Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İblisle boğuşma kısmı...
Temel Çavuş, ertesi sabah tan yeri atarken kırmayı duvardan alarak biraz avlanmak üzere kırlara açıldı. Hava oldukça serindi. Kuru otların üzerinde artık pırlanta iğne başlarına benzeyen milyonlarca çiy tanesi yerine gümüş kırağı serpintileri yatıyordu. Çifteye tavşan saçmasıyla doldurulmuş fişekler sürmüştü. Buralarda ondan daha okkalıca av bulmak zordu. Kuru bir su arkının yatağında gündüz uykusuna çekilen iri bir erkek tavşanın açık gözlerine fişeğin birini boşalttı. Hayvan, hiç debelenmeden olduğu yerde kalakaldı. Hemen belindeki eğri saplı bağ bıçağıyla boğazını keserek kanını akıttı. İki yabani güvercin, bir çulluk da vurdu. Güneş birkaç mızrak boyu yükselince geri döndü. Bir cennet yeşilliğine bürünerek boy atan, yavaş yavaş göbek bağlamaya başlayan lahanaları, taze soğanları, kıvırcık salatalıkları, ıspanakları ve semizotlarını bir kez daha görüp sevinmek üzere bahçeye uğradı. Birdenbire hiç anlam veremediği bir görünüşle karşılaştı; sanki at nalları giyinmiş demir ayaklı dev bir şeytan gelmiş, bütün gece bahçede, güzelim, cennet yeşili giynekler giyinmiş sebzeler üzerinde alabildiğine tepinip durmuştu. Döne dolaşa, tepine tepine bahçeyi çiğnemiş, ayakta hiçbir sebze bırakmamıştı. Baktı, o yöredeki bütün bahçelerde sebzeler sapasağlam, ayaktaydı. Hepsi, bu yangın yerine dönmüş yoksul bahçeye çalımla bakıyor gibiydi. O güzelim lahanalar, karnabaharlar, kıvırcık salatalıklar, ıspanak evlekleri, çiğnenmiş yeşillikleriyle çamurlar için de yatıyordu. Birdenbire hiçbir şey anlayamayan Temel Çavuş'un boğazına yumruk gibi bir şey tıkanır gibi oldu. Şu çamurlara bulanmış çiğnenmiş yeşillikler, onun çoktan beri beslediği o güzel umutlardan başka neydi ki? İçinden hüngür hüngür ağlamak geldi. Kafasına saldıran öfke fırtınası, gözyaşlarının yolunu kesti. O, oldum olası ağlamasını beceremeyen bir adamdı. Hele şu sırada bir doğa afetine benzeyen şu işe ağlanamaz da ne yapılabilirdi? Demir ayaklı iblis cennette Hazreti Adem'e ettiği oyuna benzer bir oyunu da demek burada ona etmişti. Bu, göğsünün altında bir insan yüreği taşıyan bir kişinin yapacağı iş değildi. Onların kime zararı vardı ki? Hayır, iblisten başka hiç kimse bu işi yapamazdı. İblis'in varlığına inanıyordu; iblis, çocukluğundan beri onun çevresinde dolaşıp duruyordu. Henüz iki günlük güveyken başından geçen korkunç serüveni andı: Ahanda'da "Çepel" çamurlu bir geceydi. Koyun kahvesinden tek başına ıssız yollardan geçerek biraz ötedeki eve Birdenbire çalılıklar arasından bir hışırtı kopmuş, garip kılıklı, kapkara yüzlü bir yaratık elinde parlayan bıçağıyla yolunun üstüne dikilivermişti. Bu, korkunç bir yaratıktı. Bir tek laf etmeden Temel Çavuş'un üzerine çullanmıştı. Bıraksa kendisini delik deşik edecekti. Karşısındaki mademki bıçaklıydı, o da bıçağına asılmış, çamurların içinde bir ölüm dirim boğuşması başlamıştı. İblis, ara sıra insan gibi soluyor, hırıltılar çıkarıyor, Trabzon şivesiyle sövgüler savuruyordu. Bu, bir insan olamazdı. Çünkü Temel Çavuş'un köyde hiçbir düşmanı yoktu. Olsa olsa iyi bir insan olduğundan iblis onun canını cehenneme göndermek istiyordu. En sonra daha atik davranan Temel Çavuş, iblise can alacak birkaç bıçak vuruşu sallayarak onu kaçırmıştı. O günden beri de iblisten korkmaz olmuştu. Mademki o da insan gibi bıçaktan yılı yordu, korkacak ne vardı? Ancak, ertesi gün Ahanda'nın acar delikanlılarından birini bıçak yaraları içinde köyün kenarında yarı baygın buldularsa da onu yaralayanın kim olduğunu anlayamadılar. Oğlanın yüzü kazan karasıyla da bir güzel boyanmış, tanınmaz bir durumdaydı. Kendisine uzun uzadıya sorular yöneltildiyse de oğlan hiçbir şey bilmediğini söyledi. Temel Çavuş, iblise öyle inanmıştı ki oğlanın bu durumunu gördüğü halde hiçbir şeyden kuşkulanmamıştı. Oysa on dört yaşındaki sarı tütün saçlı, mavi Karadeniz gözlü Şakire'ye o gece bıçaklaştığı iblisin de küçükten beri göz koyduğunu ve bu yüzden kendisine diş bilediğini bilmiyordu. Temel Çavuş, aşkta rakibinin on yedi yıl önce iblis kılığında kendisine bıçakla saldırışını sırası gelince sık sık çoluk çocuğa anlatıyor, bütün çocuklar bunu üst üste dinlemekten korkunun o büyük şehvetiyle hoşlanıyorlardı.
Sayfa 78 - Tekin YayıneviKitabı okudu
·
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.