Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
1932 yılında yayınlanmış ve 600 yıl sonrasını hayal ederek oluşturulmuş, toplumsal istikrar ve barış arayışı içinde gerçek duygulardan yoksun kalmış bir distopik dünya tasavvurunun anlatıldığı bir roman. Romanın içeriğindeki fikrin, felsefenin gerçekleştiğinde oluşturacağı dünyaya geçmeden önce yazar hakkında konuşmayı faydalı buluyorum. Huxley ailesi İngiltere'nin entelijansiyası(aydınlar topluluğu) sayılan ailelerden birisidir. Ailenin her üyesi botanik, fizik vb. ilim alanlarıyla ilgili kişiler olduğu için Aldous Huxley de bu alanlarda kendisini geliştirmek istiyor. Fakat küçük yaşta yaşadığı körlük sebebiyle bu alanlarda derinleşemeyeceğini fark edince edebiyata ve felsefeye yönelim göstermiş. Özellikle felsefenin genel kriterlerinin sürekli farklı biçimlerle karşımıza çıkacağıyla ilgili fikri ve birinci dünya savaşına şahit olup insanların ölümünü sindirememesi, savaş içinde olan insanların birbirlerinden o kadar farklı olmadığını anlatma çabasını kitabı okumadan önce bilmemiz gerekir. Bu kitapta da devletlerin sosyolojik politikalarına eleştiri olduğunu görebiliriz. Batı medeniyetinin tahakkümünün insanın özgürlük ve estetik yönünü sınırladığını düşünen bir yazar ve bunu kitapta da bizlere gösteriyor. Huxley güzelliğin acının sonucu olduğunu düşünen bir felsefe ortaya atmıştır. Acıyı ortadan kaldırma isteğinin toplumun gelişmesini sınırlayacağına inanıyor. Acı çekme özgürlüğünün insandan alınması halinde edebiyatın yozlaşacağını düşünüyor.Bu kitapta yazar insanlığın ilerlemeye olan inancını da sorguluyor. Birinci dünya savaşında gözlemlediği askeri teknolojinin oluşturduğu yıkımın tüm bilimsel ilerlemelerde de olacağını öne sürüyor. Yazıldığı dönemde okurları ikiye bölen bir kitap olmuştur. Ciddi derecede destekçisi ve kitabın içeriğine karşı çıkan kesimler oluşmuştur. İçerdiği cinsellik ve gaddarlık tasvirleri, uyuşturu kullanmaya ilişkin meydan okuyucu görüşler, din ve dini ritüellere karşı tutumu döneminde çok tartışmalara sebep olmuştur. Bir toplum eleştirisi olarak bilim kurguyu, politik alegoriyi, edebi hırsı harmanlayarak ortaya koyulan bu kitap yeni bir edebi tür oluşturduğu için de fazlasıyla dikkat çekmiştir. Bu kitap tema olarak öncelikle metalaştırmayı anlatıyor. Metalaştırılmış toplumun insanın fikri ve sanatsal üretimine bir zarar olarak görüyor. Bu romanda toplum el birliğiyle insanı insan yapan davranışlardan uzaklaştırmış. Böylece insanlar mümkün olduğunca tüketmeye çalışacaklar. Bu şekilde kitapta Taylorizm ve Fordizm eleştirisi yapılıyor. Yani seri üretimin sürdürülmesi için tüket, tükettikçe sende tüketilecek hale gel ve metalaş. Tüketim büyüsün sen küçül. Böylece toplumun ekonomisi istikrarlı kalsın. Tüketim öyle bir hale geliyor ki insanların tüm aklı ve enerjisi malları tüketen ve tüketim ekonomisini ayakta tutan iş ve oyunlara harcanıyor. Distopyaların en önemli yanı kendi içerilerinde tutarlı olmalıdır. Buna rağmen en ufak bir tutarsız, istisnai bir olay bütün distopik düzeni yıkmaya sebep olur. Bu kitabın temelinde de bunu görüyoruz. Düşünce yönlendirmenin ve istikrarın özgürlükten daha önemli olacağı ideası bu distopyanın temel tutarlılığı. Bu şekilde modern kurumların eleştirisi yapılmıştır. Daha da doğrusu modern hükümetlerin