Gönderi

Hekimliğin ahlak yasaları alanında en fazla karıştığı konu fahişelik olmuştur. Ortaçağ ve Rönesans’ta genelevler umumi sağlık tesisleri -daha doğrusu cinsel günahların ortadan kaldırıldığı yerler- olarak görüldüğünden fahişeliğe hoşgörüyle bakılıyordu. Aziz Thomas Aquinas gibi bir ahlak otoritesi, genelevleri saraydaki çöplüklere benzetiyor: “Lağım çukurlarını kaldırırsanız saray pislenir ve leş gibi kokar,” diye uyarıda bulunuyordu. Fahişeler lanetlenmiş varlıklar olsa da önemli bir amaca hizmet ediyorlardı. Azgın erkekler, zevk için bir oğlan kapmak veya düzgün kadınların onuruyla oynamak yerine utanç verici arzularını satılık bedenlerle tatmin ediyorlar ve böylece toplumun geri kalanı lekelenmemiş oluyordu. Herkesin değil de, birkaç fahişenin günaha bulaşıp cehennemi boylaması daha iyiydi. Ayrıca genelevleri özel işletmecilerin keselerini doldurmaya terk etmek yerine devletin ve kilisenin himayesi altına sokmak daha iyiydi. 19. yüzyılda bu algılar tamamen değişti. Reform ve Karşı Reform’ un hoşgörüsüzlük ortamında yetkililer, kadın ticaretine bırakın iştirak etmeyi, izin dahi vermediler. Özellikle askerler arasında zührevi hastalıkların, bilhassa frenginin baş göstermesi halkın fahişelere bakışını değiştirdi. Fahişeler artık kötülük ve hastalığın kilitli kutusu olarak değil, nezih topluma hastalık bulaştıran kaynak olarak görülüyordu. Daha önceki dönemlerden farklı olarak yetkililer fuhuşu tamamen yok etmeye çalışırken devletler ve polis de yeni bir yaklaşım geliştirdi. Mesele fahişelerin kökünün kazınıp kazınmayacağı değil -zira bunun olamayacağını herkes biliyordu- fahişelerin arz ettiği sağlık tehditlerinin nasıl kontrol edileceğiydi. Avrupa’da ve kısa bir süreliğine ABD’de bunun anlamı fahişeliği belli ölçülerde yasallaştırmak ve onları yorucu tıbbi muayenelere tabi tutmak demekti
·
93 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.