Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
1/10 puan verdi
Sıkıcı, tekrar edici, male gaze dolu
İlk kez Remzi’de, Hiro Arikawa’nın şahane The Travelling Cat Chronicles’ıyla birlikte sergilenirken gördüm Before the Coffee Gets Cold’u, ve konusu o kadar büyüleyici geldi ki yıllarca okunacaklar listemde bekledi “doğru zaman”ı. Nasıl bir zaman aradığımı hala bilmiyorum, çünkü o “doğru an”ı asla hissetmedim; fakat birkaç ay önce bir buddy-read okuması seçildiğinde katılmak isteyerek okumaya başladım. Belki kimi kitapları, dizileri, filmleri sadece konusunu vaat edici bularak “doğru an” için sakladığımızda farkında olmadan gözümüzde çok büyütüyoruzdur. Yine de, yıllarca değil de yalnızca birkaç gün bekleseydim bile izlenimim bakımından değişen bir şey olmazdı diye düşünüyorum, çünkü kitabın içeriği, konusunun büyüleyiciliğinden fersah fersah uzak. Before the Coffee Gets Cold’un konusu, çok özel hikayelere elverişli olabilecek kadar iç ısıtıcı, ve bir o kadar da açık uçlu: Tokyo’da ufak bir kafede müşteriler, geçmişe gidebiliyorlar, fakat kahveleri soğumadan geri dönmek zorundalar. Kitap, dört bölümden oluşuyor; her birinde bir kişinin hikayesine odaklanılsa da kafenin çalışanları ve müşterilerinin hikayeleri de yavaş yavaş geliştiriliyor. Çeviri kitapları değerlendirirken biraz tereddütte kalıyorum: kullanılan dilin ifadelerinin, akıcı olup olmamasının ne kadarı gerçekten kitaptan, ne kadarı çevirinin yetersizliğinden kaynaklanıyor bilmek mümkün olmuyor — özellikle herhangi bir ritmin çeviride kaybolup kaybolmadığını bilemeden kimi konularda yorum yaparken çok kesin konuşmak istemiyorum. Elbet ki kesin olarak söyleyebileceğim pek çok şey var: kitabın esas konusu olan zaman yolculuğu, bölümlerin yaklaşık son 1/3ünde vuku buluyor (ki ilk bölümde son birkaç sayfada yaşanıyor!); hem bölümler arasında hem de her bölümün kendi içinde bu zaman yolculuğunun kuralları tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar yineleniyor sanki biz okuyucular daha demin tüm bunları okumamışız gibi; aşağı yukarı aynı sayfa sayısına sahip bölümler neredeyse birebir aynı yapıyı takip ederek bu boğucu tekrar hissini kuvvetlendiriyor; kadın karakterlerin giysileri, renklerine kadar gereksiz detaylarla betimleniyor — daha beteri, bu ‘male gaze’ bir lise öğrencisine çevrilerek son derece iğrenç bir hal de alıyor. Tüm bunlar beni yalnızca sıkmakla kalmayıp sinirlendirdi de. Okuduğu pek çok kitaptan mutsuz olan biriyim, ama okuduğum kitaplardan sinirlenmem sık yaşadığım bir şey değil. Tekrarlar, çocuksu giysi betimleri, kitabın sözde konusuna bir türlü gelinmemesi, her karakterin neredeyse aynı şekilde davranması (kısıtlı zamanları olduğunu bilmelerine rağmen zaman yolculuklarında hep son ana kadar bir şey yapmamaları)… gibi pek çok şey, okurken başıma ağrılar soktu. “Kitap bitse de kurtulsam” diye düşündüm sürekli, ama kitabın bitmesi için kitabı okuyacak olmam düşüncesi sıkıntıyla doldurdu içimi. Şu an kitap hakkında düşünüyor olmak bile aynı iç sıkıntısını yaşatıyor bana. İçerik uyarıları: ölüm, ebeveynin ölümü, araba kazası.
Before the Coffee Gets Cold
Before the Coffee Gets ColdToshikazu Kawaguchi · Picador Publishing · 20195,5bin okunma
·
161 görüntüleme
Blue Arrow okurunun profil resmi
Sizinle tamamen aynı düşüncedeyim. Kitabı gerçekten bir türlü sevemedim, ve resmen kitabı bitirebilmek için kendimi zorladım. Niye bu kitap bu kadar popüler hiç anlayamadım. Japon edebiyatına meraklı biri olarak okumak istemiştim, lakin bu kitaptan kat kat daha popüleritesi ve platform puanı düşük olan japon edebiyatına ait kitaplar var ki özenle yazılmış cümleleri günlerce aklımda dolaşıyor.
Su okurunun profil resmi
Ben de hala çözemedim sevenlerin nesini neden sevdiğini :/ Anlatım dili değil de olay bazlı kitaplarda konuya bir türlü girilmediğinde sinir katsayım yükseldikçe yükseliyor kdkdkd Sonra üzerine her bölümün sanki kopyala-yapıştır gibi olması ve de kadın karakterlere olan yersiz yaklaşım binince iyice mutsuz etti, gerçekten en ufak bir iyi yan dahi bulamıyorum. Eğer okumadıysanız Arikawa’nın bahsettiğim kitabını kesinlikle öneririm. Durian Sukegawa’nın Sweet Bean Paste’i de çok güzel.
2 sonraki yanıtı göster
Blue Arrow okurunun profil resmi
Aynen, kedilere Japonların epey bir ilgisi var. Netflixte Kedilerin Aklından Neler Geçiyor isimli bir belgesel izlemiştim. Orda Japonyadan Kedi devriminin merkezi diye bahsediyordu, kedi araştırma merkezleri, kedi kafeleri hatta kedi maskotları bile çok yaygınmış. Kediler ne güzel hayvanlar😇 Madem köpeklerle ilgili kitap koleksiyonunuz var Hachiko'yu öneririm ben de. Çocuk kitabı ama çok nahif. Bahsettiğiniz kitapları en kısa zamanda okuyup geri bildirimde bulunacağım.👍🏻
Su okurunun profil resmi
Kedi kafelerini her gördüğümde içim gidiyo’ 🥹 Onların çok farklı versiyonları da var sanırım, hatta yanılmıyorsam su samuru olan bir kafe bile olabilir 🥹 Ayy Hachiko’yu okuyabilir miyim bilmiyorum, içimi parçalamıştı 😭😭
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.