Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

416 syf.
·
Puan vermedi
Mutluluk Hakkında Birkaç Fikir
Bu kitabı okumamış olanlara önererek ve bu yazının zaten kitabı okumuş olanlar için yazıldığını belirterek başlayayım çünkü bu yazı, kitaba dair küçük bir özet, beğendiğim kısımlara yeniden bir göz gezdirme ve yanlış bulduğum kısımlara dair farklı bir bakış açısı sunma şeklinde ilerleyecek. Ayrıca muhtemelen biraz uzun olacak. Bazı noktalarda belki konudan sapacak. Ancak bu size olduğu kadar kendime de bir yazı ve benim akışım :) Öncelikle her düşünce sistemini anlamak için kullanılan terminolojiye hakim olmak gerekir. Kelimeler hiçbir zaman öze eş değer değildir. Bardak deyince kimsenin aklında aynı "bardak" canlanmaz. Gördüğümüz bir "bardağa" bardak demek ise ona dair bütün özellikleri kesinlikle zaten karşılamaz. Kelimeler bile basit ve çok belli olan bir özü , bardak cismini örneğin , anlatmakta bu kadar yetersizken ben size kocaman bir düşünsel sistemi anlatmaya çalışacağım. Üstelik buradki öz olan düşünsel sistem öncelikle yazarın anlatımı tarafından-her ne kadar elinden gelenin en iyisini yapsa da- ardından çevirmenin çevirisi tarafından -her ne kadar elinden gelenin en iyisini yapsa da- ardından benim anlamaya ve anlatmaya çalışmam tarafından-her ne kadar elimden gelenin en iyisini yapsam da- ve son olarak sizin kendi perspektifinizden anlamaya çalışmanız tarafından defalarca çarpıtılacak. Böyle düşününce bu yazıyı yazmanın ne anlamı var diye düşünebiliriz ancak anlam zaten nedir ki :) Her neyse , terminoloji diyordum. Yazar da burada zihnindeki düşünsel sistemi-özü- bize daha iyi anlatabilmek için kendine ait bir terminoloji yaratmış. Bu sebeple öncelikle bu terminolojiye bakmakta yarar var. Bilinç , kitaba göre organizmanın dışında ve içinde olanlara dair bilgiyi , vücut tarafından değerlendirip harekette bulunabilecek şekilde temsil eden şeydir. Bilinç gördüğümüz, hissettiğimiz , düşündüğümüz ve istediğimiz şeyler tarafından oluşturulan değiştirebileceğimiz ve kullanabileceğimiz bilgilerdir. Diğer bir deyişle bilinç kasıtlı olarak düzenlenmiş bilgilerdir. Ancak dediğim gibi bu kitaba göre olan kısmıydı ,ben buna katılmıyorum. Çünkü bilinci düzenlediğimiz bir bilgi bütünü olarak kabul edersek bilinç her yeni öğrenilen ve unutulanla değişir. Hatta neredeyse hiçbir şey bilmeyen bebekler bilinçli varlık kategorisinden çıkarılır. Bunun yerine benim kabul edip kitabın kalanını da yorumlarken kullanacağım tanım birazcık Freud'tan da etkilenerek kabul ettiğim tanımdır : Bilinç , duygular duyular ve düşüncelerden oluşan bilgiyi deneyimleyen şeydir. Burada deneyimleyen kelimesi çok önemli. Çünkü bence bilinçlilik dediğimiz durum çevresel koşullar tarafından( tabii ki ölüm veya koma tarzı durumlar hariç) değişmez. Biz bu bilgilerin toplamı değil onu deneyimleyeniz. İçsel ve dışsal birçok bilgi sürekli bilince ulaşmaya çalışır ancak bütün bu bilgi bilinç tarafından algılanamaz. Çünkü psişik enerjimiz olan dikkat , bu çevresel(duyu) ve içsel(duygu,düşünce) bilginin yalnızca kendi kapasitesiyle sınırlı olan kısmını bilince ulaştıran bir penceredir(bu yine kitabı baz alarak yaptığım bir tanım). Öz kimilerine göre "Ben kimim ?" sorusunun cevabıdır. Ancak kim olduğumuzdan çok ne olduğumuz önemli. Bizim kim olduğumuzu zihnimiz belirlerken(hoşlandıklarımız, hoşlanmadıklarımız, yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz, keşkelerimiz , iyi kilerimiz vs.) bizim ne olduğumuzu bilincimiz belirler. Biz ,daha önce de belirttiğim