Öyle bir dinleniş ki! Sessizliğe öylesine gereksinimim var ki .Her birimiz kendi boyumuza göre bir dram yükleniriz, her birimiz kendi payımıza düşen trajediyi alırız.
André Paul Guillaume Gide (22 Kasım 1869, Paris - 19 Şubat 1951, Paris) Fransız yazar. 1947 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi
Kalpazanlar kurgusu itibariyle dikkatle okunması gereken bir eser..Konusu itibariyle yayınlandı zaman ve günümüz içinde oldukça ileri görüşlü ve sarsıcı metinlerden oluşuyor. Yasak iliskiler, eşcinsel eğilimler, kadının özgürlüğü, kadınların boyun eğişinin erdem sayılması, inanç ve iman, Tanrı gibi olgular yer yer eleştirerek aile hayatını ve aileyi dayatan ahlak görüşlerini sorgular.
Kalpazanlar çok kahramanlı, kurgusu özel, içerdiği konular itibariyle katmanlı, ayrıntılı bir roman.. Kahramanlar arasında ilginç ve dışarıdan bakıldığında görünmez bağlar var.
Bölüm bölüm ilerliyor, bölüm aralarında günlük ve mektuplar mevcut..
Günlüklerde bu eserin de adı olan Kalpazanlar* romanını yazan Edouard ın romanı üstüne düşüncelerini, bu romanın içindeki kahramanların birbirleri ile ilişkilerini, roman yazarının eserini oluşturur ve olgunlaştırırken yaklaşım yöntemleri, doğal olanı, eğilimleri sakınmadan özgürce anlatmak isteği ifade ediliyor.
Kalpazanlar yazıldığı dönem itibariye ahlaki yönden fazla eleştiri almış, Katolik kilisesi tarafından da yasaklanmış olduğunu belirtmek gerek..
Üç ana karekter ve bu karekterlerin ailesi, kardeşler ve arkadaşları arasında ilişki detaylı, ince ince, görünen ve görünmeyen pencerelerden, iç dünyalarındaki çarpışmalara yer vererek okuyucuda duygu ve beyin fırtınası oluşturacak şekilde etki bırakıyor.
Kalpazanlar bir yerde bana göre karekterler üzerinden yazarın arayışlarını, bunalımlarını, iç sancılarını anlatan bir roman..
Ben, yazarın tek romanım olarak ifade ettiği Kalpazanlar ı yazarı deneyimlemek isteyenler için başlangıç eseri olarak seçmemeleri tavsiye ederim.
Olur da eserin içeriğine giremeyenler diğer eserlerinden mahrum kalmasın isterim.
Severek okudum. Üslup olarak da beğendiğimi ifade ederek bir kaç alıntı ile bitirmek isterim.
Öyle bir dinleniş ki! Sessizliğe öylesine gereksinimim var ki .
Tanrı'nın sesini duyacak kulak yok bizde. Tanrı'nın Sözü! Bunun ne olabileceğinı düşündüğünüz oldu mu bazı bazı ? Yok!
İnsan diline aktarılanından söz etmiyorum... İncil'in başını anımsıyor musunuz: 'Başlangıçta Söz vardı.' Tann'nın Sözü'nün bütün evren olduğunu sık sık düşünmüşümdür. Ama Şeytan kaptı onu. Şimdi onun gürültüsü Tann'nın sesini bastırıyor.
Söylesenize, ne olursa olsun, son sözün Tann'ya kalacağına inanmıyor musunuz ? Sonra, ölümden sonra, zaman varolmaktan çıkarsa, hemen Ölümsüz'e girersek, o zaman Tanrı'yı işitebileceğimizi .Doğrudan doğruya işitebileceğimizi düşünüyor musunuz?
Ne düşündüm, biliyor musunuz? Bu yaşam boyunca, sessizlığin gerçekte ne olduğunu bilemiyoruz.
Kanımız bile bir tür sürekli gürültü yapıyor içimizde; çocukluğumuzdan beri alıştığımız için, bu gürültüyü seçemez oluyoruz ...
Ama yaşam boyunca, bu gürültü bastırdığı için, bir türlü işitemediğimiz şeyler; uyumlar bulunduğunu düşünüyorum ... Evet, ancak öldükten sonra gerçekten işıtebileceğimizi düşünüyorum.
.. sarsılmaya başladı, saradan yıkılıverecekmiş gibi; sonra birden hıçkır"Hayır!
Hayır ; " diye atıldı, "Şeytan ile Ulu Tanrı aynı şey. anlaşıyorlar . Yeryüzünde kötü olan ne varsa hepsinin Şeytan'dan geldiğine inanmaya çalışıyoruz; ama başka türlü yapsak, Tanrı'yı bağışlamaya güç bulamazdık da ondan böyle yapıyoruz. Eğleniyor bizimle, fareyle oynayan bir kedi gibi ... Bundan sonra da kendisine minnettar olmamızı istiyor . Neden dolayı minnettar?
Neden?
....
Yaşamımızın en önemli, yani bütün geleceğimizi karara bağlamak tehlikesi gösteren eylemlerin, çoğu zaman düşünmeden yaptığımız eylemler olduğunu fark etmediniz mi?'
.
Yaşamım ne duruma geldi, farkında mısınız?" ..
"Mutluluğumu kıstım, onu yıldan yıla budamak zorunda kaldım, birer birer umutlarımı kısalttım. Boyun eğdim, hoş gördüm, anlamıyormuş, görmüyormuş gibi davrandım ... Ama en sonunda. bir şeye yapışıyor insan; bu yapıştığınız da elinizden kaçınca!
.
Bana gelince, ben çölün ortasında, susuzluktan ölmek üzere olan Arap gibiyim. Bir damla su.. Ya da bir damla gözyaşıyla kurtulabilecek noktadayım, anlıyor musun?
.
İnsan aşkla neler çıkaramaz kendinden ?
.
Herkesin düzembazlık ettiği dünyada doğru adam şarlatan durumuna düşer.
.
İnsan ruhunu kavramakta ne kadar yaya kalıyorsunuz
.
Son olarak
“Gerçeğin Rengi Gridir”
André Gide
Kitapla Kalın
Keyifli okumalar...