Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

MÜNEVVER ANDAÇ NÂZIM HİKMET 1. 'Saklı Su' Nâzım Hikmet'in dayısı Mustafa Celalettin Bey'in kızı olan Münevver Hanım; 1917'de Sofya'da doğar. Annesi Gabriel, Marsilyalı bir Fransız'dır. Babası Mustafa Celalettin Bey, Fransa'da öğrenimini yaparken Gabriel'le tanışıp evlenmiştir. Münevver Hanım, Sofya'da dünyaya geldiğinde babası sefaret başkatipliği yapmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde ailesiyle Türkiye'ye döner. Münevver Hanım, O sırada önce babasını, ardından da annesini kaybeder. Ablası; Münevver'i Marsilya'ya, dayısının yanına gönderir. Münevver Hanım, orta ve lise öğrenimini orada yapar. 1934'te İstanbul'a döner. Büyükannesi Leyla Hanım'ın yanına yerleşir. O sıralarda, henüz on yedi yaşındayken, Nâzım Hikmet'le tanışır. Aralarında duygusal bir ilişki başlar. Nâzım Hikmet'le evlenmeyi düşünse de Nâzım Hikmet, Piraye Hanım'la birlikteliği, bu istek için bir engeldir. Hukuk Fakültesi'nde okumaya başlar. Üniversiteyi bitirince İstanbul'da Tünelde Elektrik İdaresi'nde işe girer. 1944'te ressam Nurullah Berk'le evlenir. Bu evlilikten Renan adında bir kızı olur. Ancak, Nâzım Hikmet'i bir türlü unutamaz. Hastalandığını duyunca, 1948'de, Bursa Hapishanesi'nde yatan Nâzım Hikmet'i ziyarete gider. Yıllar sonra dayısının kızı Münevver'i tekrar gören Nâzım Hikmet, yılların Münevveri daha güzelleştirdiğini fark eder ve içindeki 'saklı su’ aşka doğru akar. Piraye Hanım'dan ayrılıp Münevver Hanım'la beraber olmaya karar verir. Kısa süre sonra, Nâzım Hikmet'le başlayan gönül ilişkilerinde yaşanan tıkanıklık, 1950 ilkbaharında çözülür. 15 Temmuz 1950'de çıkan afla özgürlüğüne kavuşan Nâzım Hikmet'le birlikte yaşamaya başlarlar. 26 Mart 1951'de Nâzım Hikmet'ten oğlu Memet dünyaya gelir. Nâzım Hikmet 17 Haziran 1951'de Sovyetler Birliği'ne kaçmak zorunda kalır. II. Münevver Hanım'la Mektuplaşma 1955'e kadar Nâzım Hikmet, Münevver Hanım'dan ve Memet'ten haber alamaz. Mektuplaşmaları yasaktır. Ne Münevver Hanım, Nâzım Hikmet'e bir şey yazabilir, ne de Nâzım Hikmet, karısına ve oğluna mektup gönderebilir. İki tarafın birbirlerinden alabildikleri haberler, bazı dostların iletebildikleriyle sınırlıdır. Münevver Hanım'ın, İstanbul'da nasıl yaşadığından habersizdir. Fotoğraflarda büyüyen oğlunun ne sesini duyabilir ne de yeni bir fotoğrafını görebilir. Bu durum, Nâzım Hikmet'i son derece üzer. Münevver'i getirtmenin, Memet'ine kavuşmanın yollarını arar. Binbir olasılık üzerinde durur. Eşinin ve çocuğunun yaşadığı olumsuzluklardan kendisini sorumlu tutar, kahreden bir çaresizlikle düşünür durur. Zekeriya Sertel, anılarında bu konuyu şöyle anlatır: “O sırada Belçika Başbakanı Spaak Türkiye'ye gider. Barış Konseyinde Belçikalı bayan Elizabeth Blum, Spaak'ın yakın dostudur. "Acaba bayan Blum, Spaak'tan Ankara'da hükümet yetkilileriyle konuşarak Münevver ve Memet'in Nâzım'a kavuşmalarını sağlamasını rica eder miydi? Spaak böyle bir işe aracılık eder miydi? Hemen kalktık bayan Blum'un odasına girdik... Nâzım düşündüklerimizi anlattı. Bayan Blum bu teklifi sevinçle karşıladı ve elinden geleni yapmayı görev saydığını bildirdi. Birkaç hafta sonra Nâzım Hikmet'e karısı ve çocuğuyla mektuplaşabileceği bildirildi. Bu, Nâzım için büyük bir müjdeydi. O karısını ve çocuğunu bekliyordu ama bu da bir kazançtı. Bay Spaak Ankara'ya gidince yetkililerle konuşmuş, Nâzım'ın ailesinin serbest bırakılmasını istemiş. Nâzım'ın ailesine karşı yapılan muamelenin, dış memleketlerde çok kötü bir etki yaptığını söylemiş. Münevver'in kocasına ve Memet'in babasına kavuşmasına izin vermenin insanca bir ödev olduğunu hatırlatmış. Ne var ki, Adnan Menderes, yalnız karı-kocanın mektuplaşmalarına razı olmuş. İşte bu haberi Nâzım'a müjdeledikleri zaman çılgına dönmüştü. Hele ilk mektubu alınca dünyanın en mutlu insanı olmuştu. Altı yıldan beri karısından onun elyazısıyla ilk mektubu, ilk haberi almış oluyordu. Ondan sonra her gün birbirlerine mektup yazmaya başladılar. Her gün bana; biri Münevver'den Nâzım'a, ötekisi Nâzım'dan Münevver'e yazılmış iki mektup gelirdi, ama her gün. Nâzım nereye giderse gitsin, nerede olursa olsun bunu kutsal bir ödev edinmişti. Her sabah ilk işi Münevver'e mektup yazmak olurdu. Ben de bana gelen mektupları hemen o gün kendilerine postalardım. Aynı Göğün Uzak Yıldızları III. 