Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Laiklik
başlık: laiklik laik olmak ne demektir? laiklik kimi zaman dini reddeden bir şeymiş gibi tanımlanıp laik insanlar da neye inanmayıp ne yapmadıkları üzerinden değerlendirilir. bu tanım doğrultusunda, laikler hiçbir tanrıya ya da meleğe inanmaz, kiliselere ya da camilere gitmez ve dini ritüel ve adetlere katılmazlar. bu açıdan laik dünya boş, nihilist ve ahlakdışı bir şeyler tarafından doldurulmayı bekleyen boş bir kutu. bu tür olumsuz bir kimliği üstlenecek insan pek yoktur. kendilerini laik olarak tanımlayanların laiklik anlayışıysa bambaşkadır. onlara göre laiklik şu veya bu dine karşıtlıktan ziyade tutarlı değer yargılarıyla tanımlanan son derece olumlu ve aktif bir dünya görüşüdür. aslen pek çok laik değer çeşitli dinlerce de tanınıyor. tüm irfan ve ihsanın kendi tekelinde olduğunu düşünen kimi cemaatlerin aksine, laik insanların en temel özelliklerinden biri böyle bir iddiada bulunmamalarıdır. erdem ve bilgeliğin belli bir yer ve zamanda gökten indiğine inanmaz, tüm insanların ortak doğal mirası olduğunu düşünürler. dolayısıyla en azından kimi değerlerin dünyanın çeşitli yerlerindeki toplumlarda aynı şekilde görülmesi ve müslümanlar, hıristiyanlar, hindular ve ateistler tarafından paylaşılması gayet normal. dini liderler cemaatlerine genellikle katı bir şekilde ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin derler; ya müslümansındır ya da değilsindir. ve müslümansan diğer öğretileri tamamen reddetmen gerekir. oysa laik insanlar çeşitli kimliklerin bir arada bulunmasından rahatsızlık duymazlar. laiklik çerçevesinde, laik etik kurallara bağlı kaldığınız müddetçe müslüman olsanız da, allah'a dua etseniz de, helal et tüketip hacca gitseniz de laik toplumun iyi bir üyesi sayılırsınız. esasen milyonlarca müslüman,hıristiyan ve hindu'nun yanı sıra ateistler tarafından da kabul edilen bu etik kurallar hakikat, merhamet, eşitlik, özgürlük, cesaret ve sorumluluk değerlerini kutsal addeder. çağdaş bilim ve demokratik kurumlara dayanak oluşturur. tüm ahlak kuralları gibi laik kurallar da toplumsal gerçeklikten ziyade erişilmek istenen idealleri yansıtır. nasıl ki hıristiyan toplumlar ve kurumlar hıristiyan idealinden sapıyorsa, laik toplum ve kurumlar da laik ideallere erişmeyi başaramaz genellikle. ortaçağda fransa kendini hıristiyan olarak tanımlayan bir krallıktı ama hıristiyan sayılması pek de mümkün olmayan eylemlerden geçilmiyordu (ezilen köylüler şahit). çağdaş fransa laiklik iddiası taşıyan bir devlet ama robespierre günlerinden bu yana öz-gürlüğün tanımını kafasına estiği gibi belirlemekten geri durmadı maale-sef (kadınlar şahit). fransa ya da başka yerlerdeki laik insanların vicdan ya da ahlaki sorumluluktan yoksun olduğu anlamına gelmez bu. sadece ideallere ulaşmanın kolay olmadığı anlamına gelir. başlık: laiklik ideali peki laiklik ideali nedir? laikliğin savunduğu en önemli değer, inanca değil gözlem ve delillere dayalı hakikat. laikler hakikatin inançla karıştırıl- mamasına çabalıyor. bir anlatıya büyük bir inançla bağlıysanız bu bize psikolojiniz, çocukluğunuz ve beyin yapınız hakkında pek çok şey söyleyebilir ama anlatının doğruluğunu