barış, güvenlik adı altında insan hayatlarına müdahalesinin eleştirisidir. Ayrıca kitapta özgürlüğün farklı tanımları ve koşulları üzerinde durularak özgürlüğün göreliliği fikri ortaya atılmıştır. Kitapta dikkatimi çeken sembolleştirmelerden de kısaca bahsetmek istiyorum. *Malthus teorisi olarak bilinen nüfusun büyüme hızına besin kaynaklarının yetmeyeceği fikrini öne süren Malthus ismi kitapta doğum kontrol haplarına verilen isim olarak kullanılmıştır. *Dayanışma hizmeti denilen bir fikir ortaya atılmıştır. Toplum kötü bir olay gördüğünde hemen buna birleşip müdahale ediyor. *Fosfor geri kazanımı adı altında ölülerin bedenini ham madde olarak kullanmaları yine dikkat çekici bir sembol. *Karakterlerin toplumun işleyişi hakkında karanlıkta kalmak zorunda olmaları yoksa bilginin ölüme yol açacağı farkındalığın ızdırabını sembolize ediyor. Romanın özetine geçtiği dönemi anlatarak başlamak gerekiyor. Otomobil üreticisi Ford'un tarihi bir referans noktası olarak ele alındığı, Ford'tan önce Ford'tan sonra diye zaman çizelgesi oluşturulduğu bir evrendeyiz. Toplumun istikrarını sağlamak için beş farklı seviyeli kast sistemi oluşturulmuş. Alfaler, betalar üst sınıfta, gamalar, deltalar, epsilonlar ise alt sınıfta yer almaktalar. Soma adı verilen her kastın belli oranda pay aldığı mutsuz olmayı engelleyen bir ilaç veriliyor tüm sınıflara. Ayrıca normal doğumun değil kuluçka süreciyle üremenin olduğu bir evrendeyiz. İnsanların bu süreçten itibaren koşullandırıldığı ve şartlandırıldığı bir merkezin öğrencilere tanıtılmasıyla kitap hikayeye başlıyor. Bebeklerin nasıl kast gruplarına ayrıldıklarını gösterip neo pavlovcu ve hipnopedya şartlandırmaya tabi tutulmalarını anlatıyor. Neo pavlovcu şartlandırmayı örnekle açıklamak gerekirse epsilon sınıfının kitaplara yaklaştığında alarmlarla, elektrik çarpmasıyla korkutularak aynı nesneyle ikinci karşılaşmalarında geri çekilmeleri sağlanıyor. Hipnopedya da ise uyku halindeki bebeklere kendi etik ve ahlaki değerlerini içeren hepimiz birimiz için, hepimiz biriz gibi sözleri tekrarlayarak koşullandırma yapılması durumu üzerinden sosyolist eleştirisini okuyucusuna aktarıyor. Reformistlerin kurduğu düzenin oluşum sürecinde insanların din, inanç, ideoloji, aile algısı ve bireysel özelliklerin insanları kötüye, savaşa götürdüğünü benimsettiğini anlatarak kast sisteminin getirilişi anlatılıyor. Ana karakterimiz Bernard Marx üretim hattında yanlışlıkla bir doz alkol aldığı düşünülen kısa boylu, koyu saçlı bir alfa. Diğer alfalar içinde boyu sebebiyle yetersiz kaldığı için aşağılık kompleksi oluşuyor. Bu yüzden kendisini toplumdan ayrı hissedip daha bağımsız düşünebiliyor. Helmholdz Watson adında yakın arkadaşıyla beraber kendi sınıfı içinde dışlanıyorlar. Bernard, Lenina Crowne adında bir kızdan hoşlanıyor. Lenina aşk acısı çeken bir karakter fakat hemen soma verilerek acısı bastırılıyor. Vahşi rezervasyon bölgeleri yani insanların doğal hayat sürdüğü bölgeler bulunuyor kitapta. Bernard Lenina'yla bu bölgeleri ziyarete gitmek istiyor. Lenina da bu durumu yeni bir ilişki deneyimi için kabul ediyor. Bernard müdürüne gidip rezervasyon için evrakları isterken müdürü geçmişte kendisininden de oraya bir kadınla gidip kadını orada bırakıp kaçmak zorunda olduğunu anlatıyor. Daha sonra da pişman