üzere deneyimleyen şeyiz. Kitaba dönersek , öz (zihin) dikkatin neyi bilince ulaştıracağını seçen organdır ve bu seçimi yaptıktan sonra kendisi de değişime uğrar. Özün bu seçimi yaparken kullandığı aracın adı niyettir(bence hedef daha doğru olurdu ancak yakın anlamlar aktarılıyor) . Niyetler biyolojik veya sosyal kaynaklı (bence sosyal değil bilişsel) olabilir. Niyetler özün(zihnin) uyarıcılar içerisinden birini seçmesini(odaklanmayı) sağlar. Bu tanımlar " Bilincin Anatomisi" kısmında aktarılan , okurken ve yorumlarken çok zevk aldığım(veya haz mı demeliyim) tanımlardı. Şu ana kadar mutluluğun formülü bizimle paylaşılmadı. Ancak bilince dair (ne olduğumuza dair) bu anlayışa kavuştuktan sonra bilinci nasıl "kontrol edebileceğimizi" ve gerçek mutluluğa nasıl kavuşabileceğimizi anlamak mümkün oluyor. Dolayısıyla bu kısım çok önemliydi. Ancak akış teorsine geçmeden önce yapılması gereken çok önemli iki tanım daha var. Psişik entropi tanımı uzun zamandır cevaplamaya çalıştığım bir sorunun çok net bir cevabı oldu benim için. O soru huzursuzluğuma sebep olan şey ne sorusuydu. Bir süredir yaptığım yoga ve meditasyon pratiklerim , bilincimi kontrol etme konusundaki çalışmalarım , bu konuda yaptığım okumalarım ve düşünmelerim beni çoğu zaman huzurlu tutuyordu. Ancak bazı anlar oluyordu ki birisinin bir sözü veya hareketi beni sinirlendirmeye yetiyor , aklıma gelen saçma bir düşüncenin yarattığı gereksiz bir stresten kurtulmak dakikalarca sürüyor , olumsuz duygular içimde engellenemez bir şekilde büyüyordu. Nefes alış verişim hızlanıyor içimde negatif bir enerji yükseliyordu. Bunu her ne kadar kontrol etme konusunda bir miktar ilerleyebilmiş olduğumu düşünüyorduysam da problemin sebebini bulamıyordum. Cevabı Dr. Mihaly şu paragrafla verdi ; Psişik entropi var olan niyetlerle çelişen bilgilerin veya bunları gerçekleştirirken dikkatimizi dağıtan durumların yarattığı bilişsel durumdur. Bu durumda bunu nasıl deneyimlediğimize göre acı, korku, öfke, endişe veya kıskançlık gibi birçok isim veririz. Tüm bu düzensizlik türleri dikkatimizi istenmeyen nesnelere yönlendirmeye zorlar ve bu nedenle onu kendi tercih ettiğimiz gibi özgürce kullanamayız. Psişik enerji hantal ve etkisiz hale gelir. Cevap niyetler veya benim yorumumla hedeflerdi. Ben meditasyon yaparken kendime zihni dinginleştirme hedefi koyuyordum ve birisi meditasyonumu bölünce(hedefime ulaşmamı engelleyince) entropi kaçınılmaz bir şekilde yükseliyordu. Kendime kitabı okuma hedefi koyuyordum(bu hedefleri her ne kadar bilinçli koymasam da ) ve çalan telefon okumamı bölünce huzursuzlanıyordum. Sınıfı geçme hedefi koyuyordum ve sınavlar zor olunca strese giriyordum .Yani psişik enerjim benim özümün(zihnimin) hedeflerini gerçekleştirmek yerine bir başka amaca hizmet edince psişik entropiyi deneyimliyordum. Zihin, bizim hayatta kalma ve üreme şansımızı arttıran ve bu şekilde evrimsel olarak gelişen bir fonksiyondur. Ormanda zihnin işlevleri çok nettir. Acıktıysan avlan , üremen gerekiyorsa üre ve bunları yapmanı kolaylaştıracak şeyler bul. Ancak insanların kitapta da geçen tanımıyla kişisel arzularını bastırması sonucu medeniyet oluşunca bu denklem ormanda olduğu kadar kolay olmamaya başladı. İçine yüzlerce bilinmeyen girdi ve zihin bu yüzlerce bilinmeyeni çözümleyebilmek için durmadan çalışmaya başladı. Kendisine niyetler(hedefler) yarattı ve pozisyonunu daha iyi duruma getirebilmek için yarattığı bu niyetleri hiç olmadığı kadar yüksek aktivite göstererek gerçekleştirmeye çalıştı. Evet , hedefler