Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Bir yazarla ilk tanışma kitabının o yazara ait sonraki okumalarda etkisinin büyük olduğuna inanırım. Talip Apaydın ile ilk bu kitapla tanıştım ve başlangıç olarak şansıma güzel bir kitap denk geldi. Dünya edebiyatında fazlasıyla okuduğum bu türden yapıtlara maalesef Türk edebiyatında oldukça uzak kaldığımı itiraf ediyorum. Toplumcu gerçekçi yazarlar arasında gösterilen Talip Apaydın bu eseriyle 1976 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü kazanmış. Yazarın dahil olduğu edebiyat akımı edebiyatçı okurların malumudur ancak ben yine de bu konuda birkaç ansiklopedik bilgi vermek istiyorum. Toplumcu gerçekçi romanlarda yaygın olan özellikler şu şekildedir: • Eserler, sanat toplum içindir anlayışıyla yazılmıştır. • Yazarlar için kitaplar, belirli görüşlerin ve anlayışların savunulduğu birer araç olmuştur. • Realizm ve natüralizm akımları eserlerde etkili olmuştur. • Eserler, konuşma diliyle sade bir şekilde yazılmıştır. Bu yüzden kahramanlar yöresel ağızlarla konuşmaktadırlar. • Eserlerde güçlü tasvirler bulunur. • Önemli olan nasıl anlatıldığı değil, ne anlatıldığıdır. Bu nedenle eserlerde sanat kaygısı güdülmemiştir. Bu akıma mensup yazarların öncelikli kaygısı edebiyat değil, halkı belirli konularda eğitmek ve aydınlatmaktır. Köy hayatının geçekleri ve sorunları ilk kez bu kadar gerçekçi bir şekilde bu yazarlar tarafından ele alınmıştır. Bu maddelerin hemen hemen hepsini kitapta görmek mümkün. Aslında bunlar dünya edebiyatında da karşımıza çıkmıyor değil. Edebiyat ve insan evrensel bir olgu. Köy halkının sorunlarının bölgeden bölgeye ya da daha geniş kapsamıyla ülkeden ülkeye farklılık göstereceğini düşünmüyorum. En azından benim şu ana kadarki okumalarım bu iddiamı doğrular nitelikte oldu hep. Kitaptaki olay örgüsü birkaç cümleyle özetlenebilir. Kitabın içeriğine dair bilgi istemeyen okurlar sıradaki paragrafı es geçebilirler. Köyünde tütüncülük yapan Ağ Osman bir gün kendi kendine söylenmeye başlar. Konuştukları anlaşılmaz, nöbet geçirmeye başlar. Elleri hiç durmaz, sürekli tütün dizer gibi davranır. Bunun üzerine Ağ Osman bir tekkeye götürülür. Hurafelerle Ağ Osman’ın derdine çare aramaya çalışır yakınları. Ancak türbede Ağ Osman şifa bulamaz, üstelik daha da kötüleşir. Köye gelen bir sağlık personeli Ağ Osman’ın derhal bir doktora görünmesini ısrarla tavsiye eder. Bilimin gerçekliğini göz ardı eden köylüler bunun üzerine Ağ Osman’ı hastaneye götürürler. Dr. Suphi Bey Osman’ı muayene eder ve birtakım tavsiyelerde bulunur. Görüldüğü gibi olay örgüsü bu kadar basit! Köy hayatının zorluğu, halkın idareciler tarafından sömürülmesi, akrabalar arası çekişmeler, eğitimsizlik, ataerkil düzen, batıl inançlar kitapta baskın temalar olarak karşımıza çıkıyor. Aslında genel olarak bakacak olursak, bence bunların hepsinin paydasında çaresizlik yatıyor. Çünkü köylüyü koruyan, onların çıkarlarını gözeten bir sistem/düzen kurulu değil. Örneğin, halk ürününü değerinde satmak ister ancak uyanık tüccarlar fiyat kırarak onların emeklerini her defasında sömürmeye çalışır. Aynı şekilde Ağ Osman’ın türbeye, cinci hocaya okutmaya götürmeleri de en başta cahillik ya da batıl inançla açıklanabilecek bir şey değil. Bunun tek sebebi yine çaresizliktir. Çünkü doktor ve hastane masrafları köylünün karşılayamayacağı kadar yüksektir. En son çare olarak Ağ Osman’ı şehre doktora götürmeleri aileye bir öküz parasına patlar ki o bile ancak bir hafta yeter. Geçim derdi ve yoksulluk köy halkının boynuna vurulmuş bir pranga gibi. Ağ Osman’ın anlamsız konuşmaları, sövüp saymaları aslında bilinçaltının bir haykırışı, ki bence sadece onun değil, onun gibi olan tüm köy halkının bir isyanıdır. Ezilen, hor görülen, yetersiz beslenen, köle gibi çalışan insanların haklı feryadıdır bu. Yazar bu gerçeği Ağ Osman’ın ağzından dile getiriyor. Hastalık ilk nüksettiğinde Ağ Osman’ın konuşmaları belki okur için komik gelebilir ama zamanla Ağ Osman’ın ne demek istediğini okur daha iyi anlıyor. Özellikle köyün muhtarı ve imamı için sarf ettiği sözler onların ne tıynette insanlar olduklarını bize gösteriyor. Ağ Osman aslında belki köylülerin bu insanlara söyleyip de söyleyemediklerini dile getiriyor. Ağ Osman şifa bulmak umuduyla gittiği türbeden keçileri daha da kaçırarak geri dönüyor. Orada maruz kaldığı tedavi yöntemleri (ki bunlar düpedüz işkence) kendisine geçmişte yaşadığı bazı olumsuzlukları hatırlatır ve Ağ Osman ondan sonra büsbütün içine kapanır. İşte bu noktadan sonra okur Ağ Osman’la empati kurmaya başlıyor. Onun inatçılığı, cesareti, çalışkanlığı sessizliğe, kayıtsızlığa ve tepkisizliğe dönüşüyor ve Ağ Osman ondan sonra başına gelecekleri peşinen kabullenmiş oluyor. Kitap son sayfaya kadar merak ve heyecan uyandırmayı başarıyor. Ağ Osman’ın hastalığının ne olduğunu ya da iyileşip iyileşemeyeceğini en meraksız okur bile merak edebilir. Doktorun Ağ Osman için koyduğu teşhis aslında tüm köylüler için de geçerli olabilir ve reçete de ortaktır. Neticede son derece basit bir dille yazılmış ama içeriği ve anlamı çok derin bir eser var karşımızda. Ağ Osman okurun zihninden kolay kolay silinemeyecek bir karakter.
Tütün Yorgunu
Tütün YorgunuTalip Apaydın · Literatür Yayıncılık · 2022139 okunma
··
2.665 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.