Özet niteliğinde Spoiler içerirBu incelemeye kitabı bitirmeden yarıdan fazlasını okumadan başlıyorum çünkü içim içime sığmadı. Kitabı bitirdikten sonra da incelemeye bir şeyler ekleyip tamamlayacağım.
Bu kitap tamamen polyanna ilkesine dayanan bir kitap gibi görünse bile Leibniz felsefesi üzerinde durulmuş. Candide ve onun öğretmeni, araya giren ve macera boyunca ona eşlik eden türlü türlü insanı anlatıyor. Kitap kesinlikle okunmalı ve çok zevkli.
Yanlızca BU SPOİLER OLABİLİR.
Candide biricik iyimser kahramanımızın başına gelmeyen kalmıyor. Zaten diğer kahramanların da hayatları çok zorlu geçmiş. Zavallı Candide ısrarla öğretmeninin sözlerini aklında eviriyor çeviriyor "olabileceğin en iyisi bu" diyip işin içinden çıkıyor. Kitabı okurken şey dedim
Bu karakterlerdeki psikolojik direnç şuan dünyada kimsede yoktur.
Kadınların kalçasının kesilip yenmediği mi kalıyor, baş karakterimizin sevdiği kadına bi ben tecavüz etmedim galiba. Bu şakaya gülemiyorum bile çünkü oldukça kötü bir olaydan bahsediyorum. Candide tüm olanlara rağmen olaylara dalga geçer gibi bir bakış açısı ile yaklaşıyor. Şansı tam yaver gidiyor derken soyuluyor, yakalanıyor, öldürülmeye hatta yenmeye çalışılıyor. Evet şaka değil kitapta maymundan tutun insana kadar her şeyi yiyorlar.
Kitabın ortalarına doğru gerçekte varolmayacak muhtemelen uydurulmuş bir şehir ile karşılaşıyoruz. Uçan koyunlar var ve çakıl taşları zümrüt.
Kahramanımız ve uşağı tüm dünyayı geziyor bu arada. Kısacık kitapta ayak basmadıkları çok az yer kaldı. Kahramanın uşağı İspanyol ama her dile tercümanlık yapıyor hepsinde de " bu benim ana dilim" diyor.
Kitap okunması güç değil ama okurken de noluyor yahu dedirtiyor.
Çok fazla uzun isimli karakter var akılda tutması ilk başta zor olsa da sonradan okudukça herkesi kafanızda yerleştiriyorsunuz yerine.
Kahraman dünyanın en iyi insanı olduğunu düşünüyor ama papazlar dahil olmak üzere insan öldürüyor.
Maymunlarla aşk yaşayan kadınlar var.
Kitap karman çorman arkadaşlar.
Ulan noluyor diye okuyorsunuz.
Martin karakterine aşık olmamak elde değil. Yanlış anlamadıysam Maniheist.
Candide ile tartışmalarında altını çizmediğim tek cümle olmadı.
Onun dışında Candide ve Martin sürekli iddaalaşırorlar, Candide insanların mutlu olduğunu öne sürerken Martin insanların mutlu rolü yaptığını öne sürüyor. Tabiki Martin kazanıyor.
Gittikleri Pococurante adlı bir şahıs birsürü çeşitli dillerde ünlü olan eseri aşağılıyor bunu Voltaire'in hicivleri olarak gördüm.
Venedik'e sonunda varan Candide altı tane tahttan indirilmiş Kralla yemek yiyor içlerinden biri ise 3.Ahmed (Sultan Ahmed)
Ve yolları İstanbul'a düşüyor.
İstanbul'a giden gemide sevdiği kadının kardeşi ve öğretmeni ile karşılaşıyor.
Ancak ikisi de köle ve Candide onları satın alıyor.
Ekip birleşiyor ve Candidenin Türkiye'de bulaşık yıkamak zorunda olduğu yere doğru yola çıkıyorlar.
Evet şaka gibi değil mi?
İstanbul'da bir çiftliğe yerleşen kahramanlarımız Türk derviş tarafından kovulduktan sonra Türk bir filozofla karşılaşıyorlar ve bir çiftlikte çalışarak hayatlarını devam ettiriyorlar.
Son söz :
"Bunların hepsi güzel" diye cevap veriyordu Candide de.
" Ama bahçemizi işlememiz gerek. "