'Umuda Yolculuk’ Zekeriya Sertel, Nazım Hikmet'in Son Yılları, adlı kitabında, Münevver Hanım'ın Türkiye'den çıkış öyküsünü şöyle anlatır: “Moskova'da hastanedeydim. Aradan birkaç gün geçtiği halde Nâzım beni ziyarete gelmemişti. Buna şaşıyordum. Telefonla aradığım zaman da onu evde bulamıyordum. Nihayet bir gün çıkageldi. Hastanenin geniş bahçesinde bir ağaç altında bir sıraya oturduk. Endişeli ve telaşlıydı. -Münevver geliyor, biliyor musun, diye söze başladı. Bu hiç beklenmeyen haber beni bile şaşırttı. -Yok canım, dedim. -Evet şimdi Atina'da. -Nasıl çıkabilmiş Türkiye'den. -Benim tertibim. -Evet ama sen evlisin artık. Niye böyle bir tertibe giriştin? -Bu benim Roma'ya ilk gidişimde oldu. Oradayken çok zengin bir İtalyan kadınla tanışmıştım. Bu kadın memleketten çıkarken arkada bıraktığım Münevver'le çok ilgileniyordu. Münevver'in İstanbul'da ne yaptığını, nasıl yaşadığını, niçin Moskova'ya gelmediğini sordu. Kendisine olup bitenleri anlattım. "Ben size Münevver'i getirsem ister misiniz" dedi? Alay ediyor sandım, isterim tabii ama olacak iş değil. Ben onu getirmek için her çareye başvurdum olmadı. -Sen onu bana bırak. İstiyor musun, istemiyor musun sen bana onu söyle. Kadın işi ciddiye alıyordu. -Yapamazsınız, beyhûde kendinizi üzmeyin, dedim. Nâzım Hikmet bu İtalyan kadının teklifini kabul ettiği zaman henüz evli değildi. Ama o böyle bir teşebbüsün başarıyla sonuçlanacağına inanmıyordu. Münevver İstanbul'da ıstırap içindeydi, parasızdı, ona para da gönderemiyordu. Hani bu hayattan bir kurtulabilse o bile büyük bir teselliydi, işte bu düşünceyle İtalyan kadınına "Evet" demişti" Aradan hayli zaman geçer. Bir gün İstanbul'da bu İtalyan kadın, Münevver'i evinde ziyaret eder. Münevver, bu kadını ilk kez görüyordur, İtalyan kadın, kendisine Nâzım'la Roma'da nasıl görüştüğünü ve kendisini beklediğini bildirir. Ve sözünü şu teklifle bitirir: -Sizi kaçırsam gelir misiniz? Münevver Hanım şaşırmıştır. Hiç böyle bir teklif beklemiyordur. Polis kordonunu yarıp memleket dışına çıkmak önce içinden çıkılmaz bir macera gibi görünür ona. Ama sonra düşünür, İstanbul'daki yaşantısı çekilir gibi değil, başında biri on, biri on iki yaşında iki çocuk vardır. Bunları yetiştirmek, okutup büyütmek sorumluluğu günden güne ağır basar. Hem de yıllardır özlemini çektiği kocasına kavuşmak olanağı da çıkmıştır karşısında. Küçük bir tereddütten sonra razı olur. -Peki, diyor. Ama nasıl olacak bu iş? -Yarın Hilton Oteli'ne gelin, konuşalım. Moskova'ya döner, oradan da Varşova'ya gider. Oğluyla ve Münevver Hanım'la bir otelde karşılaşırlar. Nâzım Hikmet bir ev bulup döşer, oğlunu ve Münevver Hanım'ı o eve yerleştirir. Ancak birlikte oturmalarının mümkün olmadığını, çünkü Vera’yla evli olduğunu açıklar. Bu duruma ne denli üzülse de, elinden de bir şey gelmez. Münevver Hanım'a Varşova Üniversitesi'nde bir iş bulur. On beş yirmi gün sonra da Moskova'ya döner. Artık Nâzım Hikmet'in kalbinden dayı kızı, oğlu Memet'in anası Münevver Hanım çıkmış; yerini, Vera Tulyakova'ya bırakmıştır. Bir süre Varşova'da yaşayan Münevver Hanım oradan Fransa'ya geçer. Orada yaşlı bir Fransız'la evlenir. Nâzım Hikmet'in; Şu 1941 Yılında (1962), Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1964) ve Memleketimden İnsan Manzaraları (1973) adlı kitaplarını Fransızca'ya çevirir. 16 Mayıs 1998'de Fransa'da ölür.
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.