Yıllarca Notre Dame'ın KamburuQuasimodo,
Aşık olunamayan adam;
içinde yaşadığı çağ gibidir, çarpıktır, biçimsizdir, bir gözü kördür, sağırdır, sevgisizdir, ruhu karanlıktır. Uzaktan bakmak istersiniz. Acınasıdır ama sevilesi değil.Halktır.
Phoebus,
Aşık olmayan adam;
ün düşkünüdür, gösterişlidir, bencildir, kibirlidir, kan emicidir, vicdansızdır. Çekinilesi ve imrenilesidir. Yöneticiler sınıfıdır.
Claude Frollo,
Aşık olması yasak adam;
yasaklardan ördüğü duvarlar arasında ruhu hapsolmuştur, insani duyguları bastırılmıştır. Her adımı cennete biraz daha yaklaşmak içindir, çıkarcıdır, riyakardır, samimiyetsizdir ve nefret doludur. Gerçekte sevilmeyen ama korkulandır. Kilisedir.
Esmeralda,
Üç adamın ve üç sınıfın aşkıyla yükselen fakat dipte kalmaya mecbur kadındır. Güzel-akıllı-zengin olduğundan ya da sadece biraz dikkat çektiği için cadı diye yaftalanıp kolayca ortadan kaldırılabilen kadınlar içinde bir kadındır.
"Bu çağ acımasızdır."
Adalet yitirilmiştir. Ölüm sıradanlaşmıştır. Kilise insanların ruhlarına, kral ve yandaşları ekmeklerine çökmüştür.
Bu Paris pis kokuludur. Ölüm kokar. Vicdansızlık kokar. Kötülük kokar.
Bu bulanık sokaklarda gezinip duran birtakım kıyafetler vardır:
Kötülükleri örten, duyguları iyice bastıran siyah cübbeler,
Alçaklığı, düşkünlüğü, şehveti, korkaklığı saklayan üniformalar,
Gücü, kibri, acımasızlığı semirten pelerinler,
Ve zayıflığı, yoksulluğu, günlük kısa mutlulukları, yaşamın gerçek izlerini saklamayan sıradan elbiseler.
Bu cübbeler, üniformalar, pelerinler ve sıradan elbiseler sokakları arşınlar dururlar. Bazen karşı karşıya gelirler. İyilikle kötülük, varsıllıkla yoksulluk, mutlulukla hüzün, yalanla hakikat bunları yan yana görünce çatışmaya başlar. Bu kıyafetler "şeytan"ları yalnız birbirilerinde görmezler. Bazen de hayvanlarda gördükleri olur. Bu yüzden bir ipte sallandırılan domuz, keçi ve diğer hayvanlar çoktur.
İnsanlık, Paris'in ensesinde soluyadursun. Orada birileri daha vardır. Mimari tahttan inerken, taştan harflerin yerini "Gutenberg'in kurşundan harfleri" alırken Hugo'nun gönlünün gözden düşmesine razı olmadığı biri:
Notre Dame,
Quasimodo'nun çıkıntılarına girintileriyle anne olan Notre Dame.
Başdiyakoz Frollo'nun kara emellerine sırdaş olan Notre Dame.
Koca Paris'in bir köşesine sığdıramadığı güzel Esmeralda'ya sığınak olan Notre Dame.
Orada hala tarihin tanığı olarak vakurca yükseliyor. Henüz görmedim ama insanda susma hissi uyandırdığına eminim.
Usta romancımız Kemal Tahir'in roman sanatı için kısa ama yoğun bir tanımı vardır:
"Drama düşmüş insan anlatımı."
Şimdi bu bahtsızlar ordusu içinde dramların en büyüğü hangisidir?
Çirkinliğinin ve sevgisizliğinin bilinciyle yoğrulan Quasimodo mu?
Kendini bildi bileli kimliksiz ve kimsesiz olan ve bu yüzden güce aşık olan Esmeralda mı?
Bu son okumamda gördüm ki değil.
Bence dram Claude Frollo'dur. O sadece tüm insani duyguları inkar edilmiş, dinin çıkarcı ve kokuşmuş yüzü değildir. Her an korkuyla ve hesapla yaşayan insanlığın çıldırışı değildir.
Frollo, bir devrin yıkılmaya yüz tutuşudur. Bilime bulaşmıştır. Ömrünü feda ettiği düşünceleri ve asıl istekleri arasında sıkışmıştır. Çorak ruhunu inancı yeşertememiştir. Orada tutkular için ne geniş bir yer olduğunu görmüştür. Aklın dogmaya çektirdiği çiledir o. Bir insanlık durumudur.
Hugo, Quasimodo'nun çirkinliğini hem onca gözümüze sokup hem de aşkı asıl hak edenin Quasimo olduğunu ima etse de aşk ömrü boyunca kaçtığı cehennemi yeğleyen Frollodur!
Neler anlattım! Oysa kalemi elime aldığımda aklımda Hugo'nun müthiş romancılığı, Cromwell'in ön sözü, romantizmin ilkeleri ve bu eserde uygulanışı, Notre Dame'ın Kamburu'nun evrenselliği, zamana yenilmezliği gibi düşünceler vardı. Bazen hisler fikirlerin önüne geçiyor. Zaten Hugo da aklın yanına duyguyu koymamış mıydı!
Buraya kadar iyi ki okudunuz. Çünkü çok seviyorum! Uzun bir sevda bu.İlk önce çizgi filmle başladı. "Bana su verdi!" derken parlayan Quasimodo'nun tek gözü aklımdan çıkmadı. Sonra "bazı anlamlara gelmeyen" kelimeler gelip baş köşeme oturdular. Daha sonra fim, müzikal, yine kitap... Ben edebiyatla büyüdükçe o da benimle büyüdü. Bu son okuyuşta biraz da taştı artık!
Notre Dame'ın Kamburu, şimdi seni bir süre misafir ettiğim yerden alıp tahtına geri koyuyorum. Orada biraz daha demlen. Kırklı yaşlarımda yeniden buluşmak üzere... Güle güle!