Bu serinin tamamının benim için anlamını ifade eden bir inceleme olucak.
Memed... Fatih Sultan Mehmet... Mehmetçik...Dedecigim Memed kardeşim Mehmet... İnce Memed... Bizde Memedler hiç tükenmez...
Mehmet ismi Arapça Muhammed isminden türeyerek günümüze gelen bir isimdir.Yerde ve gökte övülen anlamına gelir.
Yazar da Memed'i seçmiş ne güzel bir isabet ince düşünülmüş ince bir anlatım, muazzam.
Karakterle ilk tanıştığımda aklımda Kemal Sunal'ın Ağasıyla olan mücadelesi döndü durdu. Hep gülerek düşünerek izledik o filmleri. Aslında ne çok şey anlatıyorlar. Memed'in bir çocuk işçi olarak keven dikenlerinden paramparça olan dizleri, kanlar içinde kalan yalın ayağıyla kaçıp kurtulma girişimiyle başlayan enfes bir Anadolu hikayesi...
Memed'i yazar öyle bir oluşturmuş ki bizzat Anadolu'nun içinden ufak tefek boyuyla, çelimsiz haliyle, içinde başkaldırma kurduyla çıkan fıkara İbrahim'in fıkara oğlu...
Naptı Memed?
Memed sadece hayatta kalmaya ve hayatta tutmaya çalıştı insanları. Sığındığı evde ona kurtuluşun eşkıyalık olduğunu, yerinin orası olduğunu söyleyen ve yönlendiren bir karakterle yeni bir yola girdi. Halka zulmeden kendi çetesinin liderine karşı koyarak devam etti. Zulmedenleri ortadan kaldırdı.Yani Memed nereye gitse zulmün karşısında oldu.
Yazar ne anlattı bize?
Sadece Memed'i mi?
Onu önce İnce Memed yaptı. İnsanların ince bir yerleri var oraya dokunmayın dedi. Milletin hakkını koruttu, ırzdan namustan, jandarmaları öldürmemekten, hatta birini öldürme konusunu en zora en çıkmaza girilen zamana kadar götürdü, kötü karakterler hep kitabın sonunda öldü, çünkü insan Allah yapısı ve Allah yapısını yok etmek olmaz gibi ince bir söylem kitap boyu Memed'in düsturu oldu.
Bize tüm Çukurova'yı anlattı. Dağları, ovaları, nehirleri, denizi muhteşem betimlemelerle yaşattı. Geyikler, tilkiler, karayılanlar, mis kokukulu çiçekler.
Bahsetmeden edemiycem gene, Hürüce ananın mis kokulu tarhana çorbası, mis kokulu kahveler, çaylar, püren kokulu bal, kabak çiçeği dolması, içli köfteler...Biz muaazzam bir Ülkede yaşıyoruz.
Acaba dedim gitsem aynı Çukurova mis kokusuyla tüm renkleriyle duruyor mudur? Hiç sanmıyorum!
Bunlar kitabın olumlu kısmıydı. Nasıl toparlarım da onca şeyi aktarabilirim emin olamıyorum. İstiklal harbini, Çanakkale savaşını kazanan, canını dişine takıpta bir umuda tutunan memleketim insanın çalınan hayatları mı desem, taze Cumhuriyet'e atılan ilk nefret tohumları mı desem, insanlığın yüz karası çıkar çatışmaları mı desem bilemiyorum gerçekten...
Memed dört köyün sahibi onları, acından öldüren, dikenleri tarlalarda çocuk yaşlı, kadın erkek, hasta düşkün demeden canı çıkasıya çalıştıran Abdi Ağasını öldürdü... Dedim enfes nasıl devam edicek acaba? İlk kitaptan sonra gelenler boğazıma düğüm oldu, içime oturdu. Savaşlardan sonra terk edilen Ermeni zenginlerin evlerine yerleşen, dağda saklanarak hatta Fransızlarla bir olarak vatanını satan şerefsizlerin kahraman diye madalya alarak ortaya çıktığı zavallı insanımıza ettiği zulümler. Devleti bu kadar aşağı çeken aşağılık insanlar...
Yazar sorunu öyle güzel ortaya koymuş ki. Halkin durumu şikayetleri asla yöneten kesime ulaşmıyor, ulaşsa da herkes bir şeyler çalma servetine servet katma derdinde...
Haddim olmayarak belki şöyle bir sonuca vardım. Son kitap o kadar etkileyici ki. Yazar orda ezilen insanımızın eşkiyalığı, evliyalığı bir kurtarıcı, bir adalet dağıtıcı olarak görmesinin sebebini ihmaller ve bencillikler sonucu devletin bizzat kendi sorumsuzluğu olarak değerlendiriyor. Yaban kitabında Yakup Kadri Karaosmanoğlu köylüyü ve taşrayı eleştiren Aydın kesime,onlar için ne yaptınız diye sesleniyordu. Onları içine düştüğü cehaletten kurtaramamak bizim başarısızlığımız. Olan şeyler aslında bizim olduramadıklarımız. Adaleti eşkiyalıkta aramak bana PKK sorununu anımsattı maalesef... Bunca insan dağda devletle neyin mücadelesine başladı?
Ağalar İnce Memed'i değerlendirken yok etmezsek öyle bir tohum atar ki halk uyanır da devlete asi olur diyor. Kitabın sonunda İnce Memed affa uğramadı, kendi çocuğunu hiç görmedi, ölmedi... O sorun hiç çözülmedi... O tohum şimdi ülkeler arası kan gölü...