Anlatım üç parçadan oluşturulmuş: Yazar, tanrı anlatıcı ve mektuplar. Zaman geri dönüşler yaşansa da kitabın büyük kısmında doğrusal ilerliyor. Olayların akış yönüne göre değişen mekânsal farklılıklar var. Buna rağmen mekânsal tasvirlere girişilmemiş.
Seksenlerin ortalarından itibaren güçlenen feminist yaklaşımı 1991 basımı kitapta kuvvetle hissediyoruz. Bir bakıma Buket Uzuner feminizm kapısını menteşeleri sökercesine sonuna kadar açıyor. Kadın yaşamı ve cinselliği üzerine var olan toplumsal sansürü elinin tersiyle iterek kaldırıyor. Baş karakter Nilsu ve annesinin uçarılığı ve ahlak dışılığı vurgulanarak yöneltilen eleştiriler oldukça yersiz. Yazarın yapmak istediği ve bence en başarılı olduğu nokta bu. Nilsu ve annesi toplum algısına yerleşmiş erkeksi özellikler taşıyor. Nilsu değil de mevzu Nihat ve babası olsa kimse yazarı uçarılıkla suçlamayacak ve kimse ahlak kaygısı gütmeyecek. Tam tersi şekilde kitap karakterlerinden Nilsu’nun babası ve Teoman da yine toplum algısına yerleşmiş kadın özellikleri taşıyor. Karısı ara sıra kaybolup üç, beş ay başka erkeklerle tatile giden, bunu kabullenip perdenin arkasında ağlarken yakalanan kaç erkek düşünebilirsiniz? Yalnızca bu örnekle sınırlı değil, her iki karakter de yazar tarafından kadınsı özellikler yüklenerek yaratılmış.
Buraya kadar her şey güzel. Cümleler de itina ile kurulmuş, ifadeler yerli yerinde, anlatım çok açık. Akıp gitmek, birkaç saat içinde kitabı bitirmek için önünüzde hiçbir engel yok. Tabii olmamışlık duygusundan, kurgu, karakterler ve olaylarda yoğun şekilde hissedilen yapaylıktan bayılıp kalmazsanız. Yanınıza alacağınız bir şişe kolonya ile bu sorunun da üstesinden geleceğinize eminim. Ben yalnızca bahsettiğim yapaylığı biraz açayım. Söz gelimi yaşadığınız bir olay size Attila İlhan şiirlerinden bir dizeyi hatırlatıyor. İçinizden fısıldıyorsunuz. Bu ne kadar güzel değil mi? Ne kadar kendiliğinden, doğal ve yaşanılası. Bir de tam tersini düşünün. Attila İlhan’ı anmak için planlarınızı değiştirdiğinizi, olaylar yaratıp, karakteriniz gereği yapmamanız gereken şeyler yaptığınızı…
Üstelik bu Buket Uzuner’in ilk romanı; bohçasında ne varsa, entelektüel birikimini olduğu gibi yığmış. Her an bu tarz yapaylığa temas etmek durumundasınız.