Hayâl-i zülf-i pîç-a-pîç ile hâtır perişândır Firâk-ı yâr ile birçâre gönlüm zâr ü giryandır
Neden âgûşuma Belkis-i hüsnüm eylemez rağbet
Ki sînem şehriyâr-ı aşkıma taht-ı Süleymân'dır
N'ola bâğ-ı cihanda hiç gül ü reyhâna bakmazsa
Gönül kim şimdi meftûn-ı hat u ruhsâr-ı cânândır
Tenezzül eylemez mi sînemi seyrâna ol âfet
Ki kendi açtığı dağlarla zîb olmuş gülistândır
Gam u âlâmdan gönlüm rehâ-yâb olmadı gitti
Sana düştüğüne ey gül o da bin kez peşimândır
Bana mümkün değil cem'iyyet-i efkâr ey Nazmî
Hayâl-i zülf-i pîç-â-pîç ile hâtır perişândır
-Kıvrım kıvrım saçların hayaliyle gönlüm perişandır; sevgiliden ayrılık yüzünden ağlayıp inliyorum. O güzelliğin Belkıs'ı neden kucağıma rağbet etmiyor? Benim göğsüm çiçeklere bakmıyorsa, şaşırmayınız, çünkü şimdi sevgilinin yanına ve yanağındaki tüylere meftundur. Yoksa o âfet, sinemde gezinmeye tenezzül etmiyor mu? Halbuki sinem, onun açtığı yaralarla bezenmiş bir gül bahçesidir. Gam ve elemden bir türlü kurtulamayan gönlüm, ey gül, sana düştüğü için bin defa pişmandır. Ey Nazmî, benim fikirlerimi toparlamam artık mümkün değil, çünkü aklım onun kıvrım kıvrım saçlarının hayaliyle perişandır.