kanıtlamaz (güçlü inançlara çoğunlukla anlatı doğru olmadığında ihtiyaç duyulur). ayrıca laikler belli bir grubu, insanı ya da kitabı hakikatin velayeti sadece ama sadece o grup, kişi ya da kitaba aitmişçesine kutsallaştırmaz. onun yerine kendini farklı şekillerde; fosilleşmiş kemik kalıntılarında, uzak galaksilere ait görüntülerde, istatistiksel veri tablolarında ya da çeşitli geleneklerden kalma yazıtlarda gösteren hakikati kutsal sayarlar. hakikati bu şekilde üstlenmek, insanlığın atomu parçalamasına, genomun şifresini çözmesine, evrim sürecinin izini sürmesine ve kendi tarihini anlamasına imkan veren çağdaş bilimin temelinde yatar. laik insanların savunduğu bir diğer değer de merhamet. laik etik, şu veya bu tanrının buyruklarına değil çekilen acıları derinlemesine kavramaya dayanır. örneğin laik insanların cinayet işlememe sebebi eski bir kitap tarafından yasaklanmış olması değil öldürmenin duyguları olan canlılara inanılmaz acılar yaşatmasıdır. sırf "tanrı öyle dedi" diye öldürmekten sakınan insanların oldukça rahatsız edici ve tehlikeli bir tarafı vardır. bu insanları merhamet değil itaat yönlendirir ve bu insanlar tanrılarının kafirleri, cadıları, zina yapanları ya da yabancıları öldürmeyi emrettiğine inanmaya başlarlarsa ne yaparlar kim bilir. elbette mutlak ilahi emirler olmadığı için laik etik sık sık zorlu çelişkilere düşüyor. bir davranış birine zarar verip başka birine iyi geliyorsa ne olacak? fakirlere yardım etmek için zenginlerden daha fazla vergi almak etik mi? zalim bir diktatörü devirmek için kanlı bir savaşa girilir mi? bir ülke sınırsız sayıda mülteci kabul etmeli mi? laikler bu tür ikilemlerle karşılaştıklarında, "tanrı ne buyurmuş?" diye sormazlar. onun yerine, ilgili tüm tarafların duyguları ölçülüp tartılır, geniş ölçekli gözlemler yapılıp olasılıklar değerlendirilir ve mümkün mertebe az zarara yol açacak bir orta yol aranır. mesela, cinsellikle ilgili tutumları düşünün. laik insanlar tecavüz, eşcinsellik, hayvanlarla cinsel ilişkiye girilmesi ve ensesti uygun bulup bulmadıklarına nasıl karar verir? duyguları masaya yatırarak. tecavüz, ilahi bir emre aykırı olduğundan değil ama insanlara zarar verdiğinden elbette ahlaklı değil. oysa birbirini seven iki erkek arasındaki ilişkide kimse zarar görmediğinden yasaklanmasına gerek yok. peki ya hayvanlarla cinsel ilişki? eşcinsel evliliğe dair katıldığım pek çok özel ve kamusal tartışmada illa biri çıkıp, "iki erkeğin evlenmesi normalse o zaman neden bir erkekle bir keçinin evlenmesine de izin vermiyoruz?" gibi sorular sorar. laik bakış açısından cevap açık. sağlıklı ilişkiler duygusal, zihinsel ve hatta manevi derinlik gerektirir. bu tür bir derinlik taşımayan evlilikler insanı hüsrana uğratır, yalnızlaştırır ve psikolojik açıdan baltalar. iki erkek hiç şüphesiz birbirinin duygusal, zihinsel ve manevi ihtiyaçlarını karşılayabilir. keçiler için aynı şey geçerli değil. evliliği, laik insanlar gibi insanların iyiliğine hizmet eden bir kurum olarak görüyorsanız böyle acayip bir soru sormayı aklınızdan bile geçirmezsiniz. ancak evliliği bir tür doğaüstü ritüel sanan insanlar böyle bir soru sorabilir. peki ya baba ve kızı arasındaki