Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Hiç bir tiyatronun oynamak, hiçbir seyircinin görmek istemediği bir oyun... Kitabımız bu sözle karşılıyor bizleri. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki oyun karamsarlığın dibine vurmakla kalmayıp dibini ekmekle sıyırıyor. Yazar
Wolfgang Borchert
Wolfgang Borchert
abimiz gerek yaşadığı dönem gerek bizzat yaşadıkları dolayısıyla, savaş sonrası karakterin psikolojisini çok iyi anlatmış. Oyun gerçekten de çok iç karartıcı bir oyun öncelikle size oyunun konusunu anlatmak istiyorum. Beckmann adlı karakterimiz 2. Dünya Savaşı'ndan dönmüş topal bir asker. Ama geride bıraktığı hiçbir şey eskisi gibi değildir. Oyun çok fazla metafor içermektedir ve çok sayıda göndermede bulunulmuş. Karakterimizin oldukça karanlık bir iç dünyası var, yarı insan yarı hayalet gibi ordan oraya sürüklenmektedir. Tek gayesi Gorodokta bir görev sırasında sorumluluğunda ölen askerlerin vicdan azabından kurtulmak ve uyuyabilmektir. İntihar girişimi sonuçsuz kaldıktan sonra bir kadınla birlikte kadının evine gider ama vicdan azabı onu orda da rahat bırakmaz çünkü gittiği ev ölen askerlerinden birinin evidir ve ordan kaçıp uzaklaşır. Sorumluluğu görev emri veren binbaşına vermeye karar verir. Binbaşının evine gider fakat orda umduğunu bulamaz. Beckmann'ın bu sözleri oldukça dokunaklı: Sorumluluğu da bir yere teslim etmek gerekir. Ölüler cevap vermez. Tanrı cevap vermez. Gelgelelim yaşayanlar, yaşa­yanlar soruyorlar. Her gece soruyorlar, Binbaşım. Yatağımda uyanmış yatarken geliyor ve soruyorlar. Kadınlar, Binbaşım, yaslı üzgün kadınlar. Ağarmış saçları, katı çatlak elleriyle yaşlı kadınlar. Issız, özlemli gözleriyle genç kadınlar. Çocuklar, Binbaşım, çocuklar, pek çok küçük çocuklar. Karanlıkların içinden sesleniyorlar : Beckmann Çavuş, babam nerde, Beckmann Çavuş? Beckmann Çavuş, kocamı ne yaptınız? Beckmann Çavuş, oğlum ner­de, ağabeyim nerde, Beckmann Çavuş, nişanlım nerde, Beckmann Çavuş? Beckmann Çavuş, nerde? Nerde? Nerde? Ortalık ağarana kadar hep böyle fısıldaşıyorlar. Yalnız on bir kadın, Binbaşım, benimkilerin sayısı yalnız on bir. Ya sizinkiler ne kadar, Binbaşım? Bin mi? iki bin mi? İyi uyuyor musunuz, Binbaşım? İki bine ek olarak şu benim on bir kişinin sorumluluğunu da size verirsem ne kaybedersiniz ki! Uyuyabiliyor musunuz, Binbaşım? Geceleri iki bin hayaletle? Uyumayı bırakın, yaşıyabiliyor musunuz, hay­kırmadan bir dakika yaşıyabiliyor musunuz? Binbaşım, Evet mi? O halde sizin için mesele yok, o halde eh ben de uyuyabilirim, eğer lütfeder de sorumlu­ luğu geri alırsanız. O zaman nihayet gönlüm rahat uyuyabilirim belki... Beckmann tekrar kapıların dışında kalmıştır çünkü binbaşının rahatlatacak bir vicdanı yok. Beckmann önce direktöre sonra anne babasının evine gider oralarda da kendine bir yer bulamaz. Babası ve annesi artık hayatta değildir, babası savaş zamanında Hitler'e destek verdiği için, Hitler öldükten sonra suçlu bulundu ve sefalete maruz bırakıldı. Anne babası bu duruma daha fazla dayanamayıp intihar ederler. Durum çok tanıdık geldi neyse! Beckmann aç sefil bir şekilde tekrar sokaklara döner. Bundan sonra belli belirsiz imgeler görür, vicdan azabı tekrar yakasına yapışır. Oyunun çok sayıda metafor ve göndermede bulunduğunu söylemiştim, burda rüyasında Allah'ı çöpçüyü ve daha önce karşılaştığı kişileri tekrardan görür. Oyunun başında, ön oyunda cenaze müdürü "ölüm" yaşlı zayıf bir adam ise "allah" olarak görüyoruz. Cenaze müdürü halinden memnun bir şekilde işlerin savaş yüzünden iyi gittiğini söylüyor. Ön oyun bile oyunun ne denli karanlık ve savaşın ne denli acımasız olduğunu gösteriyor. Bence Beckmann Çavuş ve yazarımız
Wolfgang Borchert
Wolfgang Borchert
hemen hemen aynı kişi. O da savaştan nasibini almış ve savaş karşıtı olduğu için hapis yatmış ve çeşitli hastalıklara yakalanmış, yazarın diğer yazılarını da gördüğümüzde yaşadığı dönemin sorunları yakasını bırakmamış. Yaşadığı en büyük sorun da savaş ve insan üzerindeki etkileri... Yazımı oyundan bir alıntıyla bitirmek istiyorum zira bu söz bile savaşın iç yüzünü ve yazarın psikolojisini anlatmaya yeter. Kaatil de benim. Ben mi? Ben ki katledilenim, onların katlettikleriyim, ben mi kaatilim? Bizi kaatil olmaktan kim koruyabilir ki? Biz her gün bir cinayetin önünden kayıtsız geçip gidiyoruz! Ve kaatil Beckmann, hem maktul, hem de kaatil olmaya dayanamıyor artık. Dünyanın suratına haykırı­yor ; Ölüyorum! Sonra adam, Almanyaya gelen adam, falanca yerde sokak ortasına seriliyor ve ölüyor. Eskiden sokaklarda siga­ra izmaritleri, portakal kabukları, kâğıt parçaları olurdu; bugünse insanlar var, yerlere serilmiş, kimin umurunda!
Kapıların Dışında
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,3bin okunma
118 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.