bizim kendimizi "daha iyi bir pozisyona" getirmemizi sağlamak için çok önemlidir. Ancak kitapta da tartışıldığı gibi hedef süreçten daha önemli olduğunda zihin kontrolü ele alır ve entropi yaratır. Peki bütün olumsuz deneyimlerin anası psişik entropiyken bunun zıddı neydi?Buna meşhur teorimiz akış , negentropi veya optimum deneyim diyebiliriz. Yani kısaca bütün olumlu deneyimlerin anası. Optimum deneyimler , olaylar hedeflerimizle aynı doğrultuda gerçekleşince yaşadığımız deneyimlerdir. Ancak böyle söyleyince hedefler hem entropiye hem de akışa sebep oluyor şeklinde bir çıkarım yapılabilir ve evet bu doğru bir çıkarımdır. Peki kendimize hedefi koyduktan sonra(dediğim gibi bu her zaman bilerek yaptığımız bir süreç değildir) entropi mi negentropi mi deneyimleyeceğimiz tamamen dış etmenlere dolayısıyla da şansa mı bağlı ? Tabii ki hayıır. Burda da işe zihini kontrol altına alma yeteneği ve deneyimleri birer akışa dönüştürme kabiliyeti geliyor. Kitapta da uzun uzun anlatıldığı gibi bu ,olumsuzlukları fırsatlara dönüştürerek , yaptığımız işe psişik enerjimizi yoğunlaştırarak , bunun sonucunda da karmaşıklaşarak, zevk yerine hazları kovalayarak , ototelik deneyimlere hayatta daha çok yer vererek (fayda beklentisi olmayan), ne yaptığının değil nasıl yaptığının daha önemli olduğunun farkına vararak başarılıyor. Kitapta benim anlatabileceğimden çok daha ayrıntılı bir şekilde akışın yöntemleri anlatılmıştır ancak özetle şu adımlar takip edilmelidir: Akış için , 1- Hedef belirle. 2- Psişik enerjini (dikkatini) o işe odakla. 3-Geri bildirimlere dikkat et (gelişme kaydettiğinden emin ol) 3-Zorluğun kendi becerilerine uygun olduğundan emin ol. Bu akışı deneyimleyebilmek iyi hoş da önemli olan o deneyimi yaşarken de o anda olabilmek bence. Kitapta akış sırasında genelde fark edilmez ama sonrasında "vay be, çok güzeldi" denir diyor. Eğer bu yoğun psişik enerjinin minicik bir kısmı da o anı deneyimlediğinin farkına varmaya harcanırsa bence akış deneyimi tadından yenmez. Yani akışın kendini kaybetmek değil , özünü(zihnini) kaybedip bilicinle bağlantı kurmak olduğunu düşünüyorum. Ancak genel hatlarıyla akışın hayatımıza mümkün olduğunca dahil edilmesinin çok olumlu olduğunu düşünmekle beraber bunun olabilecek en optimum deneyim olmadığını düşünüyorum. O , bence kitapta da bahsi geçen yoganın son seviyesi olan Samadhi'de olduğu gibi özü(zihni) yıkarak bilinci serbest bırakmaktır. İncelememi Prof. Dr. Mihaly 'nin şu muhteşem paragrafıyla bitirmek istiyorum ; Yine de akışı yaşamak için fiziksel ve zihinsel kaynaklarımızı kullanmak yerine çoğumuz zamanımızı her hafta devasa stadyumlarda ünlü sporcuların oyunlarını izleyerek geçiriyoruz. Müzik yapmak yerine milyoner müzisyenler tarafından yapılan kayıtları dinliyoruz. Sanat yapmak yerine son açık arttırmada en yüksek fiyatı verenlerin satın aldığı tablolara bakmaya gidiyoruz. Kendi adımıza harekete geçmek için risk almıyoruz ama her gün saatlerce macera yaşıyormuş gibi yapan ve sahte bir eyleme katılan aktörleri izliyoruz. Karmaşık hedeflere odaklanmak ve insana mutluluk veren gelişimi sağlamak için kullanılması gereken enerji , sadece gerçeği taklit eden uyarıcı kalıpları için boşa harcanıyor. Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim. Fikirlerinizi ve eleştirilerinizi benimle de paylaşırsanız çok sevinirim. Akışınız bol olsun :)
Akış: Mutluluk Bilimi
Akış: Mutluluk BilimiMihaly Csikszentmihalyi · Buzdağı Yayınevi · 2017922 okunma
·
388 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.