Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

420 syf.
·
Puan vermedi
Bir ay uzak kaldıktan sonra buraya dönmek garip geldi. Kitaplarıma ve yazı yazmaya bir süredir gerekli zamanı ayıramadım. Hoş, bundan pişmanlık da duymuyorum çünkü zaman ayırdığım konular bana pek çok şey kattı. Nasıl bir yılda değiştiysem bu bir ayda da değiştim. Akış içerisinde kendimizle birlikte, bilhassa da kendi içimizde çıktığımız bu yolculuk çok ilginç, inişleriyle çıkışlarıyla aslında çok etkileyici. Gelelim kitap yorumuna. Aşk, benim yıllar önce başlayıp yarıda bıraktığım bir kitaptı. Lisede edebiyat öğretmenim önermişti. Yazar olmak istiyorsam Elif Şafak da okumalıydım. Neden bıraktığımı hatırlamıyorum ama bu yıl tekrar karşıma çıktı ben de okudum. Ve beklediğimden çok farklı bir kitapla karşılaştım. Öncelikle kitapta beğendiğim yerler kadar hoşuma gitmeyen yerler de olduğunu belirtmek isterim. Açıkçası ilk yarı benim için daha heyecanlıydı, aslında ortalarını kastediyorum. "Erdemli olma" konusu hakkında titizlikle yazılmış olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta Rumi ve Şems hakkında bir kitap, erdemi ele almak asıl hedef bir yandan da. Elif Şafak konu hakkında ne kadar araştırma yaptı, yazdıklarının ne kadarı gerçekte olanlardan temel alarak kurgulaştırılmış bilmiyorum. Umudum iyi bir araştırma yaptığı ve onun üzerine hayal gücünü eklediği yönünde. Henüz fırsatım olmadı ama ben de bu konuyu araştıracağım. Kitaba dair sevdiğim kısım, dinin (müslümanlığın) gerçekten tüm insanları kapsayıcı nitelikte oluşuna odaklanmasıydı. Bu inançtı, içten gelirdi ve herkese yer vardı. Yeter ki iyi bir insan olmak, doğru olanı yapmak için çabalayasın. Bundan sonrasını yargılamak kimseye düşmezdi. Bu, günümüzde kendisini 'inançlı/dindar' sayan birçok insanın unuttuğu bir konu. Çoğu insan bir diğerinin inancını nasıl yaşadığının derdinde. Düşünmedikleri şey, eğer gerçekten inançlılarsa inandıkları dine göre aslında tam olarak kendi yaptıklarının günah olduğu. Aslında herkes sadece kendi yaşantısıyla ilgilense her şey ne kadar daha güzel olurdu... Bunun dışında da tasvirler, Ella'nın değişimi gibi noktaları sevmiştim. Sevmediğim noktalara gelirsek: Şems madem bir "erdem" tasviriydi, genel olarak kitap sonuna kadar her hareketinin aynı şekilde devam etmesini isterdim. Bu elbette benim kişisel yorumum. Ancak Mevlananın eşine karşı bir hareketi, hele ki Kimya'ya olan davranışı beni hayal kırıklığına uğrattı. Beni hayal kırıklığına uğratan Elif Şafak'tı tabii, o bu şekilde kurgulamak istemiş ne diyebilirim ki. Ama madem Şems, bir gözlerinin içine bakmasıyla herkesin içini görüyordu, iradesi, kişiliği neredeyse herkesten daha sağlamdı; Rumi'nin ikinci eşinin korkularını, kaygılarını da anlamasını beklerdim. Kadının Şems'e verdiği ters cevapta aslında yaşadığı acı gizliydi. Gizden öte basbayağı ortadaydı. Ama Şems herkese bir şeyleri ders vererek öğrettiğinden ona da kendince bir ders verme yöntemiyle bir şeyleri öğretmek istedi. (?) Kitabın bu kısmındaki olan şeye ben erdem değil, anlayışsızlık ve kibir derdim. İkinci olarak Kimya'ya karşı tutumu bence çıldırmalıktı. Kız 17 yaşında.. ON YEDİ. Güzel bulunmak, istenmek, sevilmek istiyor. Ve kendisiyle isteyerek evlenmiş eşiyle sevişmek. Tüm bu normal durumları, inancıyla ve erdemle belli noktalarda bağdaştıramayan Şems ise onu reddediyor. Kızcağız da en sonunda deliriyor. Kitapta belki de en sevmediğim kısım tüm bu olanların kızı esas "aşka" (erdeme) sürüklüyor gibi gösterilmesi yani normalleştirilmesiydi. Şems madem o kadar erdemliydi kendi yaşına başına, gerçekte istediklerine bakıp o kızla evlenmeyecekti, işte o kadar. Bir diğer hayal kırıklığım ise Rumi'nin küçük oğluna karşı tutumuydu. Çocuğun Şems'in ölümünde rolü var. En başından beri oğluyla düzgünce oturup konuşmayı bir kez olsun çok görmüş Rumi bu olaydan sonra tamamen iletişimini kesiyor. Elbette en yakın arkadaşının öldürmesi insanlığa sığmaz çok büyük bir olay. Ama çocuk küçük yaşta annesini kaybetmiş. Ve tekrar ediyorum kendisi 16 yaşlarında, hala çocuk. Baba sevgisine, ilgisine, taktirine her şeyden daha çok ihtiyacı var. Babasını kaybettiğini hissetmesi yetmiyor bir de sevdiği kızı da kaybediyor. O yaştaki bir çocuğun tüm suçu Şems'te bilmesinden daha doğal bir şey yok. Bu o kadar açık bir şekilde ortada ki... bunun anlaşılamaması ve kimsenin umrunda olmaması bana tuhaf gelmişti. Gelgelelim yine erdemi temsil eden Rumi konuştuğu tüm insanları, içinde yaşadığı halkı anlıyor ancak kendi öz oğlunun içinde neler yaşadığını anlayamıyor. Bence bu çok kalp kırıcı bir noktaydı. Elbette bu bir kitap, gerçek bir olayın kurgulaştırılmış hali. Ancak benim için gerçekte böyle olduysa da, kitap içinde çok üzücü bulduğum noktalardı. Sevmediğim yerlerden daha çok bahsetmiş oldum ancak pek çok sevdiğim ve eğlendiğim nokta da oldu. Çölgülü'nü çok sevdim mesela. En sevdiğim karaktelerdendi. Hele Sarhoş Süleyman... en sevdiğim karakter o oldu sanırım. İçkiye düşkünlüğü, neşesi, insanlarla (saçma olaylarla) dalga geçiş tarzı, soruları, ve içkisinden dolayı antipati kazanmasına rağmen değişmeyen iyi kalbiyle bence çok renkli bir karakterdi. Baybars'ın ne kadar aşağılık bir karaktere sahip olduğunu görmek de güzeldi. Ayrıca Ella'nın büyük kızıyla olan ilişkisini ve kocası David'in modern hödüklüğünün yansıtılmasını da sevdim. Kitapta sevmediğim noktaları çok derin bir şekilde sevmemiş olsam da genel hatlarıyla iyi ve okunmaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum. Her şekilde inanca, dine ve "aşka" bakış açısıyla okuyan kişiye çok şey katan bir kitap. Ayrıca Elif Şafak'ın yazı dilini oldukça akıcı buldum. İmgeleri kullanmayı sevmesi ve cümle kurma tarzı açısından kendime yakın hissetiğim bir yazar oldu.
Aşk
AşkElif Şafak · Doğan Kitap · 200967,3bin okunma
·
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.