“o zaman mademki Tanrı da değişme yoktur ve Tanrı her şeydir,
bu durumda bizim değişme olarak algıladığımız da kuru bir vehimden
başka bir şey değildir ve dahi ne oluş vardır ne de ölüm. Yalnız ezeli
ve ebedi varlık vardır. Ve bir ikinci ya da üçüncü varlık yoktur çünkü
ondan gayrısı de ona değgindir. Bu var olabilecekler ancak onun kendisi
olabilir ve düşünebilen için, ancak bir varlık, içinde tüm bireysel
farkların yutulduğu bir bütün vardır. Düşünen ve düşünülen varlık
aynı şeydir. Ancak insan anlağı için bölünmez bir bütün olan evren iki
evreye ayrılabilir. Gece ile gündüz ya da soğuk ile sıcak gibi. Bütün
şekillerin gece anası, ışık ilkesi de babasıdır. En küçük parçalarına
kadar âlem bu iki öğesinin izlerini taşır. Sıcak ve soğuk, aydınlık ve
karanlık, her yerde, değişmez oranlarda karışmaz haldedir. Evren
merkezleri aynı olan bir küreler dizisinden oluşmuştur ve burada,
ışıklı ve sıcak kürelerle, karanlık ve soğuk küreler sıra ile birbirlerini
izlerler. Kalan hepsini kaplayan en sonuncu küre katı, soğuk ve karanlıktır,
ama daha beride olan sabit yıldızların ışıklı küresi ile yan yanadır.
Bunun gibi, merkez küresi katı çekirdeği etrafında gelişen bu ışıklı
küre, hareketin çıktığı kaynak, evrensel hayatın ocağı, Tanrısallığın
merkezi, âlemin yegâne kralı, adalet, zorunluluk, aşkın anasıdır.”