Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ATSIZ'A YAPIŞTIRILAN ETİKETLERDEN BİRİ İstanbul'a izinli geldiğim günlerde ilk kitabım da yayınlanmış bulunuyordu. Bir yıl önce tefrika edilmiş olan bu kitap, Binbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) Bey'in, Sofya askerî ataşesi olarak Bulgaristan'daki faaliyetlerini ve hayatını ele almaktaydı. Türkiye Yayınevi bu kitabı basma arzusunu göstermişti. Bu yayınevi, o zamanın tanınmış, muntazam çalışan bir neşriyat müessesesiydi. Anlaşmamız kolay olmuştu. Kitap dizildiği zaman tashih provalarını okumam için, kıt'a adresime göndermişlerdi. O sırada manevradaydık. Provalar, Urfa'ya 10 kilometre uzaklıktaki çadırlı ordugâhta elime geçmişti. Gemici fenerinin titrek ışığında zorlukta okuyup yine posta ile iade etmiştim. Birkaç ay sonra izinli gelişime kadar kitap basılmıştı bile. İnsanın çok genç yaşta bir kitabının yayınlanması oldukça heyecan verici bir şey. Kitabı ilk elime alıp da kapağında kendi adımı gördüğüm zaman hissettiklerimi anlatmak zordur. Bana belki haksız olarak biraz da gurur veren bu kitabın sevincini paylaşmaları için, yakın dostlara imzalı nüshalar vermiştim. Tabiî bir tane de Atsız'a göndermem gerekiyordu. O da talebesinin bu erken te'lifinden memnunluk duyacaktı. Fakat bir husus vardı: Atsız'ın Atatürk hakkındaki duyguları ve kanaati -çok kimsenin aksine- olumsuzdu. Benim Atatürk konusundaki bir monografimi bu bakımdan acaba nasıl karşılayacaktı? Biraz kuşkuluydum doğrusu. Birkaç gün sonra Atsız'ın bir mektubunu aldım. Kitabı beğendiğini bildiriyor, beni tebrik ediyordu. Daha büyük ve daha güzel eserlerimi beklediğini, bu yolda başarılı olacağıma emin bulunduğunu yazıyordu. Hayli sevinmiş ve ferahlamıştım. Sonra bu kuşkumdan mahcubiyet duyduğum olmuştur. Madem Atsız'ı tanıyordum, ondan bu şekilde bir davranış beklemem tabiî olmalıydı. Haksız yere kuşkulanmış, tedirgin olmuştum. Zira Atsız, bir ülkü, bir dâva adamı olduğu kadar, bir ilim adamıydı da. Bu sebeple, çok kere objektif olmayı başarabiliyordu. Bu, zihnî yapısının da tabiî bir sonucuydu. Onun tarafsız ve önyargısız olacağını düşünmem gerekirdi. Bir de Atatürk konusunda, sandığım kadar menfi bir tavır içinde bulunmadığını bu vesileyle öğrenmiş oluyordum. Denilebilir ki, bu konuda son derece objektifti. Bu objektifliği yadırganıyordu. Çünkü Atatürk hakkındaki hükümler çok kere objektif olarak verilmiyordu. Çocukluk çağından itibaren hemen bütün nesiller de bu şekilde şartlanarak yetişiyorlardı. Sonra bir Atsız ortaya çıkıp da kanaatini açıkça ve sanki aradan yüzyıllar geçmiş gibi tarafsızlıkla söyleyiverince elbette tepkiler doğuyordu. Aslında meseleye böyle bakmak lâzımdı ama nerede o anlayış? Bazı insanlara birtakım etiketler yapıştırarak onları mahkûm etme ilkelliğinden o zamanlar sıyrılmış değildik. Ama doğruyu söyleyelim; bugün dahi böyle bir tavırdan uzaklaştığımızı iddia edebilir miyiz?
·
108 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.