oluyor bu bilgiyi paylaştığı için. Bernard yakın arkadaşı Watson'a bu durumu anlatıyor. Watson karakteri ise toplum adına hayal kırıklığına uğramış entelektüel bir karakter. İşi insanlar için sloganlar yazmak. Bir arayışta olan fakat ne aradığını bilmeyen bir tip. Rezervasyonda geçen süreçte John adında bir karakter ana karakterlerimize yaklaşıyor. Yirmi beş yıl önce rezervasyona bırakılmış Linda adlı bir kadının oğlu olduğunu söylüyor. Ve onların dünyasını çok merak ettiğini anlatıyor. Bu sırada da Bernard'a Watson sürüleceğiyle ilgili haber veriyor. Bernard ise topluma vahşiyi kötü örnek olarak gösterebileceği temeliyle koordinatörü ikna edip geri dönüyorlar. Döndüklerinde müdür Bernard'ı küçük düşürüp sürmek isterken geride bıraktığı çocuğunu gösterip müdürü utandırıp istifa etmesini sağlıyor. Bu olaylardan sonra Bernard 'ın popülerliği hızlı bir şekilde artıyor. John ile Watson da zamanla arkadaş oluyorlar ve rezervasyonda bulduğu Shakespeare şiirlerini Watson' a öğretiyor. Watson bu edebi değer karşısında kendisinden geçiyor. Lenina John'a aşık oluyor ve John da ona karşı ilgi duyup bunu dillendirdiğinde Lenina toplumunun bu durumda yaptığı hazcı yaklaşımla John'un karşısında soyunuyor. Vahşi yaşamdan gelen John için bu ahlaksız bir durum olduğundan öfkeli bir tepki veriyor. John'un annesi kendi toplumuna dönünce yaşadığı zor yılların acısını çıkarmak için çok fazla soma kullanarak hastalanıyor. Bu süreçte ölüm koşullandırması için bir grup gelip iyice çirkinleştiği ve ölmesi gerektiği hakkında koşullamalar yaparken John bu duruma müdahale ediyor. Annesinin ölümü sonrası John somalara ve sisteme düşman oluyor. Tepki göstermeye başlıyor. Onun hareketlerine ilk başta en alt kademeden deltalar karşı çıkıyor. Bu sıralı karşı çıkmada alışılmış köleliğin özgürlükten daha değerli görüldüğünü gösteriyor. Uyuyanları uyandırmanın kolay olmayacağının altını çiziyor. Berbard, Watson ve John uyumsuzların olduğu bir adaya gönderilmek için Mustapha Mond adlı denetçinin karşısına getiriliyor. John ve Mond arasında ciddi bir diyalogsal tartışma geçiyor. Bu tartışma üzerine Mond, Bernard ve Watson adaya gönderiliyor ama John'u üzerinde deneyler yapmak için yanında tutuyor. John annesinin ölümünden kendisini suçlu tuttuğu için bir kırbaç yapıp kendisine vurmaya başlıyor. Etrafındaki insanlar acıdan kaçarken onun acıya koşması halkın ilgisini çekiyor. Onu seyretmek için etrafında toplanıyorlar. Lenina da bu kalabalığın içinde bulununca John onu kırbaçlamak için üzerine koşuyor. Kalabalık birlik duygusu yaratmak için söylenen bir ilahiyi söylemeye başlıyor. İlahinin cinsel içeriği hakkında pek fazla bilgi vermek istemiyorum ama distopik toplumun acıya tepkisinin onu ortadan kaldırmak üzerine olduğunu görüyoruz. Bu olayların sonunda ise John acının son hali olan ölümle kurtuluşu arıyor ve intihar ediyor.
Cesur Yeni Dünya
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,1bin okunma
··
2.523 görüntüleme
Emre Gündaş okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık Çağrı bey🌟
Çağrı okurunun profil resmi
Teşekkür ederim 💫
Hemera okurunun profil resmi
Kitabı özet geçmişsiniz. Okudum sayıyorum kendimi (: Emeğinize sağlık
Çağrı okurunun profil resmi
Teşekkür ederim 💫
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.