Attila İlhan'a dair satırlarla. Ve ardından Bâki'nin dizeleri geliyor. Daha iyi bir başlangıç olamazdı diyorsunuz:
"derd-i aşkı gayrdan sorman ne bilsün çekmeyen
ânı yine âşık-ı nalâna söylen söylesün"
Ve ardından Fuzûlî devam ediyor:
"lâhza lâhza hûblar gördüm ki dil kasdındadur
pâre pâre eyledüm ben hem dil-i sûzânumı"
Divan şiirlerini sevenler için eşsiz bir karşılama... Ardından şairin şiirleri geliyor.
"ne adresi belli ne adı bazılarının
unutulmuş kızları mevsimlik sevdaların" (s. 12)
Attila İLHAN...
Onu bilmeyen yoktur.
Şiirleriyle mest olmayansa oldukça azdır.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları yine iyi İş çıkarmış. Elimdeki 21. baskı. Okunmuş, okutulmuş. Ama gönül ister ki şiir kitapları daha da çok okunsun.
Adını içindeki bir şiirden alıyor:
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fenâ kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
Kendine özgü bir biçim ve üslubu var. Küçük harflerle başlıyor dizelerine. Başlıklar dahil büyük harf bulamazsınız eserdeki şiirlerde. Şeyhî, Necatî, Nailî, Nesimî, Hayâlî geziyor şiirleri arasında en güzel dizeleriyle.
İçindeki birçok şiiri başka yerde duymamış olabilirsiniz ama eminim tanıdık dizeler de çıkacaktır önünüze:
"Oysa ben akşam olmuşum,
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar." (s. 103)
Herkes keyif almaz onun dizelerinden. Keyif alanlar tadına doyamaz. Henüz ortaokuldaydım onun bir şiirini ezbere bilirken. Henüz ortaokuldaydım o öldüğünde... Gün gelir Attila İlhan ölür diyordu. Gün geldi Attila İlhan öldü. O güzel insan o güzel ata bindi ve birçok güzelliği de yanına alarak göçüp gitti. Ama her ne olursa olsun bu dünyadan bir Attila İlhan geçti. İyi ki de geçti.
Bilirim şiir kitapları çok az okur tarafından okunuyor. Şiir incelemeleri ona göre kat kat daha az. Ama olsun. Bir avuç okuyucu da dünyayı şiirlerle görmek için yeterli bir çoğunluk! Şiir tadında günleriniz olsun.