ilişki? ikisi de insan sonuçta; bunda ne yanlış var? şöyle ki pek çok psikolojik çalışma bu tür bir ilişkinin çocuğa aşırı derecede ve tedavisi mümkün olmayan zararlar verdiğini gösteriyor. ayrıca ebeveynin zarar vermeye yönelik eğilimlerini yansıtıyor ve yoğun- laştırıyor. sapiens'in ruhu evrim sürecinde aile bağlarıyla aşk bağlarının karışmasının iyi sonuçlar vermeyeceği şekilde gelişmiş. bu yüzden ensest ilişkiye karşı gelmek için tanrı'ya ya da eski ahit'e ihtiyacınız yok; konuya ilişkin psikolojik çalışmaları okumanız yeterli. laik insanların bilimsel gerçekleri savunmasının altında yatan sebep budur. dertleri meraklarını gidermek değil dünyadaki acıyı nasıl en iyi şekilde azaltabileceklerini öğrenmek. bilimsel çalışmaların rehberliği olmadan merhametimiz kör kalabiliyor. hakikati ve merhameti savunmak beraberinde eşitlik ilkesini de savunmayı getirir. ekonomi ve siyasetle ilgili sorulara dair fikirler farklılık gösterse de laik insanlar özünde tüm önceden belirlenmiş hiyerarşilere kuşkuyla yaklaşır. kim çekiyor olursa olsun, acı acıdır ve kim bulmuş olursa olsun, bilgi bilgidir. belli bir millet, sınıf ya da cinsiyetin deneyim ya da buluşlarına öncelik tanımak bizi hem duyarsız hem de cahil kılar. laik insanlar kendi milletlerinin, ülkelerinin ve kültürlerinin eşsizliğinden gurur duymasına duyarlar ama "eşsizlik" kavramıyla "üstünlük" kavramını birbirine karıştırmazlar. dolayısıyla kendi millet ve ülkelerine karşı özel görevlerinin farkında olsalar da bu görevleri ayrıcalıklı saymaz ve insanlığın bütününe karşı görevlerini de sahiplenirler. acıyı dindirme ve hakikat arayışını özgürlük olmadan; düşünme, araştırma ve tecrübe etme özgürlüğü olmadan sürdüremeyiz. bu yüzden laikler özgürlüğü savunur ve herhangi bir metnin, kurum ya da liderin doğruyla yanlışı belirlemeye yetkili mutlak bir otorite haline gelmesini istemezler. insanların her daim şüphe etme, tekrar bakma, ikinci bir görüş alma ve farklı bir yol deneme özgürlüğü olmalıdır. laikler dünyanın evrenin merkezinde hareketsiz durduğunu sorgulayan galileo galilei'ye, 1789'da bastille'e akın edip despot xvı. louis rejimini deviren halka ve beyaz yolculara ayrılmış otobüs koltuğuna oturma cesareti gösteren rosa parks'a hayrandır. önyargılarla ve baskıcı rejimlerle savaşmak büyük cesaret ister ama bilgi eksikliğini kabul edip bilinmeze doğru yol almak daha fazla cesaret istiyor. laik eğitim, bir şeyi bilmiyorsak cehaletimizi kabul etmekten ve yeni deliller aramaya koyulmaktan korkmamayı öğretir bize. bir şeyi bildiğimizi zannediyorsak bile fikirlerimizi sorgulamaktan ve kendimizi gözden geçirmekten kaçınmamalıyız. çoğu insan bilinmezden korkar ve her soruya karşılık başı sonu belli cevaplar almak ister. bilinmezlik korkusu elimizi kolumuzu bir zorbadan daha fena bağlayabilir. insanlar tarih boyunca bir dizi mutlak cevaba inanmazsak insan toplumlarının sonunun geleceği endişesiyle yaşamıştır. oysa modern tarih, bilmediğini kabul edip zor sorular soran cesur insanlardan oluşan toplumların, herkesin sorgulamadan tek bir gerçeği kabul etmek zorunda olduğu toplumlardan hem daha zengin hem de daha huzurlu olduğunu gözler önüne serdi. hakikati kaybetmekten korkan