Sabır
596. Hasan Basri anlatıyor:
"Bir adam öldü. Geriye oğlunu ve azadl ısını bıraktı. Vefat
ederken oğluna bakması için azadlısına vasiyette bulundu.
Azadlı çocuğu yetiştirdi. Çocuk ergenlik çağına varınca onu
evlendirdi." Çocuk azadl ıya şöyle dedi:
"Beni hazırla, ilim tahsil etmeye gideceğim." Azadlı çocu-
ğu hazırladı. Çocuk, ilim öğrenmek için bir alime vardı. Alim
dedi ki:
"Sen memleketine gitmek istediğin vakit bana de. Ben de
(en önemi i şeyleri) sana öğreteyim." Çocuk:
"Ben, gitmek için hazırlandım. Öğreteceğin şeyi bana öğ-
ret" dedi. Bunun üzerine alim dedi ki: "Allah'dan kork, sabret
ve aceleci olma."
Hasan Basri diyor ki:
"İşte her hayır buradadır. Sonunda çocuk evine geldi. Az
kalsın o üç tavsiyeyi unutacaktı. Evine gelince bineğinden in-
di. Ne görsün, karısı evde uyurken yine evin içinde başka bir
yerde bir adam uyuyordu. Genç dedi ki:1 Allah'a yemin ederim ki, bunu ne istiyordum, ne de bek-
liyordum. Sonra bineğine dönüp kılıcını almak istediği zaman
içinden:
"Allah'dan kork, sabret ve aceleci olma" dedi ve eve dön-
dü. Adamın başından aşağı dikildi: "Ben bunu beklemiyor-
dum'' dedi. Yine bineğine döndü. Kılıcını almak istediğinde
hocasının sözünü hatırladı. Yine eve döndü. Başında dikilince
adam uyandı. Adamı iyice görüp tanıyınca sıçrayıp onu kucak-
ladı ve öptü. (Babasının azadlısıydı.) Uykudan uyanan adam
gence sordu:
''Benden sonra hangi olaylarla yüz yüze geldin? Genç de-
di ki: "Allah' a yem in ederim ki, senden sonra çok hayır kazan-
dım. Allah'a yemin ederim ki, senden sonra çok hayır kazan-
dım. Gece, kılıçla senin kellen arasında üç kere gidip geldim.
Tahsil ettiğim ilim, seni öldürmekten beni men etti."