönem romanı okumak, hem duygu yoğunluğu olsun hem alsın götürsün isteyenlere can-ı gönülden tavsiyedir.