Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

119 syf.
·
Puan vermedi
Hemen hemen her kitapta mutlaka bir karakterin veya yazarın “ben kimim” sorusuna ya da “ben kimim sorusuna bir cevabına” denk geliriz. Bu denk geliş muhtemelen hepimize de kendimize bu soruyu sordurmuştur. Ve yine muhtemeldir ki her kitaptaki "ben kimim" sorusuna verilen cevabı da nedense benimser ve destekler halde buluruz kendimizi. “Ben kimim?” sorusunu bize asıl sorduran, kimlik arayışı veya tanımlamasıdır, kanaatimce. Kimlik kitabının kimliğe ulaşmak için asıl üzerinde durduğu soru aslında buradan geliyor. Zygmunt’un çok yönlü düşünce biçimini, her perspektiften olaya bakma, yorumlama kabiliyetinin farkındaydım. Bu kitapta da bu kabiliyetini neredeyse kusursuza yakın bir biçimde gösteriyor. Modern dünyanın veya toplumun bize sunduğu tüketicilik(her şeyde) ve subjektif yaklaşımın gayet farkında olan Zygmunt, kimi sosyolog veya felsefecilere nazaran önyargı ve subjektiflikten uzak kalmayı oldukça başaran bir yazar olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Kitapta okurun neyi istediğini ve hangi cevaba ulaşmak istediğinin gayet farkında olan yazar, okuru tatmin etme çabasına hiç girmez hatta o kadar kendiliğinden uzak bir kitap yazmıştır ki hem kendisine hem de okuyana önyargı yapma eğilimini bile bırakmaz. Bunu kitapta fark etmeye başladığınızda kitabın size yeni pencereler açtığını hatta ilk okuyunca sıkıldığınız kitabın sizi sardığını göreceksiniz. Hiçbir edebi güzellemelere ihtiyaç duymadan sadece sorulara ve hayatındaki derlemelere, aklındaki bir diğer bilginlerin yorumlamalarına sıkça yer verip, sıkmaması da edebi bir başarıdır. Bu, kitabın niteliğini açığa çıkaran bir olgudur. Çoğu insan gibi “ötekiliği” derinden hisseden ve buna kendi bilgeliğinin yorumunu katan yazar “öteki” veya “ait olmayı isteyen” kişi veya düşüncelere bileğine güvenen yeni yorumlar katıyor. Özellikle farklı yazar ve dönem filozoflarından yaptığı alıntılarla sürekli olarak beyni keşfe götüren bir deneyim sunuyor. Sanırım bu tarz kitaplarda en çok sevdiğim olaylardan biri de budur. Çünkü bir kitabı okurken aynı zamanda birçok yazarı da okumuş oluyorsunuz. Bu tür durumlar ve bu durumlara olan yorumları ile çok yönlü bir düşünür olduğunu bir kez daha kanıtlayan Zygmunt, düşüncelerini okuyacak olan okura, kendi çok yönlü yaklaşımını, “önyargısı” olan birine de katabileceğini düşünüyorum. Genel anlamda okura sadece katkı veren bu kitap, kimliği belirleyen nedir? Bize verili olarak mı gelir, yoksa hayat boyu inşa ettiğimiz bir şey midir? Gibi soru temelleri üzerine inşalar kurmayı amaç ediniyor. Bu inşaların temellerini ve katlarını atan yazar, dekoru ve peyzajı okura bıraktığını; okuyucuyu içine alarak açıkça belli ediyor. Kimlik üzerinden bir çeşit düşünce-his harmonisi olarak niteleyebileceğim kitap, tabiri caizse “hislere düşünce” katarak; biraz reel biraz da akılcı davranmaya önerme yapıyor, meylettiriyor. Sahip olduğumuz veya olduğumuzu düşündüğümüz kimliğin en iyi veya bizi tatmin edecek olan kimlik olduğunu bilemeyiz diyerek okuyucuyu direkt olarak tatmin etmek istemeyen ama okuyucuya yine de yol göstermek isteyen yazarın üslubu-tavrı düşüncemizi tatmin edecek, mutlağa ulaştıracak cevabı vermiyorsa bile, bir düşünür olarak yolu gösterme konusunda en tatmin edici yazarlardan olduğunu sizlere gösterecektir. Çözüm umuduyla yola çıkınca birçok sorunla daha karşılaşacağımızın hatırlatmasını yapan Zygmunt, ebedi ve ezeli amaçlar benzer sonsuzluk iddiasındaki başka amaçlarca ekarte edileceğinin, yıkılmaz sanılan güçlerin de zayıflayıp dağılacağının gayet farkında bir yazardır. Her olaya, olayın seyrine göre(alması gereken yoruma) görüşlerini her alanın bilgini olarak cevap veriyor. Bir sosyoloğun ve çok yönlülüğün kişiye getirisi herhâlde en çok da budur. Kimliğe cevap ararken hem bireysel hem de toplumsal sorunlara değinen yazar, Karl Marx'ın da savunduğu gibi, derinleşen eşitsizliğin, artan insan yoksulluğunu ve sefaletinin, zulmün altında yatan şeyin “dışlanma” olduğunu dile getirerek aslında bir nevi kimlik arayışının en temel sebeplerinden birini dile getiriyor. Bunu dile getirmesinin sebebini de yaşadığı “ötekileştirilme” olayı olduğunu varsayıyorum. Hatta kitabında değindiği; kendisine verilecek ödül ile ilgili olarak düzenlenen bir törende, hangi ulusal marşın onu temsil edeceğine karar verirken yaşadığı açmaz, dışlanma veya “öteki” hissini derinden yaşamıştır. Bu gerçekliği “Ben asıl ötekiliğimi bir Yahudi olarak İsrail’de yaşadım. Zira ben, İsrail Yahudileri için bir Polonya Yahudisiydim.” diye dile getiriyor. Bu olay bana kıymet verdiğim teolog Ali Şeriati'yi hatırlatmıştı. Bir kitabında Ali Şeriati "Sünniler beni Şii olmakla, Şiiler beni Sünnî olmakla suçluyor, anlıyorum ki doğru yoldayım." diyerek aslında kendi kimliğinden emin olmayı dışlanmakta bulmuştu. Bazen bir şeylere ulaşmak için bir şeyleri kaybetmek gerekiyor... Örmeye başlayıp da çoğunun ucunu boşta bıraktığı ipliklerin ucunu bir araya getirilmesini bekleyen okura: “Büyük ihtimalle kendi seçip beğendiğimiz bir kimlik arzusu ile tam da o kimliği edindiğimizde ‘geri dönmek zorunda kalıp da geride bir köprü olmadığını’ fark ettiğimiz anda yaşanması muhtemel korku arasında harap olup gideceğiz,” diyerek kitabın özetini neredeyse tek cümlede dile getirdi… Okurken tatmin olmayı beklemeyen ama yeni perspektifler kazanmak isteyen her okurun zevk alacağı, yeni yorumlar hatta “önyargı kırılmaları”na vesile olacak bir kitap, okumak kaybettirmeyecektir. Anlamamak ise bir şey kazandırmayacaktır. İyi okumalar, özgür kalın...
Kimlik
KimlikZygmunt Bauman · Heretik Yayıncılık · 2017340 okunma
··1 alıntı·
2.471 görüntüleme
Hemze Botanî okurunun profil resmi
Güzel yorumun için teşekkür ederim. 🌹
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.