insanlar dünyaya pek çok farklı açıdan bakmaya alışık insanlardan daha saldırgandır. cevaplayamadığınız soruların faydası, sorgulayamadığınız cevapların faydasından fazladır genellikle. son olarak, laikler için sorumluluk da çok değerlidir. dünyayı çekip çeviren, kötüleri cezalandırıp iyileri ödüllendiren ve bizi kıtlık, veba ya da savaştan koruyan ilahi bir güce inanmazlar. o yüzden de biz, etten ve kemikten yapılmış ölümlü varlıklar, yaptığımız ya da yapmadığımız şeylerin tüm sorumluluğunu almalıyız. dünyaya sefalet hakimse, çözüm bulmak bizim görevimiz. laik insanlar çağdaş toplumların salgın hastalıkları iyileştirmek, açları doyurmak ve dünyanın büyük kısmına barış getirmek gibi muazzam başarılarından gurur duyarlar. bu başarıları herhangi bir ilahi koruyucuya atfetmek yersiz olur; insanların kendi bilgisi ve merhameti sayesinde gerçekleştiler. ancak tam da aynı nedenle, modernitenin soykırımdan ekolojik tahribata uzanan suçlarının ve başarısızlıklarının sorumluluğunu da almalıyız. mucize olsun diye dua edeceğimize yardım etmek için ne yapabiliriz diye sormalıyız. laik dünyanın başat değerleridir bunlar. daha önce de belirtildiği üzere, bu değerlerin hiçbiri laikliğe özgü değildir. yahudiler de hakikate, hıristiyanlar da merhamete, müslümanlar da eşitliğe, hindular da sorumluluğa ve daha nicesi nicelerine değer verir. laik toplum ve kurumlar bu bağlantıları kabullenmek ve dindar yahudileri, hıristiyanları, müslümanları ve hinduları kucaklamaktan mutlu, yeter ki laik ilkelerle dini doktrinler çatıştığında laiklik ilkeleri gözetilsin. örneğin laik toplumda kabul görebilmeleri için ortodoks yahudilerin yahudi olmayanları kendileriyle eşit görmesi, hıristiyanların kafirleri yakmaya kalkışmaması, müslümanların ifade özgürlüğüne saygı göstermesi ve hinduların kast sistemine dayalı ayrımcılıktan vazgeçmesi gerekir. buna karşın dindar insanların tanrı'yı reddetmesi ya da geleneksel ritüellerini ve adetlerini bırakmaları gibi bir beklenti yoktur. laik dünyada insanların davranışlarına bakılır, ne giyip nasıl dua ettiklerine değil. bir insan mezhebinin öngördüğü en değişik kıyafetleri giyip en alışılagelmedik dini ritüelleri düzenlediği halde laik değerlere derin bağlılık sergileyebilir. dünyada bir dolu yahudi biliminsanı, hıristiyan çevreci, müslüman feminist ve hindu insan hakları savunucusu var. bilimsel hakikate, merhamete, eşitliğe ve özgürlüğe riayet eden herkes laik dünyanın üyesi sayılır ve takkelerini, haçlarını, türbanlarını ya da alın boyalarını çıkarmaları için bir sebep yoktur. benzer nedenlerle, laik eğitim çocuklara tanrı'ya inanmamayı ve dini ayinlere katılmamayı benimseten karşı bir öğreti barındırmaz. laik eğitimin yaptığı, çocuklara hakikatle inancı ayırmayı, acı çeken tüm varlıklara karşı merhamet duymayı, tüm dünya sakinlerinin bilgeliğine ve deneyimlerine değer vermeyi, bilinmezden korkmadan özgürce düşünebilmeyi ve kendi eylemlerinin yanı sıra dünyanın sorumluluğunu da üstlenmeyi öğretmektir.
Sayfa 191 - kolektifKitabı okudu
·
455 görüntüleme
Karga okurunun profil resmi
Şimdiye kadarki okuduğum en iyi laiklik savunusunu bu kitapta okudum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.